kapat
16.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Dinç Bilgin paraları ne yaptı?..

Dün ilk defa, gazetenin Ğ3 katına indim.. Yani üçüncü bodruma. Arşivden bir şey gerekti. Bizzat aramam gerek..

Üçüncü bodrum ne demek.. Yerin dibinde üçüncü kat.. Güneş ışığı almayan, tepeden elektrikle aydınlanan, insanın içini karartan bir yer.. Allah orada çalışmak zorunda kalanlara sabır versin.. Öyle düşünür değil mi insan?..

Asansörden bir çıktım.. Günlük güneşlik.. +3 katında ön cephesi boydan boya camlı benim odamdan aydınlık.. İki yan cephe tamamen cam ve camdan içeri gün ışığı giriyor..

İnanamadım.. Sordum arşivci dostlara.. "Yerin altındayız değil mi?.." "Evet" dediler.. "Burası yerin altı.."

O zaman farkettim.. Yanlardaki aydınlatma, güneş ışığı değil yapaydı.. Ama bir mimari dehası ve bir ışık dizaynı öylesine bir araya gelmişti ki, yerin üç kat altında çalışanlar, kendilerini güneş ışığında hissediyorlardı..

Moral farkını düşünebiliyor musunuz?..

Bu moral farkı, ilave masrafla mümkün tabii..

Gazete bir ara, hatırlarsınız, Çukurova Holding'e devredilmişti.. Sevgili kardeşim Murat Vargı, yeni patron vekili olarak geldi gazeteye.. Bir süre sonra, toplantı yaptık.. Salonun köşesinde ağaç boyunda bitkilerle dolu saksılar.. Aslında gazetenin her katında, her masanın görme açısı içinde bu insanın içini ısıtan yeşiller var ve yıllardır nasıl özel ve özenle bakılıyorlar..

Murat "Bu bitkiler ithal.. 700 bin dolar ödenmiş.. Kredi ile ödendiğine göre, siz bu maliyete faizi de ekleyin.. Nerdeyse 1.5 milyon dolarlık çiçekler arasında çalışıyor arkadaşlar.. Bu masrafa gerek var mıydı?" dedi..

Toplantıda tartışmaya girmek istemedim. Yakın arkadaşım ya.. Bir yerde başbaşa kıstırır, "Sevgili Murat.. Beni Bilim Vadisi'ndeki TED Koleji'ne sen götürüp gezdirmedin mi?.. Orayı sen ve arkadaşların yapmadınız mı?.. Orada sana dekor, süs diye öyle şeyler gösteririm ki, bizim 1.5 milyon dolarlık çiçekler oyuncak kalır.. Sen çocukların morali, okulu sevmeleri, her gün okula lanet ederek değil, içleri ısınarak, koşarak gelmelerini sağlamak için bu masrafı yapmadın mı?.. Her insan çocuktur.. İşten hayır, moralle çalışırsan çıkar.. Bu çiçekler, çalışanlar bile farkında mı bilmem ama, insanın bilinçaltına işleyen bir moral kaynağı, derim" dedim kendi kendime.. Ama diyemeden Dinç Bey geri döndü..

Dinç Bey, çalışanları için en iyi olanakları düşündü hep.. İkitelli'deki bina dünyanın abartmıyorum hiçbir yerinde benzeri olmayan mükemmellikte, herşeyi düşünülmüş bir işyeri idi..

Sonra Samandıra.. Gene dünyada benzeri olmayan bir baskı sitesi.. Gene çağın ötesinde bir makine parkı ve benzersiz keyifli çevresi..

Dinç Bey, şirketlerindeki, en iyi çevre koşullarında ve en ileri tekniklerle çalışması için yarışan bir patron.. Durmadan dışarı gidiyor. Değişmeleri izliyor ve getiriyor. Kazandığı her kuruşu, aldığı her krediyi, daha iyi gazetecilik, daha iyi koşullarda gazetecilik için harcıyor.. Gazetecilikten başka işi yok.. Babadan gazeteci.. Gazeteci kökenli tek patron..

Böyle bir patron daha gördü mü, medyamız?.. Dünya medyası gördü mü?. Bilen söylesin..

Finans danışmanları patronu iki kez yanılttılar.. İlkinde "Tüm rakiplerin bankası var. Eşit rekabet koşulları için biz de girmeliyiz" dediler.. Onu banka almaya ve bilmediği işi yapmaya zorladılar..

Ardından 35 sente satılan gazetenin 100 milyon dolarlık binada hazırlanmasının çok büyük ve batırıcı bir lüks olduğunu, binanın 100 milyon dolara kapanın elinde kalacağına ikna ettiler.. "Kentten uzak kaldık. Gazeteci hayatın içinde olmalı" diye ağlayan gazeteciler de bastırınca, Dinç Bey Şişli'ye taşınma kararı aldı ve çalışanlar "Attan inip eşeğe bindik" demesinler diye, Şişli'deki binayı işte böyle her türlü masrafı göze alarak, modern ötesi hale getirdi. Bu da yeni masraf, yeni kredi demekti.. "Kapanın elinde kalacak" denen bina mı?.. Hala talibi yok.. Havaalanına giderken yanından geçiyorum.. O çağ ötesi bina, o bir yandan gazeteleri, dergileri, bir yanda televizyon ve radyoları ile içinden hayat fışkıran bina, nasıl yalnız, nasıl bakımsız, nasıl gidiyor.. Ağlamak geliyor içimden..

Kâr edelim diye taşındık, bir de binlerce dolar kira ödüyoruz şimdi.. Buyrun finansçılar?.

İşte bu patron, hala içerde.. Başkaları hala dışarıdayken.. Hükümet, onun yaptığının suç olmadığını açıklar, bu konuda yasal önlemler hazırlar ve ayni durumdakilere, hatta kredi vererek kurtarma yolları ararken ve "Tüm borçlarımı ödeyeceğim" diye inandırarak, ikna ederek anlaşma imzalamışken, Dinç Bilgin hâlâ içerde!..

Neden?..

İlahlar onu Günah Keçisi seçtiler diye mi?..

Hangi ilahlar?..

Güven Osma, "Bildiğini" yapıyor!..
Güven Osma kim mi?.. Bakın birkaç yıl öncesine kadar ben de tanımıyordum. Gene bir Galatasaray dış gezisi öncesi Orhan Mizanoğlu, bizim takımdan Ertekin'e, "Ben bu gezide seninle kalmayacağım. Kendine yeni bir oda arkadaşı bul" dedi.. Taa Robert Kolej yıllarından sınıf arkadaşıymış, Ertekin'i kapıya koyan..

Baktık Orhan'ın yanında fevkalade havalı, hatta züppe bir tip.. Hafif tepeden mi bakıyor bize.. Bize mi öyle geliyor bilmem.. Kaynaşamadık pek..

Ertesi seyahat Zürih mi, Cenevre mi, pek hatrımda kalmamış.. Fosforlar eskidi ve azaldı artık.. Efendim bu züppe (Artık kesin öyle olduğuna tam karar verdik) bizim seyahat acentesi ile giden grubun kaldığı otellerden, servisten memnun kalmamış.. "Ben kendi otelimi internetten ayırttım" dedi.. Breh.. Breh.. Havalara gel..

Gittik.. Ertesi gün Orhan ezile büzüle geldi..

"Güven bizi akşam yemeğe davet ediyor" diye..

Biz, Ertekin, Özcan, Orhan, Ünal genelde nerde cıvıl cıvıl, nerde insan dolu yerler var, orayı bulup, yiyoruz. Yediğimize de pek bakmıyoruz.. Maksat insan olsun..

Gittik.. Müthiş bir salon.. Fransa Kralı 14'üncü Louis'den kalmış bir dekor.. Bir servis.. Aman tanrım.. Her iş için ayrı garson var sanki.. Ve yemekler.. Lezzetler olağanüstü.. Ve bizim züppe, her yemekle izaha başlıyor.. Bu yemek etin şurasından yapılırmış da, bu lezzeti veren, Yağmur Ormanları ülkelerinden gelen falanca ve filanca otlardan bir iki yaprakmış da falan filan.. Yemek mi yiyoruz, yemek konulu konferans mı dinliyoruz belli değil. Belli olan şey.. Bu 28 yıldızlı restoran ve onun 48 Michelen yıldızlı şefi iyi de, ortada bizden başka masa yok.. Bomboş.. Güven Bey kapatmış restoranı sanki bizim için.. Sıkıntıdan patladık tabii.. Haa.. Az daha unutuyordum.. Bir de şarap konferansı tabii.. Restoranın şarap kitabına (Evet kitabı, mönüsü değil) uzun uzun bakmalar.. Ordan garip adlar okumalar ve okunan her adla ilgili ukalalıklar etmeler..

Otele döndük ve Orhan'ın tepesine bindik.. "Ulan bu herifi çok mu aradın, getirip bizim gruba sokmak için" diye..

İşte o Güven Osma, şimdi hepimizin en iyi arkadaşı.. Adam "Dost" olarak yaratılmış meğer.. Nasıl bir sevgili dost oldu anlatamam.. Peki niye öyle başladık.. Onu bilmem.. Bildiğim, harika bir insan ve arkadaş.. Olağanüstü bir yemek meraklısı.. "Ben gurme değilim" der ısrarla.. Bu yüzden o sözcüğü kullanmadım.. Yemek yemek onun için bir hobi.. Özellikle kendi yaptığı yemekleri.. "Yaptığı" derken, "Pişirdiği" anlamına almayın.. "Yarattığı.." Güven bir yemek kreatörü.. Merakı, hobisi, hayatı, keyfi, mutluluğu yemek yapmak ve yemek..

Diyelim Floransa'ya gittik.. Ertekin sonunda kendisini iflas ettiren kredi kartı ile, kazanmadığı paraları harcamak için çarşıya, 57 bin 867'inci pantolunu ve 128 bin 978'inci gömleğini almaya koşar.. İtalya moda merkezi ya dünyanın..

Ben, elimde plan, müzelerin peşine düşerim.. Orhan da bana takılır.. İtalya, Floransa, dünyanın sanat merkezidir ya..

Güven, kentin pazarının nerde kurulduğunu öğrenir, oraya gider.. Yalnız Toskana vadisinde yetişen, gramı, altının gramı kadar pahalı çok özel bir mantarın peşindedir.. Bilmem ne yemeğine, 2 gram konursa, o yemeğin lezzeti, şöyle değil de, "Böööööyle" olurmuş..

Yemeği en ince ayrıntıları ile düşünmek.. Daha pişmeden lezzeti beyninde tatmak.. Hani Beethoven'in kulakları sağırken, asla duyamayacağı ve dinleyemeyeceği 9. Senfoniyi yazması gibi..

Adam Koç'tan emekli.. Çok önemli şirketlerin başında bulunmuş.. Yöneticiliği de biliyor..

Hep düşünürdüm.. "Ahh.. Param olsa da, bir restoran kurup Güven'i başına geçirsem" diye.. Yok.. Onda da yok. Bende de yok..

Geçen yılın ortalarında emeklilikten sıkıldı.. "Ben bir şey yapmalıyım" dedi.. "Yemek işi yap" dedim.. Peki para.. Sermaye..

Bodrum'da hani size anlata anlata bitiremediğim evi var ya.. Onu sattı.. Biraz para geçti eline.. Bu para ile lüks değil, orta sınıf restoran açmak mümkün değil..

Elinde proje ile geldi, sonbaharda..

"En küçükten başlıyorum.. Elmadağ civarında yığınla küçük işletme var. Hiçbirinin restoranı yok.. Buralara 'İşyerinde teslim' ucuz öğle servisi yapacağım" dedi..

Bir yer bulmuş, caddeye paralel ilk sokakta.. Gittik.. Domuz bağlasan durmaz bir felaket.. Bir ay sonra gittim.. Mucize.. Pırıl pırıl bir mutfak.. Pırıl pırıl, sıcak bir minik restoran..

"Bu ülkede sandviç bilinir, ama kültürü bilinmez.. Bu işi bir de ben yapacağım" dedi.. Ayrıca salata, hazır meyve servisi..

En iyi salata malzemeleri bizim İsmet Kolay'da.. Arnavutköy.. Götürdüm tanıştırdım. Her sabah uğruyor, malzemeyi alıyor. Salata taze taze yapılıyor ve isteyene yollanıyor, ama sosu üzerine dökülüp salata söndürülmeden.. Ayrı.. Masraf büyüyor, ama salata bozulmuyor..

Sandviçin içine koyduklarını en iyi yerlerden alıyor.. Meyveler gene İsmet'ten.. Avrupa, Amerika'da görmüşsünüzdür.. Soyuluyor, dilimleniyor, karışık meyve olarak kaba konuyor ve soğutuluyor.. Bir kürdana ihtiyaç var sadece, yemek için..

Sandviç ekmekleri, Kuruçeşme'de Dolce adlı fırından.. Bagetten çavdara çeşitli, ama müthiş ekmekler bunlar.. Müşterinin keyfine göre hazırlanıyor.

0 212 291 66 76'ya telefon edip siparişi vereceksiniz ve bir defalık tadacaksınız gelenleri, farkı kendi gözünüz ve damağınızla fark etmeniz için. Gerisi size kalmış..

Minik restroran da, iddiasız ama Güven Osma lezzeti ile (Aslında en büyük iddia bu) sabahları kahvaltı (2 milyon lira), öğlenleri 3 kaplık ev yemekleri mönüsü ile (3.5 milyon lira) hizmet veriyor.. Mesela bugün Çarşamba.. Çarşambaları, Sebzeli Kebab, Fırın Makarna ve Kemal Paşa tatlısı..

Adı Kaçamak.. Bir lezzet kaçamağı yapmak isteyenler için.. Elmadağ'da Babil Turizm'in yanından girdiniz mi ilk sola, Akbank yanından girdiniz mi ilk sağa sapın, ortada Kaçamak.. Yanında kapalı otopark bile var, ihtiyaç için..

Güven Osma ve onun lezzetleri ile siz de tanışın, derim..

Son bir not: Aktüel'de bugüne dek yayınlanmış en güzel, en ilginç ve en değişik "Yemek ve restoran" yazılarını bir süre yazan Aslı Osma, Güven'in kızıdır.

Yemek işi ailede kalıtımsal!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Değişim doğal kanundur. Sadece geçmişe ve bugüne bakanlar, geleceği kaçırırlar.

John F. Kennedy

BİZİM DUVAR
Stand-up'tan sonra şimdi de sit-com furyası başladı. Ee, normal, yıllardır ayakta dura dura yorulmuştuk, biraz da oturalım.

Hakan&Utku



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır