Kenan Evren bile daha iyisini yapar
İngiliz ressam Andrew Vicari, özellikle Suudi Hanedanı'na sattığı 'sıradan' tablolarıyla trilyonlar kazanıyor. Evren'inkiler ise elinde kalıyor. Adalet mi bu?
Elinizi vicdanınıza koyup cevaplayın: Andrew Vicari'nin yaptığı bu resimlerin; kriz mağduru bir ressamın Teşvikiye Camii'nin duvarında açtığı sergideki amatör çalışmalardan farkı var mı? Kenan Evren bile daha iyisini yapmaz mı? Vallahi yapar! Ama sergiyi nerede açtığın daha önemli galiba...
İngiltere'nin (belki de dünyanın) en zengin ressamı olan Vicari geçenlerde merkezi Riyad'da bulunan bir firmaya tablolarını 20 milyon sterline (40 trilyon lira) sattı. Geçen yıl da bir Suudi Prens 34 trilyon ödemişti ona. Belli işte: Sergisini petrol kuyularının yanına açmış adam. Ve sonuç: Sunday Times gazetesine göre İngiltere'nin en zengin 18'inci kişisi. Sunday Express ise onu 5'inci sıraya koyuyor.
TANIMADIĞI ÜNLÜ YOK
Bizim onunla biraz maytap geçtiğimize bakmayın; 63 yıl önce, lokantacı bir İtalyan ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Vicari, Londra'daki güzel sanatlar okulu Slade'den mezun. Francis Bacon gibi bir ustanın öğrencisi. İnsan figürünün giderek silindiği bir dönemde o ısrarla portre çalışıyor. Resmini yaptıkları arasında kimler yok ki: Vladimir Putin, François Mitterrand, Başkan Mao, Sophia Loren... İnterpol'ün ve Fransız polis gücü CRS'nin resmi ressamı. Yine de İngiliz 'Kim Kimdir' kataloğunda adı yer almıyor.
Riyad'da lüks bir dairesi, Monte Carlo'da nefis bir çatı katı, Nice'te ise dev bir stüdyosu bulanan Vicari, "Neden tanınmıyorsunuz" denildiğinde kızıyor: "Ne demek tanınmıyorum? Üzerine sadece, 'Rassamların Kralı/Monaco' yazılmış bir mektubun şıp diye elime geçtiğini biliyor musunuz?" Kendini yağlı boya resimde Goya, Rubens, Velazquez ile kıyaslıyor ve resim yapmanın orgazmdan daha zevkli olduğunu söylüyor.
Ressamların kralı mı, bilinmez ama Vicari'nin kralların ressamı olduğu kesin. Para kariyeri 1974'te Suudi Hanedanı'nın resmi ressamı olmasıyla başlıyor. 'Nasıl oldu bu iş' denilince gerçekliği kuşkulu şu olayı anlatıyor: "Uçağa binmiştim. Brezilya'ya gidecektim. İçecek olarak sadece portakal suyu vardı. Rio'ya kadar bunu mu içeceğiz diye sordum yanımdaki adama. 'Ne Rio'su, bu uçak Riyad'a gidiyor' demez mi..."
AYNI ANDA 150 RESİM
"İnsan resmi İslam'da günahtır" anlayışını kırmak isteyen Suudi yönetimi Vicari'ye kucak açıyor. O da kralın ve prenslerin resimlerini yapıyor. Kocaman, 5-10 metre yüksekliğinde tablolar bunlar... Yükünü tutup geri dönüyor Vicari!
Derken 1991'de Körfez Savaşı patlıyor. Vicari yeniden Arabistan'a çağrılıyor, sevaşın resmini yapmak üzere. Askerleri, uçakları, tankları resmediyor. General Schwarzkopf portresini beğenip ona kamuflaj kepini hediye ediyor. Aynı anda 150 resim yapan Vicari, şimdi çalışırken bu kepi giyiyor.
Ancak iyi kazandıran bu iş başına bela da açıyor. Irak yandaşlarından tehditler alıyor. Korumalarla dolaşıyor. 1997'de İran adına kendisine başvuran Japon işadamları, 5 milyon sterlin karşılığında elinde kalan savaş tablolarını satın alıp, imha etmek istiyor. (Sonra ne olduğunu anlatmıyor Vicari ama belli ki fiyatta anlaşamamışlar.)
Sanat camiası tarafından pek sevilmeyen Vicari sadece Arabistan'a resmi sokmakla övünmüyor: "Çin'de sergi açan dördüncü Batılı sanatçıyım ben. Rodin, Miro, Chagall'den sonra..." Onca 'başarıya' karşın insan düşünmeden edemiyor: Acaba bir sokak sergisi açsaydı iş yapar mıydı?
EMRE AKÖZ
|