Sevgili okuyucular, biraz daha dişinizi sıkmanızı rica etsem, bilmem ki çok şey mi istemiş olurum?
Yani hükümet adına veya Amerika, Avrupa, IMF veya Dünya Bankası adına istediğimi de sanmayın sakın...
Küreselleşme dümeniyle sizi kandırmaya çalıştığımı da asla düşünmeyin...
Bir tek şey için biraz daha dişinizi sıkmanızı rica ediyordum.
Türk solu geliyor!..
Yalnız gelmeden önce..
Biraz tartışması lazım...
Bekleme süresine onu da eklemenizde yarar var...
Sosyal demokrasi
Gerçek sosyal demokrasiye bütün kalbimle inandığım için neyin tartışılması gerkektiğini burada ben size yazabilirdim ve öylece ne kadar beklemeniz gerektiğini kolayca anlayabilirdiniz...
Ama, sol bir gazetede sol adına yazan bir arkadaştan küçük bir alıntı yapsak daha gerçekçi davranmış oluruz.
İşte Cumhuriyet gazetesinde, Yakup Kepenek beyfendinin tartışılması gereken konular "bağlamında" ortaya koydukları:
"Türkiye solu, siyasal örgütlenme yönüyle, önce, kendi tarihsel gelişimini; iç kavga ve bölünmüşlüğünün nedenlerini irdelemelidir. Yeni bölünmelere gidilerek yeni yanlışlara düşülmemelidir. Türkiye solu, Mustafa Kemal'in aydınlanmasını kurduğu CHP'de, sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik ve dayanışma ilkeleriyle birleştirilerek ve kendi öz kaynaklarına dayalı ve ülke koşullarına uygun çözüm önerileriyle güçlenecektir."
Hiçbir şey anlamadık diye hemen yan çizmeyin...
Anlaşılmayacak bir şey yok...
Önce sol, oturacak, iç kavgalarının ve bölünmüşlüğünün nedenlerini araştırıp tespit edecek...
Ya sonra...
Sonrası yok!..
Yumurta tavuk hikayesi
Bugünkü sol, neden bölündüğünü tartıştıkça, yeniden bölünecek!..
Bu, yumurta-tavuk hikayesidir, bölündükçe tartışacak, tartıştıkça bölünecek...
Fakat sanmayın ki, kabahat "sol"dadır. Eh, solun da birazcık kabahatı vardır ama asıl kabahat bizim Türk aydınındadır.
Bunu önceden söyleyeyim de, solcunun hanzo cenahından e-mail yağmasın!..
Daha doğrusu arıza üç yerdedir:
Birinci arıza; "bizim sol"dadır!..
Doğru dürüst kapitalist olmayan bir ülkenin solu bundan daha iyi bir sol olamazdı...
Bizim, sola yön veren aydınımız, züppedir, bilmiş ve ukaladır, kimseyi dinlemez...
Peki, neden böyledir?
Ham kapitalist ülkenin aydını da hamdır o yüzden...
Kendi yanında oturan, onunla aynı siyasi kaderi paylaşan aydını çekemez, sevmez, hoşlanmaz.
Bu da Osmanlı'dan tevarüs edilip, kapitalizme geçilemediği için atılamamış bir huydur; Saray'dan beslenmeye alışmışsan, senin kadar donanmış ve yetenekli olsa bile, aynı arpalığa aday olduğu için fikir arkadaşını sevmezsin, sevemezsin, boğdurmaya çalışırsın!..
Gerçek atmosfer
İkinci arıza; mevcut siyasal partiler rejimi veya siyasetin içinde yaşadığı genel atmosferdir.
Siyasette ve tabii ki siyaset yapılan partilerde "demokrasi" yoksa, reel sosyal demokrasi nasıl yeşerecek, sosyal demokrasinin gereksindiği düşünce ve yaklaşımlar nasıl ortaya konulacak?
Allah selamet versin, "sol" farzetsek bile, Erdal Bey'in yahut Baykal'ın yanına ceketini iliklemeden girenin alnını karışlarım demek istiyorum. Ayrıca da konu ceket ile ilgili değil.
Buna da dikkat çekmek istiyorum.
Türkiye'deki bütün siyasi partilerde, istisnasız, genel merkeze aykırı düşünen herkesin daima defteri dürülmüştür...
Üçüncü ve en büyük arıza, ne yazık ki, direkt söylemek zorundayım, Türkiye toplumundadır.
Türkiye hala "sağ"dır!..
Ecevit'in son '74 zaferi, asla solun zaferi olmamış, "Garibanizm"in zaferi olmuştur, sakın karıştırmayın!..
Her "protesto" yahut "itiraz" sol değildir...
Malesef ki bizim solcular hala bunu anlayamadı...