Zalim bir rejimin, hesaplaşma günü geldiğinde ne kadar onursuz bir yenilgiye mahkum olduğunu Afganistan'da görüyoruz..
Amerikan uçakları kentleri de arazideki mevziler gibi bombalamıyor.. Taliban'ın hiç değilse kentlerde direnmesi gerekir.
Ama yapamıyorlar.. Taliban askerleri halkın nefretinden korktuğu için tek kurşun atmadan kaçıyorlar. Arkalarında da zincirden kurtulan insanların şenliği yaşanıyor.
Anlaşılıyor ki kentlerin tümünü kapsayan tam kontrol aşamasına tahmin edilenden çok önce ulaşılacaktır.
Bazıları "Kimse erken bir zafer havasına girmesin. Taliban mücadeleyi iyi bildiği alanda, gerilla savaşında kabul edecektir ve bu savaş uzun sürecektir" diyorlar.
Evet uzun sürebilir ama Amerika'nın Vietnam'da, Rusların bu topraklarda uğradıkları hezimet tekrarlanmayacaktır.
Çünkü Taliban ulusal direnişi temsil etmiyor. Savaşmadan kaçması, onu bir terör örgütüne indirgedi.. İkincisi Amerika ve Rusya daha önceki örneklerde karşı karşıya iken şimdi beraberdir. En önemlisi de Taliban, teröre karşı birleşen dünyanın ortak hedefi durumundadır.
Yine de zor bir gerilla savaşı olacak. Yeni kurulacak siyasi yapıda bütün etnik grupların adaletle temsil edilmeleri, bu hedefi kolaylaştıracaktır.
Aynı şekilde, kentlerde güvenliğin sağlanması, ayrıca halka daha iyi bir yaşam için güçlü bir insani yardım köprüsünün kurulması da nihai başarı için zamanı kısalttığı gibi savaşın maliyetini etkileyecektir.
Türkiye daha hızlı hareket etmelidir.
Terörle mücadele alanındaki tecrübemizi kullanmakta tereddüt göstermemeliyiz. Uluslararası itibarımızı güçlendirecek böyle bir fırsat yüzyılda bir ya gelir ya gelmez.
Türk halkının gönüllü katkıları ile oluşacak bir yardım köprüsü, ihtiyaç içindeki Afgan halkında minnet duygusu uyandırırken, öteki ülkelere de ilham verecektir.
Yardımların uyandıracağı şükran, orada askerlerimizi koruyan manevi bir kalkan yaratacaktır.
Churchill "Aldığınızla hayatınızı kazanırsınız. Verdiğinizle hayatınızı kurarsınız" demiş.
Afgan halkını terörist bir rejimin elinden kurtarmak için vereceğimiz şeylerin boşa gideceğini kimse sanmasın.
Türkiye asla Avrupa Birliği ile Kıbrıs arasında bir tercih yapmak mecburiyetine düşmemeli.
"Türkiye'nin demokratik geleceği" olan AB hedefi de, ulusal onuru olan Kıbrıs da kaybedilmemeli..
Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhakı sonucunu doğuracak mecburiyet "Pirus zaferi" olur.
Türkiye, Kıbrıs'ta çeyrek yüzyıldır süren yarışın zaten mağlubudur. Adanın en verimli toprakları Türk tarafında kaldı. Türk Ordusu koruduğu için KKTC, savunmaya hiç harcama yapmadı, üstelik her yıl Türkiye'den 100 milyon dolar yardım aldı.
Buna rağmen Güney'deki Rumlar, Kuzey'deki Türklerden dört-beş kat daha zengin oldu.
Ankara, bir de dünyanın gözünde barış yolunu tıkayan taraf olarak suçlanıyor.
Belki bu suçlamayı hak etmiyoruz ama becerimiz bizi, kendimize ve Kıbrıs Türklerine zarar verecek gelişmelere karşı koruyamıyor. Güney Kıbrıs AB üyeliğine her gün biraz daha yaklaşıyor.
Hükümet bu felâketli gidişi durduracak yaratıcılığı göstermelidir artık.
Evini yıktırmamak için dama çıkıp "kendimi yakarım" diye tehdit eden gecekonducu eylemi yapmak çare değil çünkü!