İçimdeki motoru kimse durduramaz
Birileri her zaman onun bir şeyler yapması için çabalamış. Kapılar yüzüne kapanmış ama gün gelmiş yeniden açılmış. Beyazıt Öztürk, insanları ne kadar çok güldürürse o kadar başarılı olacağına inanıyor
Elbette herkesin bir hikayesi vardır. Onun da bir hikayesi var zaten. Biraz yürek burkan, biraz şaşırtan, biraz isyan ettiren ama sonunda mutlu sona ulaşan. Başarıya ulaşmak onun için de çok kolay olmamış. Başarıya ulaşırken kimi zaman şansı yardım etmiş, kimi zaman da zekası... Ancak Beyazıt Öztürk, "Beyaz" olabilmek için mesleğini icra ederken hırsının değil, iyi bir evlat olmanın avantajlarını kullanmış. Zaten o bu hayatta ne kadar çok insanı güldürebilirse işinde de kendini o kadar başarılı kabul edecek. İşte size Bolu'da doğan, Eskişehir'de olgunlaşan ve ilk zamanlar sürekli kapıların önüne konulan bir şovmenin başarı öyküsü...
* Herkesin bir hikayesi vardır derler. Sizin hikayeniz nasıl başladı?
12 Mart 1969 Bolu doğumluyum. Babam polis memuru olduğu için çok şehir gezdik. Bu gezmeler sırasında ilk ve ortaokulu Ankara'da bitirdim. Lisede babamın hastalığından dolayı Gemlik'e taşındık. Ailevi durumlardan dolayı bu arada ben iki sene sınıfta kaldım ama liseyi Gemlik'te bitirdim. Ardından Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Seramik ve Heykel Bölümü'ne girdim. Eskişehir'de okurken birbiri ardına özel radyolar açılıyordu. Ev arkadaşlarımın radyo-televizyon bölümünde okumalarından dolayı, onlarla birlikte İstanbul'da yayın yapan Genç Radyo için çeşitli program örnekleri hazırladık. Radyo, bu örneklerin hepsini çok başarılı bulmuş, ama benimkinin dışında. Ben de bir mizah programı hazırlamıştım ama 'r'leri söyleyemememden dolayı, sadece gece yarısından sonra müzik çalmamı istediler. Ancak günlerden bir gün, gece programı yapan arkadaşlardan bir tanesinin anneannesi ölünce, diğeri de hastalanınca bana, "bu arada programı sen yap" dediler. Programı yaptığım üçüncü günün sonunda inanılmaz iyi tepkiler aldık. Radyo yöneticileri buna çok şaşırdı ve program yaptırmaya devam ettiler.
* Türk filmi gibi oldu. Sonra...
Özel radyolar kapanana kadar programa devam ettim. Daha sonra program yapan arkadaşlardan iki tanesi Klas FM'in başına geçti ve beni de çağırdılar. İstanbul'a gelmemle, üç ay sonra, onlara göre iyi program yapamadığım için kapının önüne konmam bir oldu. Ondan sonra 1,5 sene Beyoğlu'nda anketörlük yaptım. Elimde kağıtlarla millete 'Şu sorulara cevap verin, Antalya'da tatil kazanacaksınız' gibi bir sürü yalan söyledim. Ben bu işlerle uğraşırken Klas FM'in başına geçen Süleyman Yıldız, Geveze'nin benden iyi bir şekilde bahsetmesinden dolayı beni görüşmeye çağırdı ve biz anlaştık. Daha önceden beni radyodan atan arkadaşlar her ne kadar beni istemeseler de, yeniden başladım ve çok iyi bir yükseliş grafiği yakaladım. Bu sırada Ali Karacan, "Sen neymişsin, hemen televizyon programı yapmalısın" dedi, Number One'da beyaz gömlek ve siyah gözlüklü programa başladım. 3- 4 ay süren programım sırasında ayağa bile kalkamadığım için bu kısır döngüye daha fazla dayanamadım ve programı bitirdim. Sonra yine altı ay kadar işsiz gezdim. Bu sırada Radyo D yeni kuruluyordu ve Romina'nın ısrarları sonucunda onlarla görüşmeye gittim ve orada program yapmaya başladım. Daha sonra da Fatih Altaylı'nın ısrarıyla Kanal D'de program yapmaya başladım. Ama onun öncesinde de Kanal 6'da program yapmıştım. Ama annem de dahil, galiba hiç kimse seyretmedi.
NE İSTEDİĞİNİ BİLMEK GEREK
* Hep birilerinin sizi yönlendirmesini beklemişsiniz...
Evet, aslında beni bıraksalar kaldığım yerde devam edecek potansiyeldeydim.
* Farklı kanallara geçmek mi, yoksa aynı kanalda kalıp yıllarca program yapmak mı? Size göre hangisi daha iyi?
Ben Türkiye'de hayatımı kurtarmak zorundayım. Kanal değiştirmeler her zaman olabilir. Mesela ben Kanal D'den Star'a geçtim, çünkü çok iyi para verdiler. Ama sonra Kanal D'ye tekrar geçtiğimde daha yükselen bir grafik yaptım. O yüzden böyle bir ayrım yapmam. Yer değiştirmeler her zaman olabilir, önemli olan işimi iyi yapmam. Benim içimde bir motor çalışıyor ve onu kimse durduramaz. Kendimi en yetersiz, en aciz hissettiğim durumda bile kendimi kurtaracak genel kültür ve mizah yeteneğim var. Mesela şu an bıraksam ve 10 sene sonra dönsem, tekrar aynı iyi şeyleri yapabilirim. Ama hırslı biri de değilim. Bir gün gelir, kimse bana iş teklifinde bulunmaz. Ama o zaman da 'gencim, uzun boyluyum, yakışıklıyım, bu işler bana yakışmaz' demem. Hatta unutulmaktan da büyük bir keyif alabilirim. Ciddi anlamda söylüyorum bunu, hemen halkın arkasına karışıp, Beyaz ismini bırakıp normal hayat akışına dönebilirim.
* Başarı sizce nedir?
Aslında hedefe ulaşmaktır. Ama ne istediğini bilen insanların ulaştığı hedef başarıdır. Büyük adam olabilirsiniz, ünlü olabilirsiniz, en güzel heykeli yapabilirsiniz ama hedefiniz bu değilse siz en azından kendi adınıza başarılı olamazsınız. Bana göre başarı, kişinin kendi içindekini yakalayabilmesi ile önem kazanır. Mesela ben insanları güldürmeyi seven bir insandım hayatım boyunca. O yüzden ne kadar çok insan güldürürsem, kendimi o kadar başarılı bulurum.
4.5'TAN 5'LE GEÇMİŞİZ
* Sizin mesleğiniz ile diğer mesleklerin başarı kriteri farklı mı?
Bizde herkes her an başarılı gibi görünüp, başarılı sayılabiliyor. Bulunduğum camiada herkes çok rahat ünlü olabilir. Aslında buna sadece bulunduğumuz camia olarak da bakmamak lazım. Bana göre bizim ülkenin başarı kriterleri, yabancı ülkelerin kriterlerine göre daha farklı. Öncelikle o kriteri koymak lazım. Türkiye'de illa elinde güç olabilmesi için başarılı olman gerekmiyor. Başarısız pek çok insan da gündemde kalabiliyor. Bence bulunduğumuz ülke son 60 senedir başarısız insanlar tarafından yönetilmiş bir ülke. Hatta bu başarısız insanlar dönüp dönüp tekrar bu ülkeyi yönetmişler. Bunun dışında sanatta, sporda da başarısız. İçimizden başarılı olanları da zaten kıskandığımız için çelmelemeye bayılıyoruz.
Yazdığım kitapta da buna değiniyorum. Biz hayatı boyunca 4.5'tan 5 ile geçmiş bir toplumun çocukları olarak ittire kaktıra bir hayatın içine sokulmuşuz. Bununla da yetinmeyip 9 veya 10'la geçene 'öküz' demişiz.
* Popülerlik başarı anlamına gelmiyor bu durumda.
Bizim mesleğimizle mühendisliği veya doktorluğu karşılaştırdığın zaman, biz başarımızı insanlara onaylatmak zorundayız. Sadece teknik bilgiler, yaptığın espriler, tiplemelerin, ağzını yüzünü buruşturmak başarıyı getirmiyor. Bu arada kişiliğin de dahil her şeyin sınanıyor. Başarılı adledilen isimlerin yüzde kaçı halk tarafından seviliyor. Gerçi ünlü insan görünce seviyormuş gibi görünüyorlar ama bunu başarı ile karıştırmamak lazım. Bu ülkede zaten bu ikisi karıştırılıyor. Kolay popüler olunduğu için zaten o kadar çok popüler olan olunca bir kısmına da başarılı yaftası yapıştırılıyor. Kötünün iyisi misali.
* Peki kendinizi başarılı buluyor musunuz?
Mesleki anlamdaki başarıdan söz ediyorsanız halk tarafından ve ödüllerle onaylanmış bir başarım var. Ama bunu ödül olarak değil de sokağa çıktığınızda aldığınız tepkilerle ölçmek gerekiyor. Kendimi mesleki hayatımdan daha çok özel yaşamımda başarılı buluyorum. Zaten amacım da şu hayatı iyi bir insan olarak tamamlamak. Meslek de zaten başarının bir parçasıdır.
* Ne zaman 'evet sonunda başardım' dediniz?
İnanmayacaksınız dün dedim öğleden sonra, siz de üstüne aradınız. İç çelişkilerimle düşünürken, 'herhalde başardım' dedim. Tabii bu işin şakası. Benim bir ailem var ve bu aile bana insan olmayı öğretti. Benim bu hayata gelmem ve bu yaşa gelmemle ilgili onlara bir borcum var. Güzel gün gösteren, hayırlı evlat olmak yaptığım işlerden daha önemlidir.
YÜZDE SIFIR HIRSLIYIM
* Siz de hırs denen şey yok mu?
Yüzde sıfır hırslı bir adamımdır. Kim ne iş yapmış, ne ödül almış. O almış da, ben alamamışım. Kim daha komikmiş de ben daha az komiğim. Böyle şeylere kesinlikle girmem. Sadece işimi yaparım. Televizyona çıktığım bir saati iyi yapmaya kalkışırım. Kimsenin ne yaptığı beni etkilemez.
* Kadınlar için güzelliğini kullandı da bir yerlere geldi derler, erkekler için ne derler?
Bizde güzellik gibi bir vasfa bile girmeden erkek olduğu için başarılı oldu derler. Onun dışında söylenmiş spesifik bir şey yok. Arkasında dayısı var desek, onu herkes söylüyor. Patronla yatmıştır, yüzde 80 patron erkek. Onun için 'erkektir başarılıdır' derler.
* Mesela kızların size hayran olmasından dolayı bu kadar popüler olduğunuzu söylediler mi hiç?
Arkamdan konuşanlar sadece yakışıklılığımdan dolayı bir yere geldiğimi söyleyebilir. Ama bu cümle kötü görünse bile aslında yakışıklılığım onaylanıyor. Yüzde 90'lık grup ise genel zekama, tavır ve davranışlarıma inandığı için zekamla bir yere geldiğime inanıyor. Diğer yüzde 10'u da ekleyince yüzde yüz genel kitle tarafından zeki ve yakışıklı olarak kabul edilmiş oluyorum.
* Hani işinde belli bir yere gelen kişiler biraz daha ağır adam takılırlar ya... Ama bu sizin için geçerli değil galiba?
Gerçek hayatta ne kadar ağır takılırsan takıl, cumartesi günü televizyonda maymuna dönüyorsun zaten. Ona ağır maymun dersek 'orangutan' diyebiliriz. Yoksa hafta içinde akşam sefası gibi mazlumumdur.
* Peki başarıyı neye çevirirsen daha başarılı olursun? Nakite, sevgiye...
Nakite çevirirsen, sadece kendini tatmin edersin ve yalnızlık içinde zengin olmak toplumsal düşünen bir adamı hiç mutlu etmez. Oysa ki başarının içinde para, zeka, dostluk, arkadaşlık, kahkaha var. Başarılı olduğun dönemi insanlarla paylaşabiliyorsan daha başarılı olursun. Çünkü başarı mitosdur.
HAYATIMI PAYLAŞTIM
* Başarıya giden yolda her şey mubah mıdır?
Kesinlikle böyle bir şeye inanmıyorum. Ama deneyenler var, görüyoruz onları. Ben hâlâ çok utangaç, yaptığı işe hâlâ adapte olamamış, her programında heyecanlanan biriyim. Onun için küçük kumpaslar benim yapamayacağım şeylerdir. Genelde tanıştığı her sanatçıya 'benim programıma gelsene' diyen insanlar vardır. Ama karşılaştığım hiç kimseye böyle bir şey söylemedim. Çünkü onu kullanıyormuşum hissine kapılmasından korktum. Daha yeni tanıştığı insanı programına çağıran, her şeyi mubah gibi görüyor ama benim için bu durum mekruh.
* Ayağınızı kaydırmak isteyen oldu mu?
İlk tokadımı radyo zamanında yedim. İstanbul'a çağırıp üç ay sonra kapının önüne koydular. Daha tercih edilen bir adam oldum, arkamdan entrikalar oldu. Ama bulunduğum seviyeye kadar erişip, ayağımın altına muz kabuğu koyamadılar.
* İşiniz uğruna bugüne kadar en çok neden feragat ettiniz?
Kendi hayatımdan feragat ettim. Ünsüz olan insanların hâlâ ünlü olmak için bir şansı var. Ama biz ünlü olanlar için ünsüz olma şansı artık yok. İçtiğim sudan yaşadığım aşka kadar her şeyi 60 milyonla yaşayan bir insanım. Bu çok büyük feragat. Kazandığın paranın hesabını soran, eleştiren bir toplum var. Halbuki bilinmeyen doğrularımız, kazandığımız parayı ihtiyacı olan diğer insanlarla nasıl paylaştığımız gerçeği var. Bunları belki deklare etmek lazım ama bunu yapmak aile terbiyeme uymuyor. Aslında tek avantajı ne bu işin? Cenazen kalabalık kalkacak. O da güzel havada ölürsen. Onu da biz göremeyeceğiz.
Güzel kıza güzel espri
Beyazıt Öztürk, başarısında kadınların varlığını yadsımıyor, şovunu izlemeye gelen güzel kadınlara da çok şey borçluymuş.
* Her başarılı erkeğin ardında bir kadın vardır derler... Sizce bu başarıda onların katkısı var mı?
Var tabii ki. Ama kadın erkek olarak ayırmıyorum. İnsan olarak düşünüyorum. O yüzden de kız arkadaşlarımın, annemin daha doğrusu kadınların başarıda yüzde yüz faydası vardır. Mesela stüdyoya şovu izlemeye güzel kızlar gelirse daha iyi espriler yapıyorum. Başarımda tüm güzel kızların nasıl katkısı olduğunu görün işte. Ancak unutmadan kötü gidişatlarda da büyük katkılarını unutmamak lazım.
* Annenize düşkün olduğunuzu bilmeyen yok, o olmasıydı bu kadar başarılı olur muydunuz?
Onun varlığı yaptığım her şeyi, başarıları, başarısızlıkları bana unutturan tek şey. Onun hayattaki başarımda büyük yeri var. En büyük başarım ise o kadar sperm arasından benim yarışı önde bitirmiş olmam.
DİLEK SANCILI
|