Ermeni Soykırım iddiası ile Türkiye konularında uzman İngiliz tarihçi Andrew Mango, Amerikalı tarihçi Prof. Justin Mc. Carthy ve Büyükelçi Kâmuran Gürün'le röportaj yapmış, Ermeni olaylarını arşiviyle ve diğer kitaplarla incelemiş biri olarak günlerdir süren "Salkım Hanım'ın Taneleri" filmi tartışmalarını hayretle izliyorum.
Bu dünya çapında ünlü iki tarihçi, soykırım iddiasının yanlış ve haksız olduğunu, Türkiye'nin tamamiyle siyasi çıkarlar nedeniyle suçlandığını açıkladıkları için Ermeniler tarafından tehdit edildiklerini, aileleri ve işleriyle bile uğraşıldığını kendi ağızlarıyla söylemişlerdi. Sırf bu nedenle konuşuyor ama yazılı açıklama yapmıyorlar.
Kâmuran Gürün'ün iddiaları çürüten kitabının ise, dünyanın neresinde piyasaya çıkarsa çıksın tümü derhal Ermenilerce toplatılıyor. Böylece kimse gerçekleri bizim açımızdan öğrenemiyor.
Antonio Banderas, Atatürk filminde oynayacağı açıklanır açıklanmaz aldığı tehditler nedeniyle vazgeçti. Fransız Charles Aznavour ve sayısız Fransız yazar yaşamları boyunca Ermeni davasına hizmet ettiler. Aznavour'un filmi Ararat yakında vizyona girecek. Bunun yanında "Midnight Express" gibi bir film dünyaya yıllarca Türkiye aleyhinde propaganda sundu.
Ermeniler ve diğer Türkiye karşıtları ne bilime, ne sanata saygıyı düşünmeden, her fırsatı aleyhimize değerlendirirken biz halâ "İyi film ise Ararat'ı alkışlayalım", "Salkım Hanım bir sanat olayıdır. Edebiyatı edebiyatçılar, sinemayı sinemacılar tartışsın" gibi fantezi yaklaşımlarda bulunabiliyoruz. "Tarihi tarihçiler tartışsın" dedik, ağzımızın payını aldık, şimdi sıra sanat(!)ta.
"Salkım Hanım" ekibinin bundan sonra da 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili film hazırlığına girişmesi bence daha uzun tartışma gerektiriyor.
Ceviz Kabuğu'ndaki konuşmalar ve bu tartışma yarına!
Bu kış Avrupa'daki kayak merkezlerini yabancılardan çok o ülkenin vatandaşları doldurmaktalarmış. Yılbaşı ve sömestr tatillerinde de aynı durum söz konusu. Bunun en önemli nedeni ise "başka bir ülkedeki kayak merkezine gitmek için uçağa binme mecburiyetinden kaçmak" olarak açıklanıyor.
"Kitlesel korsan korkusu" nedeniyle şimdi uçak şirketleri bir yandan promosyonlarını arttırırken (fena olmuyor aslında, geçen hafta Londra'ya uçuşumda ben de '300 dolara gidiş dönüş'ten yararlandım) bir yandan da yeni çözümler araştırıyor, projeler üretiyorlar.
Düşünsenize, örneğin "Müslüman kardeşlerimiz uçak yolculuğu yapmasınlar" gibi bir Afgan terörist uyarısı karşısında ne yapılabilir? Şimdiye kadar bazı öneriler olmadı değil.
"Uçak kabinindeki havayı boşaltarak yolcuları ve korsanları bayıltmak...??" ..(Kalp hastaları ve astımlılar o anda gitti.)
"Bütün yolcular aynı anda ayakkabıları çıkararak korsanlara fırlatmak..?" ..(Sekerse veya etkilenmezse yandınız..)
"Kokpitle araya kilitli kapılar koymak?" gibi..
Bu çözümlere bakarak ve korkuları gözönüne alarak günlerce düşünen kızkardeşim çok daha iyi bir proje geliştirmiş. Şaka değil, projesini tasdik ettirmiş ve patentini de almış. Buluşu tutarsa "Vuslat Ünaldı projesi" ile emniyetli uçuşlar yapabiliriz.
Plân şu; Uçağın ön kapısının sağ tarafına üzerinde kapı olmayan bir çelik duvar yapılacak. Bu bölmeye yolcuların bulunduğu taraftan hiçbir giriş olmayacak. Pilotların tüm ihtiyaçları da aynı bölmede bulunacak.
Yolcular uçağa arka kapıdan girecekler ve o bölüm ile kokpit arasında sadece pilotlar tarafından yapılan anonslarla tek yönlü olarak iletişim sağlanacak. Herhangi bir olay anında pilotla haberleşme gerekiyorsa bu sadece "kule" aracılığıyla yapılabilecek. Böylece korsanlığa niyetlenen, uçağa binse bile kokpite ulaşamayacağını peşinen bileceği gibi önemli haberler ve kararlar da sadece kulenin talimatıyla verilebilecek. Nasıl? Hem pratik ve kolay bir çözüm, hem de sağlam görünüyor değil mi?