"Bir Yudum" Müslüm!
Nebil'in (Özgentürk) "Bir Yudum İnsan"larını izlerken bir ırmağın kıyısına oturmuş gibi hissederim kendimi...
Bazısı gürül gürüldür; hafifçe ürkersiniz o hayatın canlılığı karşısında...
Bazısı durgundur, zihninizi içinde "yüzmeye" çağırır...
Baktım; Müslüm Gürses'inki ağır ağır akıyor...
Ne diyordu: "Söz açısından, melodik açıdan olsun, edep ölçü arıyorum. Bir denge olsun, güzel arkadaşlık olsun..."
Güzeldi...
"Müslüm Baba"da güzeldi, belgesel de... (Bu belgesel programın prime time'da ekrana gelen birçok uyduruk diziden çok daha yüksek reyting alması, popüler kültürümüzde olumlu değişikliklere işaret sayılabilir mi acaba? Başka konu! Umarım öyledir!)
***
Bazen en şiddetli depresyonları güzel kokuların kovduğuna inanırım...
Güzel kokunun korkuyu yendiğini; sevmenin en çok koklamaya benzediğini bilirim...
O yüzden bir yerde sarsılıp kaldım "Müslüm Baba" anlatırken...
"70'lerin sonunda geçirdiğim trafik kazasında öldü sanılıp morga kaldırılmışım. Kurtulmam Allah'ın bir lütfu! Ama koku alma duyumu yitirdim. Hiç koku alamıyorum. Çok kuvvetli parfümler ispirto kokusu veriyor bana!"
Ne garip, bense onun şarkılarını çok "kokulu" bulurum!
Derin kederlerin, alınterinin, gelmesi geciken baharın çiçeklerinin, uzun yolculuk tutmalarına birebir tütün kolonyalarının; pıhtılaşmış kanın ve gözyaşı tuzunun kokusunu katmıştır şarkılarına...
***
Benim dinlediğim müziklerle ilgisi yok Müslüm Gürses'in müziğinin. Apayrı yerlerden geçti hayatım, bu müzikle kesişmesi imkânsızdı.
Çünkü büyük kentte yolunu bulmakta zorluk çekenlerden olmadım...
Çünkü benim dünyamda sevmek kolaydı; sevilip, sevmekten kaçabilmekteydi cesaret; onu denedim...
Çünkü kıyıya itilmedim hiç; merkeze çeken ellerden sıkıldım, o yüzden kimi kez kıyılara çekildim...
Ancak...
İster elektro bağlamanın yırtık sesiyle beslenelim, ister yaylı çalgılar kuartetleriyle... Bu toplum bizi hep aynı duvara çarptı: "Dünya yalan" yazan duvara... İster sprey boyayla, ister kara tebeşirle... "Geçip gidiyor zaman/İnanma kötü zaman/Dünya yalan"
İşte orada durduk, işte orada ben de kulak verdim damardan söyleyen "Müslüm baba"ya...
Bu yüzden jilet milet öykülerine de, görüntülerine de fazla itibar etmiyorum.
Derin sosyolojik analizlerin aslında açıklanmaya kalkışılmasa apaçık kalacak gerçekleri iyice bulandıracağını düşünüyorum...
Ve bir nokta daha var vurgulamak istediğim: Sevdiğimiz rock, pop, blues şarkıcıları dövünür gibi, ağlar gibi şarkı söylerken asla komik bulmayıp bunu göklere çıkartan aydınlar Müslüm Gürses'te dalga geçilecek özellikler aramaya kalkışıyorlar.
Bunu berbat bir içten pazarlıklılık olarak görüyorum...
***
Neden "ağır"dı Müslüm Gürses?
Belki o trafik kazasının, belki başka "hayat kazaları"nın sonucu...
Bir ara ekranı bırakıp bergamot kokulu bir çay hazırlamaya kalkıştım.
"Bir Yudum İnsan"ın kahramanının kalın, boğuk, tutuk konuşması salonu dolaşıp mutfağa kadar geliyordu:
"Tanrı her yerde var güzel abim... Bunu bulmak, hissetmek gerek, vefa ve sevgi insanın pusulası olmalı!"
Brutus ne dedi?
Okurum Kerem Savaş hep Sezar'ın "Sen de mi Brutus?" lafından söz edildiğini söyleyip, "neden Brutus'un ettiği lafı söylemiyorlar?" diye soruyor. Cevabı da şu: "Çünkü işlerine gelmiyor!" Kendini Tanrı-imparator olarak görmeye başlayan Sezar'ı bıçaklayan Brutus "Üzgünüm baba, ama cumhuriyet için!" demişti o sırada...
|