kapat
22.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Bizim toplum dayanışır mı?

Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli "Krizi ancak sosyal dayanışmanın artmasıyla aşabileceğimizi" söyledi geçen gün...

Sosyal dayanışma önemli bir kavram; hadi kavrama aldırmayın, önemli bir gerçek!

Amaaa...

Bir cemaatte sosyal dayanışma başka şey, bir cemiyette sosyal dayanışma ise bambaşka şeydir...

Modern toplumlarda dayanışma kurumlardan başlar. Çünkü birey olmak omuz omuza değil, yan yana durmaktır! Bu yüzden omuz omuza vermesi gerekenler kurumlardır.

Ama bizim gibi kurumlarını battallaştıran; kurumlaşmayı da engelleyen bir toplumda bu zordur...

Yine kriz dönemlerinin sosyal dayanışmasında en doğru yol yerel yönetimlerin olağanüstü etkin rollere soyunmasıdır. (11 Eylül sonrası gelişmelerinde New York şehrinde yerel yönetimin yaptıklarını hatırlayın!) Ne yazık ki, yerel yönetimlerin etkinleşmesi Ankara'nın öteden beri en sevmediklerindendir...

Ayrıca kriz dönemlerinde sosyal dayanışmayı güçlendiren şey sağlam bir sosyal dayanışma tarihidir. Oysa bizim sosyal tarihimizde dayanışma hep ya "Devlet Baba"yla olmuş ya da "Herkesin kendi başının çaresine baktığı" krizlerden geçilmiştir...

En önemlisi... Herkesin krizden üç aşağı beş yukarı aynı şeyi anladığı ortak sosyal zeminler oluşmadan sosyal dayanışma gerçekleşemez. Yani "krizden bana ne! Ben kendi gelirime bakarım" diyen ev sahiplerinin yüksek kirada ısrar ettiği bir toplumda kiracıların "Kriz var; karım işsiz, benim ücretim düşürüldü, kirayı artırmayın" demesinin karşılığı sosyal dayanışma değil; sadece dayanma gücü ve sabrının sınanması olur ancak...

****
Eski adıyla E-5 Karayolu'nun şehrin göbeğinden geçtiği bir bölgede yol alıyordum. Birden önümde giden arabalar flaşörlerini yakıp durdular. Ben de yavaşlayıp durdum. Beklemeye başladık.

Yanımdaki şeritte duran taksinin önünde oturan kişi kapıyı açıp çıktı ve ileri doğru baktı. "Kaza var galiba" dedikten sonra arka koltuktaki arkadaşlarına dönüp seslendi: "Çıksanıza oğlum, oraya gidelim!"

Arkadaşları itiraz ettiler: "Niye ki?"

Cevap şöyle geldi: "Bakarsın hemşerilerden biri vardır, belki bir hemşeri karışmıştır kazaya. Hadi yürüyün!"

Açıkçası biz hâlâ toplum olamadık!

Hemşeriler dayanışıyor...

Arkadaşlar dayanışıyor...

Cemaat üyeleri dayanışıyor...

Ama toplum olamayınca toplumsal dayanışma da olmuyor!

Acaba diyorum, toplumsal örgümüzü asıl zayıflatan ve bizi "çözen" şey; gelişmiş ve özgür bireyler olarak toplumsal dayanışmayı bilemeyip hemşeri, şu, bu olarak dayanışmakta ısrar etmemiz olmasın sakın!..

OKURLARDAN

Diş sıkmak üzerine
İktidarın "Ekonomik düzlüğe çıkmak için" bizi birkaç ay daha "Diş sıkmaya" çağırması üzerine "Ben sıkmıyorum; nasıl olsa siz elinizle kavrar, çenemi de, dişlerimi de sıkarsınız! " türünden bir yazı döşenmiştim ya, geçen gün.

İki kadın okurumdan e-posta yoluyla gelen yorumu buraya aktarmak istiyorum.

- "Zaten uzun süredir dişlerimi sıkma hastalığına yakalandım. Herhangi bir şey yaparken ve gazete okurken (Hâlâ bu lükse sahibim ama dergilerle arama 'dişimi sıkma' mesafesi girdi) bir bakıyorum dişlerimi sıkıyorum..." (A. K)

- "Ben dişlerimi sıkacağım. Kızgınlığım, öfkem, tepkilerim geçmesin istiyorum.

Kendilerine akacak başka bir yol bulamasınlar istiyorum ki, belki o zaman çocuğumun geleceği benimkine benzemez. Dişlerimi hırsımdan sıkacağım. Kızgınlığımdan sıkacağım." (S.T)



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır