Bankacılık reformunun ilk adımı olarak Üst Kurula atama beklerken erteleme ile karşı karşıya kaldık. Önce bankalar rehabilite edilecek, sistem tıkır tıkır işletilecek, sonra Üst Kurul tam teşekküllü olarak devreye girecekmiş.
Hükümetin bu yaklaşımı ABD ziyareti sonrası Hazine'den sorumlu bakan Recep Önal tarafından açıklandı. Recep Önal dün bu açıklamasını biraz daha netleştirdi. Atanacak yedi kişiyle oluşturulacak Üst Kurul'un biraz ertelenebileceğini belirten Bakan, 23 Eylül 2000 tarihine kadar da Bankacılık Kurumu'nun çalışmaya başlaması gerektiğini söyledi. Yani önce karar organı olan Kurul üyeleri atanacak ve bu Kurul'un kararlarıyla Kurum oluşturularak icraata geçilecek.
* Hükümetİn sorumluluğu - Hükümetin yeni yaklaşımı ilk başta mantıklı gibi gelebilir.
Öyle ya, bankacılık sektörünün sorunları ağır. Bu ağır sorunların altından teknik bir kurum olarak Üst Kurul kalkamaz. Bir siyasi sorumluluk gerekir. Aslında bu bir hükümet sorunu, yani bankaları bu duruma hükümet getirdiğine göre, ancak hükümet düzeltebilir ve sorunların altından kalkabilir.
Bu görüşe karşılık şu savunma yapılabilir: Bugüne kadar hükümet sorunları çözebilseydi, çözerdi zaten. Siyasi otorite bankacılığın sorunlarını çözemediği için bir bağımsız kurul oluşturuldu. Meclis böyle bir karar aldı.
Aslında en önemli rehabilitasyon bizzat bu Kurul'un kendisi. Banka rehabilitasyonunun nasıl olacağı da Yeni Kanun'da yer alıyor.
Bugüne kadar birikmiş sorunları sadece Üst Kurul'a bırakmak çözüm için yeterli olmayabilir. Ancak Üst Kurul olmadan da olmaz.
* Sektörün sorunları - Bankacılık sektörünün sorunları olduğu bir gerçek. En başta mevduat garantisi var. Bu sektörde rekabeti bozuyor, verimliliği azaltıyor. Bankaların mali bünyesini zayıflatıyor.
Sektörün fonlarını önemli ölçüde devlete iç borç olarak vermesi mevduat garantisiyle zaten ilişkili ve o sorunun devamı niteliğinde.
Birbirine bağlı bu iki sorundan dolayı da bazı bankaların Hazine denetiminde olduğu biliniyor.
Türkiye şartlarında bankaların sayısı fazla değil. Bir aracı sektör. Para toplayıp para satıyor. Bunu yaparken sahibi tarafından istismar edilen bazı bankalar olabilir. Bunun için de denetim mekanizması kurulmuş. Siyasi otoritenin elindeyken bu mekanizmanın gereği pek yapılmadı.
Sorunun ikinci ve daha önemli ayağında, devletin en büyük alıcı olarak bankaların karşısına çıkması, sektörü azami iç borçlanmaya göre domine etmesi yatıyor. Üst Kurul'un devreye girmesiyle aslında sorunun kolay bölümünü çözebileceğiz. Zor bölümü ise devletin finans piyasasından daha az borçlanmasından geçiyor. Bunu da devletin kendisi yapacak. Ama nasıl?
Sonuç - "Öpmeye niyeti olmayan 'yanağın nerede?' diye sorar"