Sözün kapısını Nâzım Hikmet misali "Kadınlar, bizim kadınlarımız"
diyerek bir şiirle açıp analara, eşlere, bacılara, teyze ve
halalara "güzelleme" ile kapamak da vardı.
Öyle yapmayacağım.
Şair, zaten bütün kadınları seviyor.
Bilinen bir olgu, dünya gerçekten bir "erkek egemen" toplumun
hegemonyası altında değil mi?
Kurucularının hepsinin "kadın"lardan yana olduğuna kuşku yok, ama
İsmail Cem'den Tahsin Yücel'e on beş aydınımızın oluşturduğu "Kültür
Girişimi" içinde kaç kadının yer aldığını bilenimiz var mı?
Bir elin parmakları kadar olduğunu söyleyebilirsiniz...
Hayır: İki kadın...
Peki, yine "Kültür Girişimi"nin 22-24 kasım tarihleri arasında "The
Marmara Oteli"nde düzenlediği "Kültürel Açıdan Avrupa Birliği'ne
Yaklaşım" başlıklı sempozyuma katılanlar arasında bildiri sunan kaç
kadın bulunmakta?
Toplasanız, onlar da bir elin parmakları kadar...
Üç gün süren toplantının bütün oturumlarını izleyemedim.
Fakat sempozyumda sunulan on altı bildiriyi gözden geçirdim.
Bu bildirilerde gençlik sorunları vardı, kentlerin ve doğa
varlıkların korunması gibi sorunlar vardı da, özellikle altı
çizilecek kadın sorunları pek gözüme çarpmadı doğrusu...
Belki de "Kültürel Açıdan Avrupa Birliği'ne Yaklaşım" açısından
kadınların durumu, sorunları pek önemli değildi.
Yalnızca Hıfzı Topuz, o da üstü kapalı olarak "İyi yaşamanın kültürel
göstergeleri"ni işaretlerken dolaylı olarak kadınlardan söz ediyor:
"Her türlü ayrımcılık karşısında dokunulmazlık; toplumdaki
konumundan, ırkından, soyundan, ailesinden ve cinsel seçeneklerinden
hiç utanç duymadan yaşama olanağı..."
Sözü Afgan kadınlarına getirmek istiyorum.
Afgan kadınları savaş sonrasında "burka"larını attılar.
Bu, kimi yazarlarca "burka"yı "başörtüsü"ne eşitlemeye kadar vardı.
Elbette, Afgan kadınlarının "burka"larını atmaları, kadın hakları
açısından öte insanlık adına sevindirici...
Düşünülmesi gereken Afgan kadınlarını "burka"larına hapseden kara
zihniyet...
Zorla, dayatma ile yalnız yüzlerini değil, yüreklerini de karanlık
ile perdelemeleri...
Radikal'de Türker Alkan'ın deyişi ile "Toplumun yarısına tutsak
hayatı yaşatan bir yönetim mi 'medeniyetin simgesi' olarak
selamlanacak?" gerçekten...
Taliban, Afganistan'da din adına kadının vicdanını "peçe" ile telörgü
altına alıyor da, bizde de "başörtüsü" bir siyasal davranışın simgesi
olarak algılanmıyor mu?
Dayak, dünyanın her yerinde kadına uygulanan en bilinen
şiddet... "Konumundan, ırkından, soyundan, ailesinden ve cinsel
seçeneklerinden utanç duymadan yaşama olanağı" elinden alınan
kadınlara uygulanan bir başka şiddet değil mi?
Bugün "Kadınlara Karşı Şiddete Duyarlığı Artırma ve Bu Şiddeti Kınama
Günü"...
Aslında bu tür şiddeti her gün kınamak lazım...
Kınıyorum ben de..