Besbelli ki Türkiye, daha 20 yıl Avrupa Birliği'ne üye olamayacak.. Yani şimdi nasıl, "yaşam kalitesi" açısından Yunanistan'ın bile 57 basamak altındaysa, Bulgaristan'ın da 60 basamak altında kalacak...
Mesut Yılmaz'ın da ima ettiği gibi Türkiye, Dünya'daki "atık ülkeler" arasına doğru süprülmede...
Kendinize bir avuntu arıyorsanız, sabahtan akşama Mehmet Emin'in mısralarını tekrarlayabilirsiniz:
"Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur"
Bakalım cüzdanınızdaki sıskalığı şişmanlatabilecek misiniz?
Okay Gönensin, dünkü "Rapordaki Türkiye" adlı yazısını şöyle bitiriyordu:
"Avrupa Birliği raporu nedeniyle, Türkiye'yi yönetenlerin, ya da yönettiğini iddia edenlerin yüzlerinin kızarması gerekiyor. Ama onlar, sadece değişen yasalarla ilgili bölümlere bakacak, diğerlerini görmezden gelecek ve kendilerinden memnun olacaklardır.
Romanya'nın, Bulgaristan'ın, Slovakya'nın, Slovenya'nın, Estonya'nın, Litvanya'nın, Letonya'nın, Kıbrıs Rum Kesimi'nin, Malta'nın daha gerisine düşürülmüş bir Türkiye yarattıkları için yüzleri kızarmayacaktır."
Sahi kimler 10 yıla mahkum etmişti Kerim Korcan'ı?
Kimler onca yıl yatırdı Balaban'ı, Orhan Kemal'i, Ulvi Uraz'ı, Nuri İyem'i, Aziz Nesin'i, Sabahattin Ali'yi, Kemal Tahir'i ve daha yüzlerce sanat ve düşünce adamını?
Necati Doğru da, dünkü "Konuş Evren Paşa! Daha dolu konuş!" başlıklı yazısında şöyle diyordu:
"Dünyada görülmedi...
Siz başardınız!
Geçici bir maddeyle Milli Güvenlik Konseyi'nin üyesi 5 orgeneralden hiçbirinin, o dönem yaptıkları işlerden sorumlu tutulamayacağı, onlar için dava açılamayacağını anayasa maddesi yaptınız.
Anayasayı çelik yelek yaptınız!
Generallere ayrıcalık!
İmtiyaz!
Padişahlık statüsü!
Sizin döneminizde ve daha sonraki dönemlerde albay olmuş, general olmuş, orgeneral olmuş askerler; emekli olduklarında, büyük mal varlıklarına sahip olamazken; başta siz, Ulus'da, Armutlu'da, Bodrum'da; pahalı, lüks evlerin sahibi oldunuz. Tahsin Şahinkaya da yatların, yalıların sahibi, büyük şirketlerin ortağı oldu!
Şimdi konuş Evren Paşa!
Boş değil!
Dolu konuş!"
Önümüzdeki 20 yıl içinde, ne siyasetçilik avantajlı olacak, ne üst düzey bürokratlık, ne de gecekonduları çok katlı apartmanlarla değiş tokuş etme yapsatçılığı...
Kendi mesleğini -örneğin doktorluğu, yahut elektronik mühendisliğini, yahut mobilyacılığı- uluslararası bir kalitede yapamayanlar; uzak akraba miraslarından medet uma uma, her gün biraz daha zorlanarak yaşayacaklar...
Türkiye'nin, kendi kendini yiyip bitiren bir "otofaji"ye tutulmuş olduğunu, tam kırk yıl önce başlamıştık yazmaya...
Şimdi artık, yılda en az 20 milyar dolarlık bir global sermaye yatırımı gerçekleşmeye başlayıncaya kadar; geçim sıkıntılarının çemberi maalesef daha milyonlarca insanı da kapsayarak daralacak...
Çünkü egemen kadrolar, "en büyük düşmanın YOKSULLUK olduğunu" görmezlikten gelmeyi ve eski hamaset plaklarını döndürmeyi sürdürecekler:
"Süngümü demir gibi ellerimle kavradım
Şanlara zaferlere yürüdüm adım adım"
Önümüzdeki 20 yıl, bizim kuşağın geleceği değil. "Yazı"ya layık olmaya çalışmanın bedelini, doğrusu bizim kuşağa da ağır ödettiler... Ve gitgide daha da şahlandırdılar yalanlarla talanları... Sonuç, bir kepazelik anıtı gibi ortada...
İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri...