kapat
15.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Hasıraltı, belaltı, bilinçaltı...

Hep merak etmişimdir: Acaba yanlış bir çeviriyi, yanlış bir kavram tercihini neden bu kadar sevdik, benimsedik?..

Sözünü ettiğim kavram: Bilinçaltı...

Bilinçdışı demek hiç hoşumuza gitmemiş, şimdi de gitmiyor. Varsa yoksa bilinçaltı!..

O kadar ki, geçen pazar günü baktım; Ülkü Tamer gibi dikkatli bir şair, yazar bile, köşesinde hem Freud'dan hem de Jung'un "Anılar, Düşler, Düşünceler" adlı kitabından söz ederken hiç bilinçdışı kavramını ağzına almıyor, ama "bilinçaltından kaynaklanan yanlış"lara değiniyor!.. Oysa kitabı Türkçe'ye çeviren İris Kantemir doğru olarak "bilinçdışı" terimini kullanmış...

Psikanalist dostlarımın da, kavramın doğrusunun "bilinçdışı" olduğu konusunda pek ısrarlı olmalarına karşın, konuşurken "bilinçaltı" deyiverdikleri dikkatimi çeker.

Biz de yeri geldiğinde "Vay vay vay! Bilinçaltında neler var bakayım senin öyleee!" gibisinden cümleler kurarız...

Oysa Freud (ki bu kavramı dünyaya, modern kültüre hediye eden adam olarak görmek gerek onu!) "unbewusste" demişti.

Yani bilen benliğin dışında, bilincin uzanamadığı, farkındalığın geçerli olmadığı bir alanı adlandırmıştı: Bilinçdışı...

Kocaman bir uzay...

Şakalar, sürçmeler ve rüyalar olmasa varlığının belki de hiç farkına varamayacağımız kara bir delik sanki bilinçdışı...

Peki biz neden ona ısrarla bilincin hemen altında bir yerde, devasa bir çöplükmüş gibi bakıyor, bilinçaltı demekte ısrar ediyoruz?

Oysa "bilinçaltı" diye bir şey yok! O mecazi bir adlandırma sadece.

***
Benliğimizi oluşturan ama bilince ait olmayan bir alanın bulunduğu fikri, insanlık tarihi kadar eskidir aslında.

Biliyoruz ki, dinler tarihi bilinçdışına yapılmış vurgularla doludur. Hiçbir din, insanı sadece basit bir bilinç hali olarak görmemiş, öyle değerlendirmemiştir.

Yine de bilinçdışını kullanışlı, işlerlikli bir kavram olarak kullanmak 20. Yüzyıl'ın özelliğidir ve burada Viyanalı doktor Freud, bir kilometre taşıdır.

Osmanlı'nın son günlerinde yapılmış bir Freud çevirisinde "unbewusste"nin "Lâşuur" yerine; "Tahtelşuur-şuuraltı" diye çevrilmesinin bugünkü "bilinçaltı" furyası ve tercihinde bir katkısı var mıdır, bilinmez. (Bir de Amerikalılar var "bilinçaltı"nı bizim gibi seven!)

Ancak milletçe, ilgili ilgisiz, okumuş okumamış her kesimden insan; "bilinçaltı" kavramını çok tutup benimsemiş olmamız ilginçtir.

Bilinçaltı kavramı galiba bizde "belaltı" çağırışımlar yapıyor.

Biraz da "samanaltından su yürütmeyi" andırıyor.

Hani şöyle der gibiyiz: Bilinç bir bedenin soluk alıp veren göğüs kafesi ve kafasından ibaretse, bilinçsizlik hali de olsa olsa belden aşağı kuytuluklardır...

Ya da şöyle der gibiyiz: Bilinç dediğimiz şey var ya... Hemen yanı başında bir takım dolaplar dönüyor... Saman altından ne sular yürüyor; tatsız gerçekler hemen hasıraltı ediliyor...

(Bilinçdışı ise kavram olarak çok muğlak kalıyor. "O ne öyle! Bilincin dışı mı olurmuş, vay bilinçsizler!")

Nasıl bir toplumsal zihniyet ama!..

ALTYAZI
Morpheus: Matris her yerde, burada, orada... Ne olduğunu bilmiyorsun ama, beyninde seni delirten bir kıymık gibi... Seni hakikatte kör kılmak için gözlerinin önüne getirilmiş bir dünya o.

Neo: Hangi hakikat?

Morpheus: Köle olduğun hakikati... Herkes gibi esir doğduğun, koklayamadığın, dokunamadığın, tadamadığın bir hücreye tıkıldığın hakikati Neo... Zihnindeki bir hücreye...

(Anladınız elbette; Wachowski'lerin The Matrix'inden!..)



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır