kapat
19.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Anayasa'yı ihlale alkış!..

"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." (Anayasa Madde 37)

"Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere, emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, TAVSİYE VE TELKİNDE BULUNAMAZ.

Görülmekte olan bir dava hakkında, Yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya HERHANGİ BİR BEYANDA BULUNULAMAZ." (Anayasa Madde 138)

"Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır." (Anayasa Madde 9)

"Bir kimseyi kanunen tabii olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz." (Anayasa Madde 37)

"..Anayasaya, hukukun üstünlüğüne .... bağlı kalacağıma, Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim." (Anayasa Madde 103.. Cumhurbaşkanının And İçmesi)

***
Londra'ya giderken yolda, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in hükumeti ve Meclisi, ağzına geldiği gibi, adeta hakaret edercesine eleştiren, hatta bu Meclis ve hükumete karşı Sivil Toplum Örgütlerini göreve çağıran (Askeri çağıramazdı, çünkü o fena halde suç olurdu) sözlerini, içim fena halde burkularak okudum. Sezer, DGM'yi fena halde savunan sözleri ile, kaynağını Anayasa'nın 9'uncu maddesinden alan bağımsız mahkemelerin üzerine de gölge düşürüyor, şüphe yaratıyordu üstelik. Bir muhalefet liderinin dahi benimsemeyeceği bir üslupla hülumete ve Meclis'e ağzına geleni söyleyen Sezer'in, tıpkı o ünlü MGK toplantısında olduğu gibi fena halde kapıldığı öfkesini kontrol edemediği anlaşılıyordu. Bu defa Anayasa'yı başbakanın önüne değil, sokağa fırlatıyordu.

Hükumet, aslında terörle mücadele için kurulan DGM'lerin artık hemen her davaya bakar hale gelip, asli görevlerinden uzaklaştığı kanısına varmış ve bu mahkemelerin görev alanlarını sınırlama kararı almıştı. Meclis, muhalefet dahil, tüm partileri ile yasayı benimsemiş, adeta ittifakla çıkarmıştı. Sezer, iade etmiş, Meclis, gene nerdeyse ittifakla, virgül değiştirmeden gene kabul etmişti. Anayasa gereği Sezer'in artık imzalamaktan başka çaresi kalmamıştı. Yasayı yürürlüğe koyar, sonra isterse Anayasa Mahkemesinden iptal isteyebilirdi. Ama Anayasa Mahkemesinin, Anayasa'nın yukarıya aynen aldığımız 9 ve 37'inci maddeleri sapasağlam dururken, Özel Mahkemelerin sınırlarını daraltan bir yasayı geri çevirmesinin pek mümkün olmadığını bilecek kadar, hukukun farkındaydı. Öfkesi burdan geliyor, Anayasa Mahkemesini değil, Sivil Toplum Örgütlerini tahriki burdan doğuyordu.

Sezer öyle kızmıştı ki, kendisini yargıç yerine koyuyor, hemen hepsi devam eden, bir teki karara bağlanmamış banka davaları sanıklarını, tam bir "Kahve sohbeti" (Bu deyiş, Sevgili Ertuğrul Özkök'e aittir) ağzı ile "Hortumcu" ilan ediyordu. Sezer hiçbiri hükme bağlanmamış davanın sanıklarını, kendi yargısı ile mahkum ediyor "Bankalardan 17 milyon dolar çalındı. Hortumlama lafı bile yumuşak kalır" diyordu. Bu sözler korumak için yemin ettiği Anayasa ile ne kadar uyuşuyordu, lütfen tekrar yazının başına dönün ve naklettiğim Anayasa Maddelerini tekrar okuyun..

***
Londra uçağında, gazete dağıtıyorlar.. Bir USA Today aldım.. O günün tartışma konusu ilginç..

İkiz Kulelere ve Pentagon'a saldırarak binlerce masum sivilin ölümüne sebeb olan Usame bin Ladin ve onun El Kaide yöneticileri yakalanırsa, nerde yargılanacaklar?..

Dikkat edin, konu ekonomik suç değil, binlerce masumun kanı..

Başkan Bush özel mahkemeler istiyor.

Bakın gazetenin baş yazısı, bu olağanüstü durum için ne diyor..

"Bunlar normal mahkemelerde ve asgari gizlilikle yargılanmalıdır. Bunun dışında bir uygulama, suçluları cezalandırmak için masumları kurban etmek olur ve bu kabul edilemez."

Ülkenin önde gelen Ceza Hukukçularından Timothy Linch ise makalesinde daha da ileri gidiyor..

"Başkan Bush, şu veya bu sebeble, normal mahkemelerde yargılamayı yanlış bulabilirler. Bizim Anayasamız, Başkana, başka türlü mahkemeler kurmak ve burada savcı, yargıç ve infazcı rolü oynama izni vermez."

Amerika niye Amerika, bunları okurken bir kez daha farkettim..

Bizde Cumhurbaşkanının nasıl ateşle oynadığını, Londra'dan izlediğim kadarı ile bir tek Ertuğrul Özkök, enfes bir yazı ile kaleme aldı..

Pek çok yazar ise, ağızlarından keyif salyaları akarak, Cumhurbaşkanına hem de nasıl alkış tuttular.. Sırf, Sabah ve gurubu, sonuna batacak sevinci ve hevesi ile.. Apo yargılanırken bile DGM'lere karşı çıkan enteller, demokratlar, banka davalarında aniden DGM'ci oluverdiler, bugün savundukları özel mahkemelerin, yarın kendi canlarını da fena halde yakabileceğini düşünmeden..

Sezer'in öfke ile kalkıp, zararla oturuşlarına alıştık. Ama, pek çoğunun boğazından Dinç Bilgin'in verdiği maaşlar geçmiş, bugünkü yerlerine, Dinç Bilgin'in sağladığı imkanlarla ulaşmış gazeteci ve yazarların, sırf Bilgin'den kurtulacakları ve Sabah'ı çökertecekleri umudu ile, hergün yeni yazılar ve sayfalar üretmelerine, ve bugüne dek savundukları tüm ilkeleri ters çevirip yazılar yazmalarına inanın alışamadım. Alışamam da..

İlkesizlik ve hukuksuzluğa alışmamı kimse beklemesin!..

İstanbul'un Trafik Müdürü var mı?..
Bayram'ın ikinci günü döndüm.. Ercan Hava alanından aldı. TEM yolundan Etiler'e geliyoruz.. Beşiktaş çıkışına yaklaşırken, trafik sıkıştı ve İstanbul'da devletin de, devlet korkusunun da olmadığı ortaya çıktı..

Üşenmedim saydım.. Tam 123 uyanık emniyet şeridine daldı ve bu şerit de tıkandı sonunda..

Bunlar uyanık muyanık değil.. Bunlar hayvan.. Hayvan da değil, katil.. Bu şeride ihtiyaç olsa, can kurtaran, yangın, imkanı yok.. Beddua da ettim.. "Allah onları kalp krizi geçirirken, emniyet şeridi tıkalı bir yolda bıraksın" diye.. Hayvan laftan anlar, bunlar anlamaz.. Anlamayana anlatacaksın.. Kim anlatacak?.. Devlet.. Devlet kim burada.. İstanbul Trafik Müdürlüğü..

Hadi canım sen de..

Burası İstanbul değil dağ başı.. Burada, eşkiya kuralları var.. Yasa, kural, hak, hukuk yok..

Niye yok?..

10 dakikada 123 otomobil bu kadar pervasız, bu kadar korkusuz, bu kadar rahat emniyet şeridine girip kitliyorsa, bu adamlar biliyor ki, bu yollar, hele tatil ve bayram günlerinde denetlenmez.. Biliyorlar ki, İstanbul Trafik Müdürlüğü, bu işi takip etmez.. Biz yolumuz TEM'de iken hergün görüyor ve yazıyorduk, onlar da, kerhen izler gibi yapıyorlardı o zaman. Biz yoldan çekildik, belli ki devlet de çekilmiş.. Hele eskiye göre ağırlaşmış cezalarla, bakın ben iki ayda oto yolları muma çeviririm.. Ama İstanbul Trafik Müdürü çeviremiyor.. Niye?.. Çünkü umurunda değil.. Çünkü insan canını da, devleti de hiçe sayan bu hayvan kere hayvanlar, onu rahatsız etmiyor, öfkelendirmiyor.. Trafik, masa başından yönetilmez.. Sokağa çıkacaksın. Sorunu gözlerinle görecek, çözüm arayacaksın..

On dakika 123 kişi, önüne gelenin kuralları çekinmeden ihlal etmesi demektir. Bu da İstanbul Trafik Müdürlüğünün utancıdır. İstanbullu sürücü, böyle bir kurumun olmadığından ve izlenmediğinden o kadar emin ki, hiç çekinmeden, dalıyor emniyet şeridine..

Bu ayıp, bizim Trafik Müdürüne yeter mi bilmem?..

Yazılarımdan sonra telefona sarılıp beni arayan bürokratlardan bıktım. Sayın Müdür, sakın beni aramayın.. Sakın, özürler, imkansızlıklar saymayın.. Emniyet şeridi sorununu çözmek, imkan değil, istemek, az biraz kafa kullanmak işi çünkü.. Sizi buraya "Özür" yaratmak için değil, İstanbul Trafiğini hale yola koyman için getirdiler.. İşleri düzeltin.. Varlığınızı bu hayvanlara hissettirin, ben sizi ararım, merak etmeyin!..

LİVANELİ!..
Zülfü dün, gerçek bir utanca dönüşen İstanbul Üniversitesi rektörlüğü konusunu ele almış..

"Tanıdığım iki aday hakkında aleyhte veya lehte bir şey yazacak değilim" diye lafa girdikten sonra, öyle ustaca Prof. Kemal Alemdaroğlu'nun bir fikir hırsızı, Prof. Mesut Parlak'ın da ne kadar laik, Atatürkçü ve aydınlık biri olduğunu anlatıyor ki..

Hani acaba, lehte, veya aleyhte yazan biri olsaydı, daha ne derdi, diye düşünüyorum.

TEBESSÜM
Çiftçinin biri banka kredisi ile ineklerini çiftleştirmek için bir boğa almış çiftliğine.. Aradan birkaç hafta geçince banka müdürü kredinin akibeti için boğayı sormaya ziyarete gitmiş çiftçiye.. "Öyle duruyor, hiçbir çiftleşme girişimi yok!" demiş çiftçi üzüntüyle.. "Hemen onu veterinere göstermelisin!" demiş banka müdürü.. Çiftçi denileni yapıp bir veteriner getirmiş.. Aradan birkaç hafta geçince banka müdürü aynı amaçtaki ziyaretini yinelemiş.. "Nasıl?" diye.. "Mükemmel!" demiş çiftçi, "Bütün inekleri becerdi, yandaki çiftliklerdekileri de..!" "Harika!" demiş müdür, "Ne ilacı verdi Veteriner?" "Bilmiyorum!" demiş çiftçi "Amafbiberimsi bir tadı var, ve bir süre insanın dilinin üzerinden gitmiyor!"

SEVDİĞİM LAFLAR
Her piyanist, bestekarın notalarına sadık kalmak zorundadır. Bunları birbirinden ayıran ve kendi tarzlarını belirten tek unsur, o belli belirsiz, çalanın stilini saptayan, notalar arasındaki kendi koydukları zaman aralıklarıdır.

Vladamir Horowitz.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır