Edebiyat, yaşamın karşısında bir duruştur. Yaşama bakıştır. Kapılar,
pencereler açmaktır. Yaşamda, neyin eksikliğini hissediyorsak, ona
çağrıdır. Yoksulluğa direniştir; özgürlüğü düşlemektir ya da sevgiye
yürümektir. Yaşamla insan arasında yollar, köprüler, kaleler
kurmaktır; yaşamı dengelemeye çalışmaktır ama bazen de yel
değirmenleriyle savaşan Don Kişot kahramanlığıdır.
Kafamın içinde İnsan nasıl insan olur ki?” sorusuyla ayrıldım
katıldığım bir panelden. Belki de uzun zamandır hepimizi meşgül eden
bir soruydu bu. Evlerimizden dışarıya adım attığımız anda, sürekli
bir şeyleri eleştiren bir toplum olmadık mı? Ve edebiyat da, her
zamankinden daha yoğun insan”a doğru yol almaya zorluyor sanki bizi.
İnsani bütün değerleri yeniden sorgulayıp ortaya koymamız kaçınılmaz
gözüküyor giderek. İnsan ı, içinde insan olan her şeyi maddi bir
dünya ile örttük çünkü. İnsanca olan her şey hızla kaybolup gidiyor;
senden,benden, ondan...
Bir de, edebiyat deterjanla yan yana koyulduğunda; üstelik de Sayın
Enis Batur gibi, yıllardır edebiyatla uğraşan şiirler, romanlar,
denemeler sunan bir yazı adamı, bunu yapabiliyorsa, durup düşünmemiz
gerekir.
Bir kitabı da deterjan pazarlar gibi düşünmeliyiz. Hazırlanan büyük
reklam kampanyaları deterjan için neyse, kitap için de aynı anlamı
taşır.
Bu doğru olabilir mi? Ya da ne kadar doğru olabilir?
Deterjanın içeriğinde, noniyonik aktif, katyonik aktif,
polikarbosilat, fosfonat, sabun, aniyornik aktif, oksijen bazlı
ağartıcı fosfat ve enzim vardır. Ve hemen hemen tüm deterjanlarda
bunlar yer alır. Üstelik, Sağlık Bakanlığının onayladığı yüzdeler
içinde olduğunu belirten bir açıklama da deterjanın üzerinde olmak
zorundadır.
Peki, edebiyat ürünü, kitap neleri içerir?
Kitap insana dokunmaktır. İnsana yaklaşabilmektir. Bir başka
insanın us ve yürek katmanlarında dolaşmaktır; görmektir;
öğrenmektir. Ve kitabın özgürlüğü, içinde dolaştığı dünya, usun ve
yüreğin katmanlarında yazılır. Bu kadar farklı katmanlarda dolaşan
kitap , deterjan pazarlamakla aynı kefeye konulursa, hangi adil
yaklaşımla bunu başarabilirsiniz acaba?
Medyada hep aynı yayınevlerinin kitap tanıtımlarını görürüz. Her
kitabı göremeyiz oralarda. Ne ekranlarında, ne gazetelerinde. Hatta
adım başına açtıkları kitapçı zinciri içindeki raflarda da her kitabı
bulamayız. Anadolunun uzak bir köşesindeymişiz gibi, getirtelim
derler sonra da. Kendi içlerinde döner her şey. Birbirlerine destek
verirler. Sonra da, Elbette küçük yayınevleri de, orta halli
olanları da var olacaklar ve iş yapacaklar. derler.
Şimdi, kitap ile deterjanı aynı pazarlama anlayışı içinde
düşünmek o kadar garip gelmiyor değil mi? Türkiye’deki okur
kitlesinin ilginç olduğunu da hepimiz biliyoruz. Sanatla buluşan
insanların, daha doğrusu sanatın peşinden giden, izleyicisi olan
insanların sayıları hala çok değil! Hala televizyonların garip
rayting anlayışlarının göstergesi olan bir insan kitlesine çalışıyor
her şey. Türkiye’de hiç reklam yapmadığı halde, okurla, hem de gerçek
okurla buluşan kitaplar da vardır. Ancak herkesin bildiği gibi,
reklamlarla yönlendirilip kitabı satın alanlar da vardır. Gerçek okur
kitapları seçmesini, ayıklamasını bilir ama ötekiler? Edebiyatta
başarı, satmaksa söyleyecek hiç söz kalmıyor. İşte bu nedenle,
maddeye dokunuyoruz giderek demek istedim az önce.
Bana, bir editörün kitaba , deterjan gibi bakabilmesi hiç doğru
gelmiyor. Çünkü içinde insan olan bir ürünle karşı karşıyadır.
İnsani ilişkiler içinde yol alacaktır editör de, kitap da! Kitabı
sergilersiniz vitrin raflarında, tanıtım yazıları ile duyurusunuz, ama
bir deterjan reklamı gibi büyük harcamalarla okuru yönlendiremezsiniz.
Haksız rekabet yapmış olursunuz.
Ama evet! Kitap ile deterjan tek bir konuda kesişebilirler; ikisi
de, insanı temizlemeye, aklamaya yarar.