Çocukluğumda Bornova, İzmir'in uzak bir banliyösü idi. İki yanı
ağaçlı yollarından minibüsler, hatta bir de tren mi geçerdi?
Şimdi ise Bornova, büyüyen ve gelişen İzmir'in bir büyük mahallesi...
Ege Üniversitesi'nin büyük bir bölümü de Bornova'da...
Gerçi kampüsleriyle olsun İzmir'in çeşitli semtlerine dağılsa da
üniversitenin nüvesi Bornova'da atılmış sayılır.
Bu yüzden olsa Bornova, yalnız İzmir'in değil, Ege'nin de entelektüel
birikimi sağlam ve köklü bir mahalli olarak bilinir.
Geçen yıllardan hatırlıyorum, kültürel etkinlikler önemli bir yer
tutuyordu Bornovalının yaşamında...
İzmirli yazarlar, şairler kütüphanelerde imza günleri düzenliyor,
söyleşiler yapıyorlardı.
Aklımda öyle kalmış...
Bütün bunları niye ve niçin yazıyorum?
Bornova'da bir ilköğretim okulunda İngilizce öğretmenliği yapan bir
bayan okurumdan bir mektup aldım.
Doğrusu, Bornova'nın kültürel kimliğine hiç de yakışmayan şeyler
aktarıyor okurum.
İbret olur vesilesiyle kimi bölümlerini özetlemek istiyorum:
Okurumun eşi beş yıldır Bornova Belediyesi'nde 'Çocuk tiyatroları
sorumlusu' olarak çalışıyormuş...
Geçen yıl da Özdemir Hazar adına verilen tiyatro ödülü almış...
Gerisini öğretmen okurum aktarsın:
"Eşim, yıllardır Bornova Belediyesi adına binlerce çocuğa tiyatro
sevgisi aşılamış,
sağlıklı ve mutlu bireyler olmaları için uğraşmıştır.
Şu an sadece Bornova Belediyesinde dört yüze yakın çocuğa kendisi ve
yine kendi yetiştirdiği asistanlarıyla çocuk tiyatrosu eğitimi
vermektedir.
Fakat eşim, beş yıldır Belediyede temizlik işlerinde geçici işçi
kadrosu ile çalışıyor görünmektedir. Kendisinin makam derdi olmadığı
için yaptığı onca başarılı çalışmaya rağmen kadro veya terfi talebi
olmamıştır.
Ancak ülkemizde rastlamaya alışık olduğumuz ve insanı hayrete düşüren
haksızlıklardan birine uğradı. Sudan ve aslı olmayan sebeplerle,
üstelik kendisine açıklama bile yapılmadan çok sevdiği işinden
uzaklaştırılmak istenmektedir."
Tiyatro aşkına belediyenin temizlik işlerinde, üstelik de geçici
kadro ile çalışan bir idealist...
Geçen yıllarda "Küçük Prens"i, "Don Kişot"u, "Palto"yu ve daha bir
çok klasik oyunu sahneye taşımış bir tiyatro âşığı...
Amacı, sadece tiyatro adına üretmek....
Şimdi ise işinden ve aşkından olmak üzere...
Bu nasıl bir anlayıştır?
Sanata, kültüre bu kadar mı düşman kesildik?
"Televole" kültürü bu kadar mı sindi beynimize, yüreğimize?
Geçmişi aydınlığın pırıltılarıyla donanmış bir belediye, bir tiyatro
âşığını yaşatmaktan bu kadar nasıl aciz olabilir?
Doğrusu, söyleyecek söz bulamıyor ve gençliğini İzmir'e adamış bir
şair olarak utanç duyuyorum.