kapat
16.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Tekneyi sallayarak zayıfları batırmayız!

Bir banka yöneticisi anlatıyor: Yasaya karşı çıkarak tekneyi sallamayacağız. Ancak kamuoyu kim başarılı, kim başarısız nasıl bilecek? Destek alanların durumu açıklanmalı
Sermaye yeterlilik oranı çıtanın altında kalan bankalara, sektördeki payına göre aktarılacak sermaye ve 7 yıllık kredi üzerine tartışmalar sürüyor. Tartışma, parasal yardımın "şeffaf ve adil" olup olmayacağı üzerine yoğunlaşıyor. Dün konuyu tartıştığımız bir banka yöneticisinin sorularımıza verdiği yanıtlar düşündürücü:

* Siz bu yardımdan yararlanacak mısınız?

Hayır. Çünkü bizim bankanın sermaye yeterlilik oranı yüzde 13'ün üzerinde.

* Siz başarılı olduğunuz için destek almıyorsunuz. Rakibiniz ise kriz veya kötü yönetim nedeniyle zarar gördüğü için yardım alacak. Pekala yasaya karşı çıkabilirsiniz... Ama bu yönde bir çabanız yok?

Doğru söylüyorsunuz. Bu konuyu çok düşündük. Ama hepimiz aynı teknedeyiz ve bu tekneyi sallamak doğru değil. Tekneyi sallarsınız, birkaç banka daha batar. Bunun bize kazancı olmaz, tam tersi zararı olur. Olay yeni bir ekonomik krize dönüşür. Kriz bizim de aktif yapımızı bozar. Kredi geri dönüş hızını düşürür.

RAHATSIZIZ AMA...
* Yani rahatsızlık duymuyorsunuz?

Elbette duyuyoruz. Siyasi otorite bankacılık sektörünün sağlıklı büyümesini istiyor. Bunun için de çok büyük bir adım atıyor. Bu adım reel sektör için olumlu. Özkaynağı küçülen ve yeni sermaye koyamayan banka, bu kadar büyük kredi portföyünü taşıyamaz. Yani kredileri geri çağırır. Bu ise reel sektör için ölüm demek. Ama kafamızda hâlâ soru işaretleri var. En azından sistemde başarıyla ayakta kalan ile destek alarak güçlenen banka arasındaki fark anlatılmalı. Şeffaf ve adil olunacaksa, bu gerçek kamuoyu ile paylaşılmalı...

İsmini veremediğimiz bankacının fikirleri böyle. Aslında, birkaç bankayı Fon'a devrederek, moda deyimle "rehabilite edeceğiz' anlayışı, Türkiye'ye ağır bir fatura çıkardı. Bunu BDDK da bankacılar da gördü.

Pek çok bankacı artık "ölen ölür kalan sağlar bizimdir" anlayışını terk etmiş durumda.

BDDK kendi gruplarına limit üstü kredi açan, ekonomik kriz veya başka nedenlerle kredisini geri ödeyemeyen bankalara bile "hoşgörü" ile yaklaşmaya başladı. Halbuki patrona ait şirketlere limiti aşan nitelikte kredi kullandıran ve kredileri geri tahsil edemeyen bu tip bankalar yakın zamana kadar 14/4'e göre Fon'a devrediliyordu.

Ama şimdi yapılmıyor! Üstüne üstlük bu bankalara devlet yardımı bile verilmesi gündeme geliyor.

Böylece, yaptırımı para cezası olan 'grup kredilerinde limit aşımını', hukuki zorlamalarla "zimmet suçu" olarak göstermeye çalışan siyasi iradenin de değiştiğine tanıklık ediyoruz. Nitekim BDDK, internet sitesinden grup kredilerinde limitleri aşan bankalar olduğunu ve söz konusu bankalara süre verdiğini resmen açıkladı.

ÜÇÜNCÜ YOL
Yıllarını bankaları devlet adına denetlemekle geçirmiş, Sermaye Piyasası Kurulu eski Başkanı Ali İhsan Karacan'ın geçtiğimiz günlerde Habertürk ekranından yaptığı ve değişimi değerlendiren konuşması yeteri kadar açık:

"Bankacılık sektörünü 'adam etme' yöntemlerinin ilk sürecinde, bankalara el konuluyor, ardından da banka sahipleri çete suçlamasıyla DGM'ye gönderiliyordu. Bunun çözüm olmadığı, hukuksal boşluklar olduğu ve sübjektif değerlendirmelere yol açtığı görüldü. İkinci aşamada, yine bankalara el koymaya devam edildi ama bu kez bankanın sahipleri tutuklanmadı. Onlar hakkında suç duyuruları yapılmadı. Şimdi üçüncü ve farklı bir yol deneniyor. Bankalara kaynak aktararak sorunu çözmeye çalışıyorlar. Ancak temel sorunun bankaların aktif yapılarındaki bozukluk olduğu görmezlikten geliniyor. Çünkü, krizle birlikte kredilerin geri dönüşündeki yavaşlama bankaların aktif yapısını bozdu." Karacan'ın sermaye yeterlilik standart oranları konusunu 1977 yılında gündeme getirdiğini hatırlatalım. Karacan'a göre krizlere gebe bir ülkede bu tür rasyolar tek başına anlam ifade etmiyor.

DERVİŞ'İN ZOR SINAVI
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, bankalara şeffaf ve adil kriterlere göre destek verileceğini söyledi. Ancak geçmişte Fon'a devir nedeni sayılan "grup kredilerinde limiti aşan" bankalara destek verilip, verilmeyeceğini belirtmedi. BDDK, bu ihlali yapan bankaların halihazırda faaliyet gösterdiğini kendi sitesinden duyurmuştu.

Veriler sağlıklı mı?
BDDK tarafından yayınlanan 31 Aralık 2001 tarihli "Bankacılık Sektörü Değerlendirme Raporu" özel sektör bankalarında (Fon bankaları hariç) sermaye yeterlilik oranının nasıl iyileştiğini anlatıyor. Ekonomik Değerlendirme Dairesi tarafından hazırlanan raporun 22'inci sayfasında, özel sektör bankalarının sermaye yeterlilik rasyosu 31 Eylül 2001'de, Haziran'a göre (yüzde 10,4) iyileşerek yüzde 10,9'a çıktığı vurgulanıyor. Rapora göre kamu bankalarının (Ziraat ve Halk Bankası) sermaye yeterlilik rasyosu ise yüzde 26,6. Yani sektörün en büyük bankalarında hiç bir sorun yok! Aradan 3 ay geçiyor ve birdenbire sektörün güçlendirilmesi için bankalara destek verilmesi gereği ortaya çıkıyor. Yasa çıkarılıyor ve devletin, piyasa payı yüzde 1, sermaye yeterlilik rasyosu sıfırın üstünde ama 5'in altında olan bankalara, hakim hissedarlarının koyduğundan fazla olmamak kaydıyla sermaye koyması karara bağlanıyor. Ayrıca sermaye yeterlilik rasyosu 5'in üstünde olan bankalara kredi verilecek ve rasyoları yüzde 9'a çıkarılacak. Ancak BDDK'nın çok değil, 3 ay önceki raporuna göre aslında bu bankaların bırakın sermaye desteğine, yeni bir krediye bile ihtiyacı yok! En azından aslan payını alan bankalar için manzara böyle. Bu çelişki, şeffaflık konusunda kötü bir fikir veriyor!

Yavuz SEMERCİ



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır