Reçete dayanmıyor
Kamu harcamalarının şeffaflaşmasını isteyen Dünya Bankası, yeni bir reçete hazırladı. Rapor, Hazine garantisinin bütçeye tam olarak yansıtılmasını istiyor
"Her tarafımızı uluslararası memurlar kuşattı. Kendilerince geliştirdikleri modelleri, neredeyse tartışma fırsatı bulamadan kabulleniyoruz. Olmadı mı? Bu kez bakanlara kadar gidip, tepeden inme yöntemlerle sonuca gidiyorlar" diyordu, telefondaki bürokrat.
İşte o modellerden bir yenisini daha Dünya Bankası hazırladı. İstenen, Türkiye'deki kamu harcamalarının şeffaflaştırılması. Bu operasyonu kendi elinizle yapamayınca, ister istemez akıl hocalarının dayatmasıyla yapmak zorunda kalıyoruz.
Aslında, "değirmenin suyunun nasıl döndüğü" araştırmasında Dünya Bankası'nın bulguları hiç de haksız değil. Onlara göre, ekonomik krizin kökleri devletin karar mekanizmasındaki zaafiyetten kaynaklanıyor. Son on yılın bütçe açıkları ve enflasyonu, mali yönetimin verimsizliğinin en bariz kanıtı olarak sunuluyor.
Gerçekten de Türkiye Bütçesi, sadece 12 ay üzerinde odaklanıyor. Bugün alınan kararların geleceğe yönelik etkilerini tahmin edemiyor. Birbirini izleyen kısa ömürlü hükümetler, strateji belirlemeyi ihmal ediyor. Türk kamu harcamaları sisteminin ciddi şekilde ıslahı gerekiyor.
Dünya Bankası, 2002-2004 yıllarını kapsayan, Niyet Mektubu'na da bağlanacak reçetesinde öncelikle, "Mali Sorumluluk ve Hesap Verme Sorumluluğu Kanunu" öneriyor. Ardından, Türkiye'nin yapması gerekenleri şöyle sıralıyor:
* Döner sermaye gelirleri bütçeleştirilmeli.
* Katma bütçe altında faaliyet gösteren 11 genel müdürlük, genel bütçeye dahil edilmeli.
* Vakıf ve derneklerin kamu kuruluşu olarak gelir toplama yetkisi kaldırılmalı.
* Hazine garantilerinin gerçek maliyetleri bütçeye yansıtılmalı.
* Büyük bakanlıklarda ve kamu kuruluşlarında iç denetim birimleri kurulmalı.
* Sağlık ve eğitimin önemi nedeniyle, GSMH'nin belli bir yüzdesi düzeyinde sürekli ödenek ayrılmalı.
Hiçbirimizin itiraz edemeyeceği liste böylece uzayıp gidiyor. Ancak şu da bir gerçek ki paçayı sıyıracağımızı düşündüğümüz 2002'de iç ve dış siyasi koşulların sabit kalacağı varsayımıyla bize göre üç önemli risk pusuda bekliyor:
1- İç borcu, dış borca çevirirken bir başka sarmalın tohumlarını atıyoruz.
2- Fon'a alınan her banka ile zararları ve mevduatı borca dönüştürüyoruz.
3- Özel bankalara el koymadan, tıpkı kamudakilere yapıldığı gibi hazine kağıdı verme tercihi hatta zorunluluğu ile karşı karşıya bulunuyoruz.
SPK tedbiri elden bırakmıyor
SPK, geçtiğimiz hafta sonu Abant'ta, arama konferansları dizisinin ikincisini düzenledi. Başkan Doğan Cansızlar, kendi deyişiyle hem bir yıllık icraatının hesabını verdi hem de 2002 yılı ev ödevlerini açıkladı. Ancak, en dikkat çekici noktalardan biri, aracı kurumlarla ilgiliydi. Öyle ya kriz ortamında mali sektörün her alanı sarsılırken, aracı kurumlarda sorun yaşanmadı. Neden? Cansızlar, tedbiri elden bırakmadıklarını söyledi ve devam etti:
"Aracı kurumlar 15 günde bir sermaye yeterlilik tablolarını gönderiyorlar. Ciddi bir gözetim ve denetim yapılıyor. Her kurumun sermayesine ve yükümlülüğüne bakılıyor. Kısa sürede sermayeyi güçlendirici önlemler almaları isteniyor. Bu sayede kriz ortamı hasarsız atlatılıyor."
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
* Sanayi Bakanı Kenan Tanrıkulu'nun, IMF'yi ikna ederek pamuk, zeytin ve ayçiçeğine prim ödenmesi için 200 trilyon lira ödenek sağladığını,
* Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in, Başbakanlık'taki makamında basın mensuplarına iftar mönüsünü cebinden sunduğunu, "Biliyorsunuz tasarruf tedbirleri var" dediğini,
* 22 Mayıs 2001 tarihli Kamu Kesimi Toplu Sözleşme Protokolü'nde, "Hükümet istek dışı emekliliği gündeme getirmeyecektir" şeklinde açık hüküm bulunduğunu,
* Vakıfbank'ın, yüzde 75 hissesinin Mayıs 2002'ye kadar satılacağını,
|