kapat
16.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Türk'ün dili

Hem herkesin, her şeyi takip edemediğini bildiğimden... Hem de çoğu insan gibi ilginç bulduğum şeyleri arkadaşlara anlatmaktan hoşlandığım için... Önce iki kitaptan, ardından da bunlarda bulunan bir ortak noktadan söz edeceğim.

İki kitap da, tesadüf bu ya, İş Bankası Yayınları'ndan. İlki geçen yıl yayınlanan "Adalet Ağaoğlu" Kitabı. Feridun Andaç'ın ünlü yazarla yaptığı 200 sayfalık söyleşinin kitabı. (Kitabında arka bölümünde eski fotoğraflar da var.)

İşte bu kitabın bir yerinde Eski Türkçe-Yeni Türkçe tartışmasına değinirken Ağaoğlu şöyle diyor:

"Ben hiç dilimin ucuna ya da kalemimin ucuna gelen bir şeyin Öztürkçesi nedir, diye lügate bakmadım. Birçok yazar bakarak yazıyormuş... Son birkaç yıldır, özellikle çeviri kitapları okurken zorlanıyorum, anlayamıyorum, Öztürkçe kullanıyorlar."

Düşünebiliyor musunuz? Adalet Ağaoğlu, yaşayan en önemli Türk romancılarından biri. Bir dil ustası. Hayatını kelimeleri art arda getirerek kazanıyor. Ancak o bile yakınıyor!

Peki, "Dilimizi Arapça'nın egemenliğinden kurtarmalıyız" diyerek Osmanlıca kelimeleri atan... Ve onların yerine uydurmaca/türetmece kelimeler getirenler bizi nereye götürüyor? Yani Arapça'dan, Frenkçe'den kurtulacağız derken, neden kopuyoruz?

Bu sorunun cevabını da "Eski Dostlar" adlı anı kitabında Sadun Tanju'nun kaleminden okuyoruz. Sait Faik'i, Kemal Tahir, Adnan Saygun, Cevat Şakir, Abdi İpekçi gibi önemli simalardan söz ettiği kitabında Sadun Tanju; Yahya Kemal'in bir konuşmasını naklediyor. Şöyle demiş büyük şair:

"Malazgirt'ten (1071 yılı) aşağı yukarı 10 yıl sonra bizimkiler (Türkler) Üsküdar, İznik, Ayvalık ve İzmir'de görünüyorlar. İzmir limanında Venedik, Katalan ve Diyar-ı Rum gemileri iskeleye yanaşmış duruyor. Bizimkiler soruyor, 'Buna ne derler?' 'İskala, derler' cevabını alıyor. Böylece 'iskele'yi öğreniyor. (...) Şimdi diyelim ki 'iskele' kelimesini Türkçe'den atmaya kalksan, ne yapıyorsun, Malazgirt Türkünün İzmir'e geliş hatırasını da silip atıyorsun."

Ne güzel bir saptama değil mi? Yani Arapça'ya, Frenkçe'ye karşı Türkçe'yi savunacağım derken kendi tarihini yok ediyorsun. Pireye kızıp, yorgan yakmak gibi bir şey bu!

O halde, buradan hareketle belki şöyle diyebiliriz:

Tarihi olan, geçmişi olan, anıları olan eski kelimelere dokunmayalım. Bırakalım onlar normal 'hayatlarını' sürsün. Ölürlerse, ölsünler; ancak biz öldürmeyelim.

Öte yandan bilimle, internetle, bilgisayarla, globalleşmeyle, modayla filan hayatımıza giren yeni kelimelere karşılıklar bulalım. Kah olduğu gibi alalım, kah seslerini ya da yazılışını değiştirerek, kah türeterek, kah uydurarak bu yeni "şeyleri" kendimizin kılalım.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır