Hayvanları bile katleden ihtilal!
General Kâsım ile General Abdülselam Arif'in yaptığı darbe o kadar kanlı olmuştu ki sadece kraliyet ailesi değil, o sırada sarayda bulunan tüm canlılar öldürülmüştü.Başbakan Nuri Said Paşa ise sokağa kadın kıyafeti ile çıkmış ancak yakalanmıştı. Linç edilen Paşa'nın parmağını kesen bir subay onu Mısır Devlet Başkanı Nâsır'a götürmüştü
Ondört Temmuz 1958 sabahı Yeşilköy Havaalanı'ndayım. Bağdat Paktı Zirve Konferansı'na katılmak üzere İran Şahı Rıza Pehlevi ve Pakistan Cumhurbaşkanı İskender Mirza'nın uçakları havaalanına indiler. Irak Kralı II. Faysal'ın uçağı beklenmeye başlandı. Çok geçmeden alana bomba gibi bir haber geldi.
Kral II. Faysal ve maiyeti bir ihtilâl sonucu vahşice öldürülmüştü! Kıyamet koptu, kimin ne yaptığı belli değildi. Hatta bir ara gürültü ve kargaşa arasında İstanbul Valisi Ethem Yetkiner'in yerlerde sürüklendiğini gördüm.
Kadere bakın... Osmanlı İmparatorluğu'na ihanet eden Hicaz Valisi Şerif El Hüseyin'in, Faysal ve Abdullah adında iki oğlu vardı. Abdullah, İngilizler tarafından Ürdün'e vali tayin edildi. Diğer oğlu Faysal ise, Irak'a kral olarak gönderildi. Abdullah, Kudüs'te Hazreti Ömer Camii'nin önünde hançerlenerek öldürüldü. Yerine geçen Kral Tallâl ise, kısa bir süre sona çıldırdı ve İstanbul'daki Ortaköy Şifa Yurdu'na yatırıldı. Yıllarca burada kalan Tallâl'ın yerine Kral Hüseyin, onun da vefatından sonra, Kral II. Abdullah tahta geçti.
Irak Kralı Faysal ise Bern'de zehirlenerek, onun yerine geçen oğlu Gazi de, İngilizler'in bir suikasti sonucu trafik kazasında öldürüldü. Kral Gazi'nin oğlu, yani Faysal'ın torunu II. Faysal ise, Nuri Said Paşa ile birlikte General Abdülkerim Kâsım tarafından vahşice katledildi.
Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes şaşkınlık içindeydi. Her an Irak'a asker” bir müdahalemiz bekleniyordu. Menderes, orduyu alarma geçirmişti. İngiltere, ABD ve Ürdün böyle bir müdahaleye yeşil ışık yakıyorlardı.
Pakistan Cumhurbaşkanı ve İran Şahı ile birlikte İstanbul'da alelacele bir zirve yapıldı. Irak'a müdahalenin şart olduğuna kararına varıldı.
Menderes adeta cinnet geçiriyordu. Çünkü ihtilâl lideri General Kâsım, Bağdat Paktı'ndan çekildiklerini ilan etmişti. Nâsır ve onu destekleyen ülkelerde ise büyük coşku vardı.
SOVYETLER BİZİ TEHDİT ETTİ
Evet, Irak'ta müdahale şarttı. Amerika, İngiltere, İran, Pakistan ve Türkiye tedbir almak zorundaydı. Aşırı milliyetçi ve solcu General Kâsım, Irak petrollerini eline geçirmişti. Sovyetler Birliği, artık sıcak denizlere rahatlıkla inebilirdi. Onun için bir an önce Irak'ın işgali gerekiyordu. Doğudaki birliklerimiz hazırdı. İşte bu gergin ortamda, Sovyetler Birliği Türkiye'ye bir ültimatom verdi: "Irak'a müdahale ederseniz, Kafkasya'daki birlikleri derhal Anadolu'nun doğusuna indiririm!"
Menderes, Amerika'dan ve İngiltere'den, NATO'nun ve Bağdat Paktı'nın vecibelerini, sorumluluklarını yerine getirmelerini istedi. Fakat Amerika'dan ve İngiltere'den hiçbir ses çıkmadı. Ardından Ürdün Kralı Hüseyin, Başbakan Adnan Menderes'e şu haberi yolladı: "Sen doğudan, ben güneyden asker” birliklerimizi Irak'a sokalım."
NASIR'A İĞRENÇ BİR HEDİYE
Irak'taki darbe, çok acımasız gelmişti. Kraliyet Sarayı'nda canlı olarak ne varsa, ihtilâlciler tarafından katledilmişti. Yani, hayatına son verilen insanların yanı sıra, hayvanlar da canından olmuştu.
Bir zamanlar, Osmanlı'nın subayı olan, Irak devleti kurulduktan sonra da bu ülkenin başbakanlığına kadar yükselen Nuri Said Paşa, ihtilâl sırasında hizmetkârı olan bir bayanın evine sığınmıştı.
Paşa, daha sonra hizmetkârının kıyafetlerini giyip, kadın kılığında Bağdat sokaklarına çıkıyor ancak ihbar üzerine ihtilâlciler tarafından yakalanıp, feci şekilde linç ediliyordu.
Bu arada genç bir ihtilâlci subay, hemen oracıkta Nuri Said Paşa'nın el parmaklarından birisini kesip, olay yerinden uzaklaştı. Bu Iraklı subay, daha sonra kesik parmağı bir kutu içerisine yerleştirip Kahire'ye gitti ve Mısır Devlet Başkanı'nın huzuruna kadar çıktı. Nâsır'a, "Size bir armağan getirdim." diyerek kutuyu uzattı. Nâsır, kutuyu açtı. Gördüğü manzara karşısında dehşete kapıldı ve sordu: "Bu nedir?" Cevap: "Nuri Said Paşa'nın parmağıdır."
Nâsır, yıllar sonra bu olayı bize naklederken, sadece şunları söylüyordu: "Midem bulandı."
Saddam'ın yolunu açan darbe
Saray Üçüncü Alay'ın zırhlı araçları tarafından kuşatıldı. Mermi yağmaya başlamıştı. Her yer sanki cehenneme dönmüştü. Yataklarından fırlayan Kral II. Faysal, annesi, iki kızkardeşi ve Prens Abdülillah, garajlara açılan kapıya yöneldiler. Otomobillerden birine binip kaçmayı planlıyorlardı. Fakat birkaç adım atar atmaz üzerlerine ateş yağmaya başladı. Ağır makineli tüfekler adeta kan kusuyorlardı. Hepsi oracıkta can verdir. Halkın "İngiliz işbirlikçisi" olmakla suçladığı Prens Abdülillah'ın cesedi paramparça edildi ve Bağdat sokaklarında dolaştırıldı.
Sarayda canlı adına ne varsa hepsi öldürülmüştü. O gece sarayda konuk edilen Avrupalı revü kızları, kediler, köpekler, kuşlar...
Darbenin başı General Abdülkerim Kâsım ile Abdülselam Arif'ti. Saddam Hüseyin ise Irak Baas Partisi'nin asker ve sivil örgütleriyle işbirliği halindeydi. Kâsım Devlet Başkanı oldu. Irak komünistler bir süre altın devirlerini yaşadılar. Nâsırcılar ise hayâl kırıklığı içindeydiler. Çünkü Sovyetler'e yanaşan Kâsım, bütün Nâsırcıları tasfiye etmişti.
YARIN
Kral Faysal'dan gelen öneri: "Arap Birliği'ne karşı, İslam Birliği kuralım."
Nâsır'ın mesajı: "Eğer İsmet Paşa isterse, Amerikancı dahi oluruz."
|