Başarılı olduğum kadar mutlu da olayım
Yılmaz Erdoğan 'bir hediye' olarak gördüğü yoksul günlerini anlattı. Erdoğan "Mutluyum ama hayatta ne istersin; başarılı olmak mı, mutlu olmak mı dersen, başarı kadar mutluluk da isterim" diyor
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan dizeleri aslında her şeyi anlatıyor. Küçük yaşta terk edilen çocukluk, Yılmaz Erdoğan'ın geleceğe büyük adımlarla yürümesine yol açmış. Ve Erdoğan yazmaya başlamış. "Çünkü yazmak zorundaydım" diyor. "Başka türlü hayatla başa çıkamazdım."
Sonuç ortada: Hikâyeler, şiirler, televizyon dizileri, tiyatro oyunları, film senaryosu ve dans gösterisi... Bugüne kadar ne yazdıysa, Türkiye'nin sanat dünyasına damga vurdu. Yılmaz Erdoğan ile başarısını konuştuk...
* Her ne kadar erken vazgeçmiş olsanız da, çocukluğunuzu anlatır mısınız?
1967 yılının kasım ayında her şeyin bittiği yerde başlayan şehirde, yani Hakkari'de doğdum. Ama nüfusa bütün hemşehrilerim gibi bir yıl sonra kaydedildim. Yedi yaşına, yani ilkokula başlama çağına geldiğim zaman, Ankara'ya gönderdi babam beni. Orada bir ev tutuldu, babaannem, ben, amcalarım, böyle bir aile hayatı başladı. Bütün okul hayatım orada geçti ve bütün okul hayatım boyunca her kış Ankara'da, her yaz Hakkari'deydim. Gençliğim iki kültür arasında "bilgi transitçiliği" yaparak geçti. Kışları başkentin karmaşası, yazları Hakkari'nin hiç dokunulmamışlığıyla renklendim.
* Peki İstanbul size hiç renk kattı mı?
Mutlaka. İstanbul'a gelmek çileli bir işti benim için. İstanbul'a geldikten sonrası da ayrı bir çiledir zaten ama, biraz tesadüfler yardım etti. Sonuçta ben hayattaki bütün enerjimi şundan aldım: Bana neyi "Sen yapamazsın " dedilerse, "Ben bunu yapacağım" dedim. İnsanlara önerebileceğim tek yol bu. Kimsenin söylediklerine kulak asmayın. Çünkü kimse senin başarılı olmanı istemez. Sen olacaksın!
YOKSULLUK MALZEME
* Mücadeleniz sırasında maddi açıdan rahat değildiniz...
Eh, tabii babam memurdu Hakkari'de. Bir memur maaşıyla Hakkari'de bir ev, bir de Ankara'da ev geçindirmek durumundaydı. Gerçekten büyük özverilere katlanarak beni ve kardeşlerimi okuttu. Çok zordu tabii, ama ben galiba şimdiki bütün yazı malzememi de o yıllarda biriktirdim.
* Ne kadar zordu?
Orta derecedeydik. Ne bileyim, mesela çok sık sosis yiyemediğimizi biliyorum.
* Bu tarz lafları sizden pek fazla duymuyoruz. Siz bugüne kadar "acılarla büyüdüm" edebiyatı yapmadınız...
Yapmadım. Çünkü bu benim mizah anlayışımı, hayata bakışımı güçlendiren bir şey oldu. Mesela o zamanlar babaannem üç aylık maaş alıyor. Biz o üç aylık maaşla bayağı planlar yapıyoruz. Kirayı ve biraz daha parayı da babam Hakkari'den gönderiyor. Ben o yıllar aylık almadan bir gün önce babaannemi tavlamaya çalışıyordum, bir şeyler alalım diye. Bir de öyle çok gerekli görülmeyen ihtiyaçlar, ne bileyim mesela salam alalım. Çünkü salam yiyemiyoruz pek. İşte o maaş alındığı ilk üç gün bunlar yeniyor abur cubur, sonra biz devam ediyoruz hayatımıza kaldığımız yerden... Türkiye'deki yoksul insanlar sadece bizler değildik! Onun için ben bunu, hayatın "o" kısmını, hayatın bir hediyesi olarak, hikaye üretmek için geniş bir zemin olarak görürüm.
* Şimdi mutlu musunuz?
Mutluyum tabii. Ama "Hayatta ne istersin; başarılı olmak mı, yoksa mutlu olmak mı?" dersen başarılı olduğum kadar mutlu olmak da isterim. Hem başarılı bir yazar, başarılı bir yönetmen, vesaire olup; hem de çok mutlu bir insan olmak zor. Hayatımdan parçalar çalan bir iş bu. Çünkü aynı zamanda sosyal bir figürüm. Bu noktayı yakalamak için çok çalıştım. Daha iyi noktalar yakalamak için de çalışacağım.
'Lekeler yüreğimizde kaldı'
Parasızdık. Kimde varsa ondan harcıyorduk. Kirliydik, ter kokuyorduk. Ülke sorunlarını konuşarak sevişmelere yol açıyorduk. Ülkemizi ve tenlerimizi seviyorduk. Beyaz çarşafların üstündeki lekeler, aşklarımızın haritasıydı.
Tarihi geçmiş gazetelerin üstüne seriyorduk neyimiz varsa. Kitaplarımızı, parasızlığımızı, sevdalarımızı, türkülerimizi... Sonra söndürdük sigaralarımızı ekonomi sayfasının hiç okumadığımız bir köşesine, ayrıldık...
Yürüdü zaman sevdasızlığımızın üstüne... Unuttuk!
Şimdi sonunu bildiğimiz sevişmelere başlamıyoruz artık. Koku bizi uzaklaştırıyor, kokularımız birbirine düşman. Hijyene önem veriyoruz ve çarşaflarımız sakız gibi.
O güzelim lekeler, yüreklerimizde kaldı."
Yılmaz Erdoğan (Muhsin Kızılkaya'nın 'Yılmaz' isimli kitabı için yazılmıştır.)
YILMAZ ERDOĞAN TARİHİ
TİYATRO
* Tiyatroya Ferhan Şensoy'un Nöbetçi Tiyatrosu'nda başladı, daha sonra Levent Kırca'nın "Olacak O Kadar" adlı televizyon programında başyazar olarak görev yaptı. Bu yıllarda "Kanuni Sultan Süleyman ve Rambo" isimli oyunu yazdı.
* Türkiye'nin en büyük oyuncu kadrosuna sahip olan 'Gereği Düşünüldü' isimli oyunu yazdı; bu oyun dört yıl kapalı gişe oynadı.
* Yasemin Yalçın Tiyatrosu'nda "Haşlama Taşlama" ve yine bu tiyatroda beş yıl sahnelenen 'Kadınlık Bizde Kalsın' adlı oyunları yazdı.
* Necati Akpınar ile birlikte Beşiktaş Kültür Merkezi'ni kurdu.
* Yazdığı 'Otogargara' isimli oyun müzikaldi ve tiyatroseverlerin yoğun ilgisiyle dört yıl kapalı gişe oynadı.
* Vatani görevini yaparken yazdığı ve yine o askerdeyken sergilenen oyunu "Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü" hâlâ kapalı gişe oynuyor.
OYUNCULUK
* "Umut Taksi"de oyuncu olarak rol aldı.
* Bir Demet Tiyaro adlı televizyon dizisinde canlandırdığı Mükremin Abi tiplemesiyle sosyal bir figür haline geldi.
* Yazdığı ve oynadığı tek kişilik 'Cebimdeki Kelimeler' adlı oyunu sürüyor.
DİZİ
* TRT'de yayınlanan "Umut Taksi" adlı diziyi yazdı.
* Başrollerini Demet Akbağ ile paylaştığı 'Bir Demet Tiyatro' adlı diziyi yazdı.
ALBÜM
* 'Kayıp Kentin Yakışıklısı' isimli bir şiir kaseti var.
KİTAP
* Hüzünbaz Sevişmeler
* Kadınlık Bizde Kalsın
* Kayıp Kentin Yakışlısı
* Haybeden Gerçek Üstü Konuşmalar
* Anladım
FİLM
* Vizontele
Sibel ARNA
|