kapat
16.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Vetoluk Yasa

Meclis bir kanunu görüşürken üç kişi bir teklif verdi ve iki büyük belediyenin gelirlerine el kondu.

Tam bir "baskın basanın" yöntemi..

İllerde toplanan vergilerin yüzde 5'i, o illerin büyük şehir belediyelerine veriliyordu.

Cumhurbaşkanı değişikliği onaylarsa bundan sonra bu payın yüzde 40'ı ilgili belediyelere verilecek, kalan yüzde 60, bir havuzda toplanıp nüfuslarına oranlanarak büyük şehir belediyelerine dağıtılacak.

Bu durum İstanbul'un 211, Ankara'nın 115 trilyon liralık gelir kaybına uğrayacağı anlamına geliyor.

Türkiye'nin göç nedeniyle çağdaş kentleşme alt yapısını süratle kurmaya ihtiyacı var.

Demokratikleşme de, yerel yönetimlerin merkezden bağımsızlaşmasını gerektiriyor.

Biz Yerel Yönetimler Yasası ile bu süreç hızlansın diye beklerken merkezdeki siyasetçiler "paraya hükmetme" aşkı ile "gerici darbe" yaptılar.

Evet, bu sayede Diyarbakır'ın geliri 9 kat, Konya ve Sakarya'nınki 5 kat, Antalya ve Adana'nınki iki kat artacak ama İstanbul ve Ankara'yı feda etmek pahasına..

Bu, kaş yaparken göz çıkarmak değil mi?

İki büyük kente zarar vermeden öteki büyük belediyeleri kurtaracak bir yaratıcılık o kadar mı imkânsız?

Kararın haksızlığı, yanlışlığı, kotarılmasındaki "oldu-bitti" yönteminde pis pis sırıtıyor.

İstanbul ve Ankara'yı, hizmet yapamayan eski günlere geri götürmek hiçbir nedenle haklı görülemez. Böyle bir kötülük yasa kılığına sokulamaz. Ve böyle kararlar kamuoyunda tartışılmadan alınamaz.

Oscar Wilde "Herkes fikrini söyler, kararı ben veririm.. Burada demokrasi var!" diye dalga geçmişti. Bizde o kadarcık bir demokrasi bile yok mu?

Bu sebep dahi Cumhurbaşkanı'nın yasayı yeniden görüşülmek üzere meclise geri göndermesi için yeterlidir.

İnfaz ve insaf..
Baroların cezaevlerindeki ölüm oruçlarını durdurmak amaçlı "üç kapı, üç kilit projesi" kabul edilmedi.

Adalet Bakanı Türk, F tipi cezaevlerinde 9 kişilik grupların koridorlarda bir araya gelmelerine izin verilmesi isteğinin uygulanma kabiliyeti taşımadığını söyledi.

Bakan Türk'e göre F tipine geçildiğinden bu yana cezaevlerinde olay çıkmıyor.

Ölüm oruçlarını bitirecek her çaba saygıya ve desteğe değerdir. Yeter ki verilen hak cezaevlerinin yeniden örgütlerin kontrolü altına girmesi sonucunu doğurmasın..

Kimse, hiçbir iyilik uğruna o rezaletin geri getirilmesini isteyemez.

Ama Bakanlığın, kurallara uyan mahkumların 10'ar kişilik gruplar halinde haftada 5 saat sohbet etme amacıyla bir araya getirilmesi hakkını ölüm oruçlarına son verilmesi koşuluna bağlaması da yanlıştır.

Şart koşma, örgütleri pazarlığın tarafı olarak tanımak anlamına gelir. Oysa devlet, böyle bir hakkı çağdaş infazın gereği ise tanımalıdır.

Buna karar verdikten sonra da asla pazarlık tavizi olarak saklamamalıdır.

Ölüm oruçları örgüt emri ile değil, iyi niyetini kanıtlayan devletin uyandıracağı insaf duygusu ile biterse daha iyi olmaz mı?



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır