AB diyeti
Türkiye'nin Batı macerası yine her şeyde olduğu gibi "ak" ile "kara"
boyutunda tartışılıyor...
AB'yle ilgili endişelerini dile getirenlere neredeyse Jön Türkler
tarafından "vatan haini" ya da "mürteci" muamelesi yapılmak
isteniyor...
Oysa...
Hadise hiç de sanıldığı kadar basit değil!..
Bu anlamda The Economist'in Aralık 1991'deki hardalı bol, keskin zeka
ürünü "Grand Hotel Maastricht" kapağından birkaç pasaj... Ve
İngiltere'nin AB'ye bakışını yansıtan birkaç parametre yansıtayım...
GRAND HOTEL MAASTRICHT
Kapakta, bir lokantanın görkemli yemek listesinden isimler
bulunmaktadır. Yemek listesinin altındaki imza ise Ortak Pazar
liderlerine aittir.
Liste, Hollanda'nın Maastricht kentine atfen, "Grand Hotel
Maastricht" başlığını taşıyor.
Kapağın sol tarafı ise "A la carte"...
Yani, seçmeli yemekler listesi.
Burada sadece, dönemin İngiltere Başbakanı Major'ın imzası var.
John Major'ın "A la carte" listeden, o gün yediklerinden birkaçını
sayacak olursak...
Sovereignity Soup: Egemenlik çorbası. İngiltere, Ortak Pazar içinde
kaynamaya karşı direndiği ve ulusal değerlerini korumak istediği için
bu özel yemek listesinde yer almış.
Stuffed EMU: Eksantrik gelebilecek bir yemek adı. Stuffed, argoda,
"poposuna sokulmuş" anlamında kullanılan bir fiil. EMU'dan da,
"Europen Monetery Union" diye bilinen, "Avrupa Para Birliği"
kastedilmek istenilmiş. Bu özel yemek adı da listeye, İngiltere'nin
Kıta Avrupası'ndakilere, "Alın, bu Avrupa Para Birliği projenizi bir
yerlerinize sokun" tavrını sergilemek üzere üretilmiş.
WATERLOO YENİLGİSİ
Beef Wellington: Beef, bildiğiniz sığır eti... Wellington ise
Napolyon komutasındaki Fransa ordularını, Waterloo'da yenen Birleşik
Krallıklar Orduları Komutanı olan bir generalin adıdır. Aslında,
etrafı hamura sarılarak pişirilmiş bir İngiliz yemeği de bu adı
taşımaktadır; ama derginin kapağındaki yemek listesinde verilmek
istenilen mesaj farklıdır; "Avrupa devletleri, Fransa, başkentleriniz
üstümüze fazla geliyor. Dikkatli olun! Avrupa Birliği diye bizi
sıkboğaz etmeyin. Yoksa, bir Waterloo yenilgisi daha
yaşayabilirsiniz."
İngiltere'nin Avrupa Birliği'ne bakışını simgeleyen, "ekşi üzüm" ve
"sert peynir" gibi simgesel mezelerden sonra, eski Başbakan
Thacther'ın, bu olumsuz İngiliz politikasındaki derin etkisini açık
seçik sergilemek için de, "Kahve Thatcher'in evinde filtre
edilmiştir" deyimine yer veriliyor.
Tabii, bu kadarla da kalınmıyor. Liste uzayıp gidiyor...
Birleşik Krallıklar Başbakanı John Major'ın yanı sıra, diğer Ortak
Pazar liderlerinin yedikleri de sıralanmış.
GÜNÜN MENÜSÜ
Onların yedikleri, "Günün Menüsü" kısmında yer alıyor.
Bu listeden de birkaç ilginç yemek adı sayayım:
Menü 120 Ecus... Fransa Krallığı döneminde de altının adı ECU idi.
Burada verilmek istenilen mesaj; artık, Avrupa'da ayrı para birimleri
kullanmak yerine, ortak para birimi olan ECU'nun kullanımının gündeme
geldiği...
Soup de Cresson: Cresson çorbası anlamında kullanılıyor. Cress, bir
tür maydanoz. Hayli lezzetli olan bir çorba olarak da bilinir. Yalnız
burada, "teşbih" sanatına yer verilmiş yine... Çünkü Cresson, dönemin
Fransa Başbakanı'nın da adıdır. Bu bakımdan her şeye "maydanoz"
oluyor; anlamında kullanılmak istenilmiş. Yani, bir çok şeyi çorbaya
çevirdiğinden yakınılıyor; Fransa Başbakanı'nın...
"AVRUPA HIRİSTİYANDIR!"
Coquilles Saint Jacques: Bir tür istiridye üzerinde, soslu fırına
verilmiş deniz ürünü bir yemek... Ama, burada da Jacques Delors'a
atıf var. Jacques Delors, Ortak Pazar Komisyonu'nun Başkanıdır.
"Avrupa Hıristiyan'dır!" sözü de ona aittir. Müslüman Türkiye'ye
topluluğun kapılarını kapayan da odur. "Saint Jacques" deyimi de onun
yaptığı, Hıristiyanlık propagandası ile dalga geçmek için üretilmiş;
"Aziz Jacques" manasında kullanılan bir tamlamadır.
Gidot d'Agneau: Kuzu budu anlamını taşıyor. Yalnız burada Fransa'nın
o dönemde Avrupa işlerine bakan kuzu gibi taze çok güzel bir kadın
bakanı vardı. Ona bu yüzden "Gui Gui" adını takmışlardı.
Bundesbank Brulee: Günün tatlısı konumunda. Yanmış krem tatlısı
çağrışımı yapan "Bundesbank Brulee", Alman Merkez Bankası'nın
yanmakta olduğunun mesajını yolluyor. Çünkü Mark'ın yerini "ECU"
alacaktır; deniliyor.
Yukarıda özetini sizlere aktardığım yazıya benzer binlerce,
onbinlerce makale yayınlandı Avrupa medyasında...
Hala da yayınlanıyor...
Ama kimse orada hadiseye bizde olduğu gibi "Ver kurtul, yap kurtul"
mantığı ile yaklaşmıyor...
Çatır çatır pazarlık yapıyor...
TERÖR DİYETİ
Ki...
AB ile ilgili tartışmalar orada da bitmiş değil...
AB rüyasının yakın gelecekte, hüsrana dönüşeceği yönünde iddialı
argümanların altına imza atan fütüristler de var...
Bu bakımdan masada yapılan her hamleyi, Tansu Çiller'in yaptığı gibi
"Ya gireceğiz, ya gireceğiz" mantığı ile iç politika malzemesi
yapmanın bu ülkeye hiçbir fayda sağlamadığı ortada...
Türkiye'nin yaşadığı terör sorunuyla birinci dereceden ilgili bu
ülkelerin yedikleri herzeler, bugün konuşulmayacaksa ne zaman
tartışılacak!
Bu bakımdan Türkiye'nin her yönüyle Avrupa Birliği'ni, The
Economist'in üslubuyla tartışması gerekiyor!
Hem de acilen!..
Belki o zaman "Kopenhag Kriterleri" kadar, "Terör diyeti" ile
Türkiye'ye neler kaybettirdiklerinin de gerçek maliyeti o zaman
ortaya çıkar...
|