kapat
19.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Reklamlar ve özgürlük sevgimiz

Artık oturup şu özgürlük sevgimizi konuşmalıyız? Biliyorum, "Allah Allah! Ne özgürlüğü!" diyeceksiniz.

"Ayaklarımızı bir kıyıdan denize sallandırıp biraz yüksek sesle şarkı söylediğimizde, bekçinin biri gelip limon sıkmazsa keyfimize; kendimizi iyi hissediyoruz, o kadar!" diyeceksiniz.

"Mahkeme dosyalarına, yazarların çizerlerin birikmiş mahkumiyetlerine, bekleyen davalarına baksana! Özgürlük de nereden çıktı şimdi!" diyeceksiniz.

Haklısınız!

Olsun...

Yine de bir fikir olarak; hatta hoş bir hayal olarak da olsa, özgürlüğü tartışmaya başlamalıyız.

Çünkü belli ki, sığlıktan, darlıktan, bu hoyrat ve otoriter kültürden çok sıkılmışız...

Belli ki, özgürlüğün lafı bile başka çarptırıyor kalbimizi...

Nereden mi biliyorum bunu?

Bize kontürlü konuşmaları, iyi bankaları, temiz kaynak sularını bile özgürlük imajıyla sunuyorlar da, oradan...

Yolcu, tasarrufçu, müşteri... Hepsi "özgür" olup çıkmadı mı?

Yolculuk çağrılarını; çocukların "masumiyetine" imrenişimizi; aşkın sürprizlerini açık açık özgürlük ambalajıyla sarıp sarmalıyorlar mı?

En gözde reklam sloganlarımızdan biri özgürlük değil mi?

Ah ne kurnazlık bu!

Nasıl da iç kanırtan bir kurnazlık!..

Ama kurnazlık olduğu kadar bir gerçeğe de işaret ediyor!

Özgürlük hasretinden öyle hale gelmişiz ki; tabakta ısırılmayı bekleyen rengârenk ve taptaze meyvelere ekrandan bakarken bile "özgürlük" adına yutkunuyoruz...

(Ey özgürlük, biraz da biz reklamın olalım! Meğer ne çok severmişiz seni!)

***
O halde...

En demokrat olanlarımızın dahi "her şeyin bir sınırı vardır" demeye bayıldığı şu ülkede bile, gün gelip bizi özgürlükle baştan çıkartıyorlarsa, bu kavramı ciddiye almanın zamanı gelmiş demektir..

Yeni siyasetçilerin artık sadece eşitlik ve adaletten söz etme hakları yok!

Siyasetin yeni yüzleri bize ciddi ciddi özgürlükten söz etmeliler...

Çünkü iyi hukuk, sağlam özgürlükler demektir.

ŞEHİR NOTLARI

Dulcinea ve Kaktüs
Bir şehri "bizim şehrimiz" yapan, orada yaşamamız, orada karnımızı doyurmamız, orada aşık olmamız filan değildir bana kalırsa...

Yetmez bunlar!

Yıllar boyu evlerimize kapanıp şehirden uzak durabiliriz. Zaten evlerimiz şehirle çatışır çoğu zaman; iterler birbirlerini...

Yıllar boyu gözlerimiz kapalı, işimize gücümüze gidip gelebiliriz bir şehirde...

Aşkımız bitince de, şehrin parıltısı gözümüzde kaybolur çoğu zaman.

Bir şehri "bizim şehrimiz" yapan şeylerden biri, onun kıyı köşelerinde "ruh evleri" inşa etmemizdir.

Yani, öyle bir durum olur ki, koğuşlarında uzun süre yatmak zorunda kaldığımız bir hastane, bizi evimizden bile daha sıkı bağlayabilir şehre!

Üniversite yıllarımda Süleymaniye'nin muhteşem mimarisinin tam karşısına kurulmuş çay ocakları ve kuru fasulyecisiyle bağlanmıştım İstanbul'a...

Bir zamanlar, ne zaman canım çok sıkılsa, kendimi Ayasofya'nın arkasından aşağıya, denize doğru inen sokaklara bırakırdım.

Sonra 99 Yazını hatırlıyorum... O güzel gazetemiz; Yeni Yüzyıl kapandığında çok kötü olmuştuk! Anlatması zor! İmdadımıza Tophane'de yeni filizlenen nargileciler yetişmişti. Diyarbakırlı Devrim'in nargile kahvesi "ruhuma ev" olmuştu, İstanbul'u daha çok sevmiştim.

Çok zamandır da, İstiklal Caddesi civarındaki iki cafe; Kaktüs ve Dulcinea beni şehirle barıştırıyor; şehrin yağmuru, karı, çamuruyla kavgamı unutuveriyorum oralardan içeri giriverince!..



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır