kapat

06.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Gelişinden belli...


Çocukluğumda hatırlıyorum, halamlara giderdik... Bahçeli, eski bir ev... Arnavutköy'ün üzerinde, 3 katlı, salonundan deniz görünürdü.

En üstte kaptan köşkü misali tek bir oda, geniş merdivenler, bahçeye açılan sofa; o ahşap ev hâlâ o denli aklımda...

Kuzenim geniş bahçede, kocaman dut ağacının altında henüz 11 yaşında tüm mahalleye "playback" konser vermişti (ücret almış mıydı hatırlamıyorum) ancak elinde çalamadığı gitarı, konser için koydurttuğu iskemleleri, bahçeden eve girilen basamaklarda fenerler... Sonra Anadolu Hisarı'nda amca evi... Büyük bir bahçe içinde harap bir köşk, nefis bir balkon, çay ve kek ikramları. Bütün bunlar çocukluk görüntülerimin vazgeçilmez dekorları...

Arnavutköy'deki ev yok artık, yerine çirkin bir apartman var. Geçenlerde Lizbon'u gösteriyorlar televizyonda... Her şehir yeniden yapılabilir diyorlar, gökdelenleri ve modern yapılarıyla... Çölün içinde bile şehir yapmak mümkün ama tarihi yeniden yapamazsınız, onun için özlüyorum eski evleri ve bu yüzden 100 yıllık bir evde binlerce zorluğa rağmen oturuyorum... Depremde 100 yıllık yaşlı evim de çok sallandı ama hiçbir şey olmadı. Gerçi evde eski tahtaların üzerinde yürürken de 4.4 şiddetinde küçük sarsılmalar oluyor, bu yapılar yaşlanmış büyükannelere benziyor, onlara karşı çok özenli, çok dikkatli olmalısınız. Huysuzlukları da cabası...

Ve Eylül'ü bitiriyoruz İstanbul'da... Denizin üzerinde güneşin altın pırıltıları, gün boyu sürüyor. Eylül ayı mezuniyet balosu hüznü taşıyor; güzel ama biten bir şeyin pırıltılı kutlaması gibi... Yağmurun her an hissedilen kokusu yazın geçtiğini söylüyor... Bu yıl her zamankinden daha çaresizlik yüklü Eylül... Galiba hiçbir zaman neşeli bir ay olarak anılamadı... Zavallı...

Neşeli yaz günlerinin bitişi, sonbahar tam bir çırpıntılar zamanı... Bu değişimle birlikte yeni alınan kilolar, geçen yıldan kalan hiçbir şeyin beğenilmemesi, soğuk mu sıcak mı bilinemediğinden en garip kıyafetlerin giyilmesi... Suç mevsimin mi bilmem?

Yine bu sene yine sonbahar... Bu sene her zamankinden biraz daha farklı, son yüzyılın son sonbaharı, yüreklerimizde yüzyılın son facia sancıları, zaman zaman ruhumuz ağırlaşsa da bütün bu yoğunluktan, yeni bir yüzyılın başlamasının mucizevi bir beklentisi var... İnsan beklentileri seviyor, ne kadar planlansa da, fallara bile bakılsa, beklentilerin yerini hiçbir şey tutmuyor.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır