Esin Çelebi Bayru, büyük düşünür Mevlana'nın soyundan günümüze kadar gelen Çelebi ailesinin çok değerli bir ferdi. Yirmi yıldır ellerinden akan şifa gücünü, hastaların hizmetine sunuyor. Çocukken doktor olmak isteyen ancak Arap-Fars filolojisi okuyan Esin Hanım'la, zaman zaman sufizmin de karıştığı biyoenerji odaklı bir sohbet yaptık.
- NA:Mevlana'nın torunu, dünyanın gidişatını nasıl görüyor?
- Artık dünyanın sonunun geldiğini düşünenler de var, altın çağının başladığını da. Ben, herkesin bildiklerini açığa çıkarmaya başladığı altın bir çağın başladığına inananlardanım.
- NA:Ben ise hem birincilerin, hem ikincilerin haklı olduğunu düşünürüm. Yükseliş ve alçalış, doğuş ve batış aynı anda oluyor.
- Tabii güneş bile burada batarken başka bir yerlerde doğuyor.
- NA: Ölen insan, bir başka frekansta doğuyor.
- Dinimize göre ruh ölmüyor. Ancak öbür alemi idrak etmemiz şu anki beyin kapasitemizle zor. Birçok şeyi çözemiyoruz.
- NA:Mesela niye piramitler, niye Aztek tapınakları, niye bazı uzaydan bakıldığı zaman görülen, yeryüzüne çizilmiş o şekiller var?
- Bana göre beyinlerini bizden daha iyi çalıştırıyorlardı. Sonra yavaş yavaş kullanmadıkları için körelmeye başladı. Mesela şimdi cep telfonlarıyla birbirimize kolay ulaştığımız için altıncı hissimizi köreltiyoruz.
- NA: Başlangıçta herşey bütün olarak verilmişti belki. Tanrı'dan yani bütünden yeni kopulduğu dönemde, bilgiler daha tazeydi. Sonra unutuldu. Medeniyet bir şeyler kazandırırken, bir şeyleri de koparttı bizden. Kim bilir?
- Ama şimdi insanlar doğaya dönmeye başladılar. Maddi dünyayla manevi dünyanın çok az farkla eşit halde olması insanlara büyük mutluluklar getiriyor. Bir devre herkes daha ziyade para kazanma derdine düştüğü için maneviyat geri planda kalmıştı.
- NA:Biz millet olarak daha şanslıyız galiba.
- Evet, bizde tam o maneviyat azalır gibi olurken, Amerika'da Avrupa'da maneviyatın ne kadar önemli olduğunun farkına vardılar. Biz az birduraklama devri geçirdik.
- NA:Belki de her zaman dengedeydi durum. Ama nereden baktığına, hangi gözlüğü taktığına bağlı. Tarihin her döneminde varlık bilincinin bir üst basamağına çıkabilen insanlar oldu. Belki üst basamaklardaki bilgiler, tabana yayılıyor şimdi. Biyoenerji gibi konuların gündeme gelişi tesadüf değil.
- Biyoenerji insanların ruhsal ve bedensel hastalıklarını tedavide yardımcı bir yöntem. Herkeste çeşitli kademelerde var. Bir enstrüman çalmak, bir resim yapmak gibi doğal bir şey.
- NA: Çünkü yaratıldığımızda, kaynağımız bize ruh üfledi. Bu mu asıl neden?
- Biyoenerjiye mistik bir şey katmak istemiyorum. Resim yapmak ne kadar mistikse, bu da o kadar mistik. Bir çocuk karnı ağrır, annesi biraz ovunca rahatlar. Ayağını çarpar. Hiç kimseyi bulamazsa kendi kendine ayağını ovuşturur, yine iyileşir. Bence olağanüstü bir şey değil biyoenerji. Şimdi çeşitli adlar altında kurslar var. Ama bu işi yapan insanların kendilerini negatiften nasıl koruyacaklarını öğretmiyorlar. Diyorlar ki işte kanala bağlanıyorsunuz ve oradan aldığınız enerjiyi oraya veriyorsunuz. Ama kirli bir şeye elinizi sürdüğünüz zaman nasıl eliniz kirlenirse, aynı şekilde hastadaki negatif enerji de size bulaşıyor. Bunu temizlemeyi öğretmesi lazım.
- NA:Nasıl başladınız bu işe?
- Kendimi bildim bileli, kimin neresi ağrısa, oraya masaj gibi bir hareket yapardım. Çocuklarımı çok rahat büyüttüm. Arkadaşlarımın çocu ları ne zaman ağlasalar, tercihleri bendim. Bu bana büyük mutluluk verirdi.
- NA: Çünkü taşmanız, boşalmanız gerekiyordu, size yüklenen o şeyden.
- Mesela saatlerce ağlamış bir çocuğu kucağıma aldığımda çocuk beş dakika içinde susar ve uyurdu. Bunun ismini bilmiyordum, o zamanlar böyle şeyler konuşulmazdı. Daha sonra bilgiler ortaya çıktı.
- NA: Öyle hissediyorum ki artık insanlık filmi geriye sarılıyor ve eski şeyleri hatırlamaya başlıyoruz. Genetik olarak var zaten bu bilgi bizde.
- Evet, zaten bilim de bunu tespit etmiş durumda, DNA'larımızla var. Bazen durup dururken öfkeleniyorum. Galiba savaşçı büyükbabamın DNA'sı ayağa kalktı diyorum. O bir şeyi hatırlatıyor mutlaka.
- NA: Hayat hatırlamaktan ibaret zaten.
- Evet öyle. On sene evvel, bir arkadaşım menisküs oldu. Çok ağrıları vardı. İki değnekle yürüyordu. Bir Hanımla karşılaşmış. Onun dizini tutmuş. Yarım saatlik seansın sonunda hiç ağrısı kalmamış. Bu hanımla tanıştım. Radyoevinde çalışıyordu. Bir sene sonra bir komşum topuğunu incitmiş ve çok ağrısı vardı. Bu hanım aklıma geldi. Bir ay herkesi tedavi ederken oradaydım. Bir gün yanıma oturduğu anda koluma çok kuvvetli bir ağrı girdi. Çok değişik bir ağrıydı. "Benim ağrımı alıyorsun. Benim kolumu tut" dedi. Kolunu tuttuğum zaman değişik bir frekans oldu.
- NA:Sonra ne zaman siz de uygulamaya başladınız?
- O gün eve dönerken bir komşumu gördüm, perişan bir vaziyetteydi. Beli tutulmuş. Yarım saat onun belinde çalıştıktan sonra hiçbir şeyi kalmadı. Ama dediğim gibi, bu benim değil, kullandığım bir şey.
- NA: Biz bile bizim değiliz ki!
- Yani bunların öğretilmesi lazım insanlara o kurslar verilirken. İnsan, kendi benliğinden de kendini korumalı. İşte bir şekilde, o hanıma verilmiş olanlar, bendeki bilgiyi açığa çıkarttı.
- NA: Korktunuz mu gücünüzden?
- Hayır, Fakat yormaya başladı beni bir müddet sonra. Çünkü o kadar açıldım ki radar gibi, bir odaya giriyordum, birisinin ağrısı anında bana geliyor. Düşünün bir lokantaya, bir sinemaya giriyorsunuz, hiç tanımadığınız insanların içindesiniz. O zaman kendimi korunmaya almam, pencereleri kapatmam gerektiğini düşündüm.
- NA: Büyük bir deneyim yaşıyorsunuz.
- Rahat yaşadım. Annem paniklerdeydi, herkese elini sürüyorsun hasta olacaksın diye. İzin istemek gerektiğini daha sonra öğrendim. Yani ha tanın "Tamam beni iyileştir" izni değil. Kendisi iyileşmek isteyecek. Gerçekten yaşamak istiyorsa kendi iç enerjisini kullanacak. O kullanırken ben de ona bana verilen enerjiyi vereceğim. Çok ağır bir hastam "İyileşmek? Evet tabii" dedi. Seansın sonunda doktorlar olağanüstü bir iyileşme gördüler. Dedim ki ona "Siz beni çağıracaksınız. Bunu birkaç kere yapacağız". İkinci seanstan sonra öyle bir iyileşme oldu ki onu hastaneden çıkardılar. Üç haftaya yakın bu böyle gitti ve işe başlayacak kadar iyileşmişti. Ama sonra beni aramadı. İstediği anda beni arayabileceğini, benim her şeyi bırakıp ona gideceğimi biliyordu. Ve beni aramadı ve aniden çöküşe geçti ve öldü. Allah rahmet eylesin!
- NA: Bu da size bir işaret; senin gücün de bir yere kadardır!
- Evet, izin verildiği kadar gidersin. Her şey insanlara anlatılıyor. En büyük sıkıntıyı yaşarken bile onun okuldaki sevmediğimiz derslerden biri olduğu, ama sınıf geçmek için ondan da geçer not almamız gerektiğini düşündüğünüz zaman o sıkıntı birden bire değişiyor, bir mutluluk öğretisi haline geliyor.
- NA: Peki kendinizi nasıl koruyorsunuz?
- O hanım kendimi topraklıyorum diyordu ve bir saksıya elini sürüyordu veya radyatörü tutuyordu. Ben içgüdüyle elimi yıkamaya gittim.
- NA: Her isteyene gidiyor musunuz?
- Evet kim isterse memnuniyetle yardımcı olmaya çalışıyorum. Bu benim doğam. Ben buyum. Her şekilde ben insanlara yardım etmekten büyük keyif alıyorum, ama bunun için de en önemli şey evimin huzuru. Bunu değiştirmeyecek, bunu etkilemeyecek her şeyi yapabilirim.
- NA: Yani Van'dan çağırıyorlar atlayıp gidiyor musunuz?
- Öyle şeyler olmadı bugüne kadar. Ben tabii bunun karşılığında hiçbir ücret istemiyorum. Onun için de eğer Van'dan bir hasta benden bir şey istiyorsa o zaman kendisi gelir. Benim oraya gitmem demek evimin dengesini bozmam demek.
- NA: Bu işin şarlatanları da var.
- Bu doktorlarla birlikte koordineli çalışılması gereken bir şey ve hiçbir şekilde doktorların teşhis koymadıkları şeye elimizi uzatmamız lazım. O çok büyük bir mesuliyet.
- NA: Siz şu anda öyle mi yapıyorsunuz?
- Yani omzu rüzgardan tutulmuş birinden doktor raporu isteyecek halim yok ama doktorun tedavisine karışmıyorum tabii ki. Bu kadar senenin tecrübesiyle anladığım, oradaki negatif enerjiyi çekebiliyoruz. Sonra oraya bir pozitif elektrik veriyoruz. Bu aralarda sık sık gidip elimi yıkıyorum. Hiçbir şekilde doktorun işine karışılmaması lazım.
- NA: Nasıl karışılır ki?
-"İlaçlarını kes, ben seni tedavi ederim!" diyorlar. Böyle bir şey olmaz! Bu en büyük yanlış. Tabii bu işi yapan kişinin önce kendi şifası için kendi korunmasını istemesi lazım. Ve de çok önemli, hastanın iznini istemeniz lazım. Onun için benim onlara gitmemden çok, bu şifayı isteyenin bana gelmesi psikolojik olarak onu hazırlıyor. İstemezse gelmez. Yani hiçbirimiz tek başımıza bir şey yapamayız. Güçlerimiz bilgilerimiz birleştirmeliyiz.
- NA: Zaten biz hepimiz, tek bir şeyiz.
-İşte ama puzzle gibi tek bir parçası hiçbir şeye yaramaz ki ancak birleştirdiğiniz zaman karşınıza güzel bir şey çıkıyor. Bir parçası bile eksik olsa o eksik parçayı görürsünüz, öbür taraftaki güzelliği değil. Onun için insan kendi için, milleti için, vatanı için, dünya için doğru olanı istemeli.