Dedikodu
Bir dönemin başbakanı Adnan Menderes'in Berrin Hanım ile Fuat
Köprülü'nün eşi Behice Hanım'ın arasından su sızmazmış.
Günün her saati görüşürler ve uzun telefon sohbetleri yaparlarmış.
Ancak...
Bu sohbetlerin konusu çoğu kez, kocalarının yaptıkları çapkınlıklar
üzerine olurmuş...
Zamanla her iki tarafın da kocaları suçlamaları, Fuat Bey'den çok
Menderes'e tesir etmiş. Bu tesir o kadar güçlü olmuş ki sonunda
karşılıklı hürmet besleyen bu iki kişi arasındaki ilişkiler iyice
soğumuş...
Ama, asıl kopma Menderes'in tuttuğu ve Köprülü'nün hiç hoşlanmadığı
Fatin Rüştü yüzünden olmuş...
Melih'in de dinleyiciler arasında bulunduğu TBMM'nin bir oturumunda
Dışişleri Bakanı Köprülü, Kıbrıs konusunda şunları söylemiş:
BUZ GİBİ HAVA
"Biz Kıbrıs'ı çoktan vermişiz. Bu bir tarihi gerçektir. Ben tarihçi
olarak bu konuda kaç eser verdim. Bu itibarla adanın geri alınması
hayal mahsulüdür. Bence bu konu kapanmıştır."
Alkışlayanlar olmuş, alkışlamayanlar da. Bu sonuncular bilhassa
"Yaylacılar" diye bilinen grupmuş. Fatih Rüştü Zorlu kalkıp bunun
aksi tezi müdafaa etmiş. Menderes de o tarafa meyletmiş...
Ve bildiğimiz 6-7 Eylül olayları...
Görüldüğü gibi eşler arasında yaşanan dedikodu yarışının neticeleri
nerelere dek varabiliyor.
Bu satırlar, 2000 yılının başlarında piyasaya çıkan eski Sosyalist
Burhan Oğuz'un 768 sayfalık "Yaşadıklarım Gördüklerim" kitabında yer
alıyor.
HAMİYETSİZ İDDİASI
Kitapta İsmet İnönü'nün başlangıçta Kurtuluş Savaşı'na inanmadığı bu
nedenle işgal devletlerine karşı savaşmayı kabul etmediğine dair
satırlar da var...
Burhan Oğuz anlatıyor:
"Mustafa Kemal Paşa, Kuva-i Milliyeciler'in ağzıyla siyaset-i aliyeyi
idare edecek. Ama bir de cephe kumandanı lazım. En münasip görülen
kişi Miralay İsmet Bey'dir. Onu Ahmet İzzet Paşa'nın konağına davet
ediyorlar. Kara Vasıf Bey, kurtuluşu Amerikan mandasında gördüğü
bilinen İsmet Bey'e verilen kararı anlatıyor ve Anadolu'ya geçmesini
teklif ediyor. İsmet Bey buna hiç yanaşmıyor. 'Haydi çocuk olmayın.
Yani yeniden silah bulacağız, büyük devletlere karşı dövüşeceğiz.
Bunlar olacak şeyler değil.' Vasıf Bey sinirleniyor ve 'İsmet Bey
sizi hamiyetsizlikle itham ederim' diyor. O da, 'Hele siz bir geçin
de zamanı geldiğinde ben de bakarım' deyip işi savuşturuyor."
TATLI SAATLER
Kitaptan bir başka pasaj...
Burhan Oğuz, "Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşlarından Salih Bozok,
bir gün Şükrü Bey'e 'Biz hepimiz o büyük adamın kanatları altına
sığınmış birer hiçiz. O adam bir gün gözlerini kapayacak olursa,
bizim için yapılacak tek şey, onun mezarı başında takır takır intihar
etmektir. Ben bunu Kılıç'a da söyledim, aldırmadı' dediğini aktarıp,
devamını şöyle getiriyor:
"Gerçekten de bu dediğini yapmıştı Salih Bey, tabancasını kalbine
ateşleyerek. Ama hayli şişman olduğundan kurşun tam hedefi bulmamış,
kalbin zarını yırtıp geçmiş. Salih Bey o günü yaşatıldı, ama kısa
süre sonra gözlerini kapadı. Kılıç Ali Bey ise böyle kabadayılık
yapacak tipten değildi. Bir akşam Kılıç Ali ve Recep Zühtü Beyler
Avrupa'dan gelmiş güzel bir artist kadınla geçirdikleri tatlı
saatleri anlatıyorlardı. Kadın gittikten sonra ona bir sürpriz olmak
üzere oradaki adresine para havale etmişler ve kadının ne kadar
şaşıracağını düşünüp katıla katıla gülüyorlardı. Bunlar mı Atatürk'ün
arkasından intihar edecekler?"
KAMURAN İNAN
Ve eski tüfekten Kamran İnan'a dair satırları...
"Bitlis'in iki demokrat (!) mebusu var, biri Bitlis'in ilçesi Mutkili
Şeyh Selahattin, nam-ı diğer Kör Selahattin, diğeri Kasım Küfrevi. Bu
sonuncusu üniversitede bilmem ne doçenti, Fransa'da tahsili ve
doktoralı vesaire. Selahattin için söylenecek söz yok. Herif düpedüz
eşkıya ve katilmiş. Bunu bizzat Bitlisliler söylüyorlar. Esasen Kürt
isyanında faal rol oynamış olduğundan uzun müddet sürgünde kalmış.
DP'nin sayesinde tekrar itibar kazanmış. Sayın Kamuran İnan da
bildiğimiz kadarıyla iyi bir Batı kültürüne sahip Fransız eşi olan,
büyükelçilik etmiş, Bitlis'in Mutki ilçesinden ve Türk isyanına
karıştığı için tehcire uğramış ve DP tarafından 1950'de böyle daha
başkaları gibi saygınlığına kavuşturulmuş Şeyh Selahattin'in oğludur."
1919 doğumlu Burhan Oğuz kitapta bu ve buna benzer birçok dedikoduya
yer vermiş. Tozlu sarı sayfalar arasına sıkışmış birçok anıyı da gün
ışığına çıkarmış...
Ne diyelim...
Darısı diğer yaşayanların, gezip görenlerin başına...
|