Fotoğraftaki esir
Gördüğüm fotoğraftaki adamdan gözlerimi alamıyordum...
30'lu yaşlarında olmalıydı. Sağ elinde tüttürdüğü sigarası, kalın,
pos bıyıkları, kepçe kulakları, avurtları çökmüş hüzünlü yüzü
objektife dikkatli bakıyordu.
Ufak tefekti ama göründüğü kadarıyla onlarca insanın önüne geçmiş,
fotoğrafta en önde poz vermeyi başarmıştı. Acaba fotoğrafı
çektirirken bir gün eşin dostun akrabanın hatta torunlarından birini
kendisini o karede fark edebileceğini düşünmüş müydü?
Tabii ki hayır...
Söz konusu fotoğraf Atlas Dergisi'nde önce Ağustos sonra da Kasım
ayında devamı yayınlanan "1. Dünya Savaşı'ndaki Esir Türkler"
dosyasında yer alıyordu. İmparatorluktan (o zamanlar imparatorluktan
pek birşey kalmamıştı tabii...) çok uzakta Malta'daki esir
kampındandı fotoğraf....
Söz konusu adamı (adını bile bilmediğim için adam diyorum) bir kez
daha görmüştüm sanki. Yüzyılın başında çekilmiş tek aile yadigari
fotoğrafta yer alıyordu.
Aynı kampta durduğu gibi. Sigara tutuşu bile aynıydı! İkisinin aynı
kişi olduğuna emin olmak kolay değildi. Zira bizdeki fotoğraf biraz
yıpranmıştı. Hemen ailecek toplandık, elde fotoğraflar büyüteçler
tekrar tekrar baktık.
Şüphe yoktu, oydu...
1. Dünya Savaşı'nda Yemen cephesinde savaşmış büyükdedem!
Bu tuhaf durum belki bir rastlantı belki de gerçeğin ta kendisi.
Aslında fazla da önemi yok. Çünkü Yemen'de savaşıp, tek oğluyla
ülkesine dönmeyi başaran büyükbaba döndüğünde karısını ölmüş,
ailesini dağılmış bulunca fazla da yaşamamıştı.
Düşünün hele adını bile bilmiyorduk. O günlerde çok küçük olan kızına
hep bu resim gösterilmiş, "İşte baban" denmişti. Çocukluğumdan hayal
meyal hatırlıyorum, anneannemin iş yaparkenYemen Türküsü'nü
mırıldandığını, gri mavi gözlerinin buğulandığını..
**
Yine fotoğrafa dönelim. İşte o fotoğraf sayesinde Birinci Dünya
Savaşı Esirleri konusu beni de ilgilendirmeye başladı! Geçtiğimiz
günlerde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan Cemalettin
Taşkıran'ın "Ana Ben Ölmedim" kitabı konuyu merak edenler için önemli
bir başvuru kitabı.
12. Türk Tarih Kongresi'nde verdiği bir tebliğde Birmanya'daki Türk
esir kamplarından birini ele alan Taşkıran, 1. Dünya Savaşı'ndaki
Türk esirlerinin biraz ihmal edilmiş bir konu olduğunu fark etmiş. Bu
konuda birkaç yüksek lisans tezi ve doktora çalışması dışında hemen
hemen hiçbir bilimsel çalışmanın yapılmamış olması dikkatini çekmiş
ve araştırmayı koyulaştırmış.
Taşkıran, fark etmiş ki ne resmi kayıtlarda, ne anılarda ne de
raporlarda savaşta kaybettiğimiz ya da esir düşen subaylarımız
askerlerimiz hakkında resmi bir rakam yok. Verilen yuvarlak rakamlar
da çoğu zaman birbirini tutmuyor.
Sonunda 3 yıllık bir çalışma sonucunda bu kitap ortaya çıkmış.
Kitaptaki fotoğraflar, esir kamplarının bazılarıyla ilgili bilgiler
daha çok İsviçre Kızılhaç Cemiyeti arşivinden. Bunun dışında
Türkiye'de Genelkurmay arşivi, Devlet Arşivleri, dağınık da olsa
Kızılay arşivi yardımcı olmuş. Konuyla ilgilenin ilgilenmeyin bence
yakın tarihle ilgili birşeyler öğrenmek isteyen herkes için önemli
bir kitap bu...
BİR 'YILDIZ'I ANARKEN
10 Aralık Pazartesi günü yine hüzünlü bir buluşma bekliyor
müzikseverleri. Türk operasının çok genç yaşta, kariyerinin
zirvesindeyken kaybettiği Zehra Yıldız, ölümünün yıldönümünde
şarkılarla anılıyor.
Uçan Hollandalı'nın saf Senta'sı, Salome'nin şehvetli Salome'si gibi
birbirine zıt kişilikleri sahnede başarıyla canlandıran Yıldız,
Almanya'da turnede geçirdiği beyin kanamasında yaşama veda etmişti.
İşte Rengim Gökmen yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası,
AKM Büyük Salon'da Yıldız'ı sevenleriyle birlikte anacak. Orkestra
genç sanatçılar Burak Bilgili, Aylin Ateş, Hülya Kazan ve Ari
Edirne'ye eşlik edecek.
Konserin başlama saati 21.00. Massenet, Strauss, Muammer Sun, Mozart,
Donizetti, Verdi, Cilea ve Rossini'nin de ruhları şad olacak..
|