kapat

06.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Haberlerimiz.. Haberlerimiz..

Defne'nin (Samyeli) hayattaki en büyük hedeflerinden biriydi, ana haber bülteni sunucusu olmak. Buraya merdivenleri basamak basamak çıkarak, adım adım geldi.

Hiç kimse Defne'nin bunu hakketmediğini söyleyemez.

Pazartesi akşamı bu sebeple işlerimi ayarladım, ekran başında olmak ve Defne'yi büyük hedefinin ilk gecesinde izlemek için.

Ve hayal kırıklığına uğradım..

Gece haberlerindeki rahatlığı yok.. Haberleri anlatmıyor, okuyor. Okuduğu da o kadar belli ki..

O dünya güzeli gözler, size değil, karşısındaki okuma robotuna bakıyor. Donuk.. Ses tonu mekanik.. Okurken ne kadar konuşur gibi olmaya çalışırşanız çalışın, en büyük başarınız "Konuşur gibi okumak" olur.. O aradaki "gibi" hiç kalkmaz.

Defne'nin ilk gününe, Kanal D'ye ve kendisine has bir özel haberle başlayıp, gündem oluşturacağını tahmin etmiştim. O da yok..

Dahası, tüm öteki televizyonların artık seyirciyi bıktıran, usandıran yanlışını ekrana taşımış.

Canlı yayın konukları.. Canlı yayın telefon bağlantıları..

TV habercileri, "Canlı bağlantı"yı en iyi habercilik sanıyorlar.

Bu yüzden ana haber bültenleri, tempo yitirdi, ritm yitirdi, seyirciyi bıktıran, usandıran, zap yaptıran geyik muhabbetleri ile doldu.

Yöntemin sebebi tembellik..

Konu Fenerbahçe'nin Teknik Direktör arayışı mı?..

Hemen akla gelen şey, ağzı iyi laf yapan birinini ekran konuğu yapmak..

Kim..

Diyelim ben..

Hadi başlıyor bir sohbet.. Dakikalar geçiyor.. Hıncal dişe dokunur hiçbir şey söylemiyor. Tam merak çeken bir konuya giriyor, bu defa haber sunucusu sabırsızlanıyor.. Araya girmeye, lafı kesmeye çabalıyor. Hıncal anlatma, o susturma çabasında.. Seyirci ikisini de görüyor, iyice rahatsız oluyor. Laf Hıncal'ın ağzına tıkanıyor, konuşma bitiyor.

Oysa, iyi bir haberci, böyle bir riski göze almaz. Hıncal'ı önceden stüdyoya çağırır, ya da telefonla bağlanır. Onunla yarım saat konuşur. İnsanlar konuştukça rahatlar, açılır, hatta söylemek istemedikleri şeyleri de söylerler. Asıl vurucu, çarpıcı, haber değerinde laflar o zaman çıkar. Sonra alır eline makası bu 30 dakikayı, en çarpıcı bölümleri ile bir dakikaya, bilemedin iki dakikaya indirir, sırası gelince yayına verirsin. O zaman öyle fırtına gibi bir program olur ki..

Ama bu zor iş.. Al yanına oturt.. O en kolayı..

Hele bir de, haberleri açık oturuma çevirenler var.. O tam rezalet..

Bütün bunlara bir şartla razı olurum.

Önce, çağdaş haberci gibi tüm haberleri ver. Sonra kimle geyik yapacaksan onu sona bırak..

Bunu yapmazlar. Çünkü o sonu kimsenin izlemeyeceğini bilirler.. O zaman niye araya sokuşturuyorlar?.. Kendi kendilerini tatmin için mi?:.

Canlı bağlantı vardır tabii habercilikte.. Olay o anda hala devam ediyorsa, adeta naklen yayın gibi canlı yayın en iyi haberciliktir. O zaman bağlanır, herkesin merak ettiği soruları sorar, gelişmeleri alırsın..

Herhangi bir kanalın ana haber bültenini alın, içinden geyik muhabbetlerini atın.. Geriye kalana lütfen bakın..

Bayanlar, baylar..

Bizim vaktimiz çok ama çok kıymetli.. Lütfen haber, yalnız haber, sadece haber verin..

Ana haber bültenleri, haberden başka her şeyle doldurulurken, anchorman ve anchorwomanlarımızın Sibel Can'ın haber spikerliğine itiraz etmelerine aklım almıyor.

Mazruf (içerik) hepsinde boş olunca, Sibel'in zarftan malı götüreceğinden korkuyorlar herhalde..

Londra'da sakin günler..
Tarkan'ın "Oynama şıkıdım şıkıdım"ı ile nerdeyse masaların üzerine çıkıp oynayacak hale gelen İngilizler'e çok şaşırdım..

O İngilizler ki, kibarlığı soğukluk ölçüsüne vardırmışlardır..

Mömo diye bir Fas/ Cezayir restoranı.. Hüseyin'in St. Christopher'daki Sofra'sının sevimli yöneticisi Yasemin'in Cezayir asıllı eşi Hamit aldı götürdü bizi..

Harika bir ses düzeni, hep oynak havalar çalıyor.. Ve de, kadınlı erkekli (Erkekler hafif yumuşakça) garsonlar masa aralarında şıkır şıkır göbek atarak müşterileri kızıştırıyorlar.. En oynak hava da bizim "Şıkıdım" iyi mi?..

Gecenin bir vakti, bizim Hüseyin de başladı mı göbek atmaya..

"Tamam" dedim, "Vakit geldi.. Sıra bize gelmeden ufak ufak tüyelim.."

Londra'daki en hızlı gecem böyle bitti işte..

Aslında bu defa dinlenmek için gitmiştim.. Yeşiller arasında bir üç katlı ev.. Kuş sesleri, su sesleri, düşen sonbahar yaprakları sesleri..

Geceleri iniyordum sadece kente..

West Side Story için indim..

Müzikal deyince, şaşmaz göz ağrılarımdan.. Bernstein'in o muhteşem müziği.. O dünyanın en romantik şarkıları ve en harika dansları ile süslenmiş Romeo Jülyet öyküsü..

Öyle güzel sahneye koymuşlar ki..

Hiç bitsin istemedim..

Londra ufak yer.. (!).. Sokakta Alp Yalman'a rastlamam mı?..

Blue Elephant diye bir Tayland restoranı biliyormuş. Oraya yemeğe götürdü..

Böyle bir şey olmaz..

Koca bir salonu cennete çevirmişler.. Göletler, köprüler, balıklar, kuşlar ve her türlü tropikal ağaçlar.. Hepsi gerçek.. Amerika'daki gibi yapay değil..

Bu kadar güzel bir yerde yemek yediğimi hatırlamıyorum..

Eski gözğarılarımdan Harvey Nicols'un rufunda gene bir kahve içtik.. Gene gözde. Gene tıklım..

Bu arada iki yeni yer tanıttı Hüseyin bana..

Biri Oxo Tower..

En az bir hafta önceden yer ayırtmak gerekiyormuş restoranda.. Biz bardan Londra'ya baktık gecenin ışıklarında.. Harikaydı..

Bir de Collection diye bir restoran.. Sahipleri mimarmış.. Yemek yemeseniz de, gidip mimariyi görmeniz gerek..

Londra giderek bir restoranlar kenti oluyor.. Mutfağı olmayan İngilizler dünya mutfaklarına kapılarını açmışlar.. Yemek lezzetleri zaten dorukta.. Onu geçin.. Şimdi yarış dekor ve sunuş üzerine..

Hüseyin de, bu defa üst düzey bir restoran için kolları sıvamış. Londra'nın en görkemli caddesi Regent'te bir yer bulmuş.. Sofra dışında, fevkalade lüks, fevkalade pahalı bir restoran açıyor.. Bu defa kendi adını veriyor.. Özer!..

Yemeklerde tema gene Anadolu ev yemekleri.. Ama bunlar, uluslararası damak ve göz zevkine uygun yeniden düzenleniyor.

Açılış yakında..

Orta sınıf İngilizler'e hitap eden sofraların üçünde de yemek yedim.. Üçü de tıklım tıklım dolu.. Bir ara 15 tane kafe ve kafeterya açan Hüseyin işlere yetişemez olmuş ve şikayetler başlamıştı. Kafelerin hepsini satıp, sadece lokantalara yönelmiş. İyi de olmuş.

Sofra'nın ünlü mezeleri ve tadına doyulmaz yemekleri gene eski düzeyde şimdi..

34 AD 5753!..

Plaka sivil.. Camlar karartılmış. Güvenlik şeridinde gidiyor.. Belli resmi bir araba.. Resmi olduğu nerden belli..

Önünde bir escort var, arkasında bir escort daha..

Hani Sadettin Tantan bu escort hovardalığına son verilmesini istemişti?..

Bir tane de yetmemiş..

Kim ki bu canı çok kıymetli hazret!..

BİZİM DUVAR
Viagra en çok Konya'da tüketiliyormuş. Demek ki Nadide Sultan'ın bir bildiği varmış. Nadide boşuna Konyalı'dan başkasına bastırmayacağını söylemiyormuş demek ki.

Hakan & Utku

Kahve..

Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı olur diyen halt etmiş.. Bu kahvenin hatrı ömür boyu sürer..

Bir fincan, 1 milyar lira..

Hayır.. Kahve değil, fincanı..

Altın işlemeli bir kutunun içinde kulpsuz fincan..

Ben çocukken kahve böyle içilirdi.. Bizde de vardı takımlar.. Altın değil, gümüş.. Hadi olsun onlar da yarım milyar. Saklayabilsek köşeyi dönmüştük..

Nilantik, Bağdat Caddesi'nde (Şaşkın Bakkal) bir antikacı/ galeri.. Şimdi harika fincanlar sergiliyor.. Nasıl sabırla toplamış onca fincanı..

Pazar öğleden sonra gezdim, Osmanlı'nın zevkine ve keyfine hayran oldum..

Oraya kadar gidince, tabii Xpace'e de uğramak farz. Hava da güzel olunca nasıl cıvıl cıvıldı..

Güzel seçimi için niye onca zahmete girer televizyonlar..

Bir tatil günü öğleden sonra uğrayın.. İşte size dizi dizi Türkiye güzelleri..

TEBESSÜM
email posta..

Yıldırım Tuna göndermiş.

Cafer komada.. Yanında karısı.. Gözleri nemli kısık sesiyle konuşmaya başlamış..

İlk işten kovulduğum zaman yanımda idin... "İflas ettiğim gün oradaydın.. vurulduğum zaman ilk gözümü açtığımda seni gördüm.. Trafik kazası geçirdiğimde hep başucumdaydın.. "Karısı takdir edilmenin mutluluğunda.." şimdi komadayım yine başucumdasın.. Anladım, ama çok geç oldu ne uğursuz karısın..

Dansın renkleri..
Fenerbahçe maçına denk gelince Ankara Devlet Balesi'nin gecesine katılamadım.

Nurol Holding sponsorluğu ile depremzedeler yararına İstanbul'a gelen sanatçıları benim yerime Yasemin izledi..

İzlenimlerini de yazdı tabii.. Öyle bedavadan gezmek yok..

ooo

Dün akşam uzun zamandır hissetmediğim bir duyguyu yeniden yakaladım.

Deprem bazı duygularımı öldürmüştü. Güzelliklerden keyif alamıyordum.

Kapalı yer korkusu ve küçük kızımı evde yalnız bırakmak endişeleri içinde, adeta zorla gittim.

İyi ki gitmişim..

"Dansın 3 Rengi" gösterinin adı.. Devlet Opera ve Balesi'nin genç elemanları hepsi müthiş.. Volkan Ersoy ve Serkan Ceylan harika.

Perde "Bolero" ile açıldı.

Tanrım epeydir gözlerim ve kulaklarım bu kadar eğlenmemişti.. 3 perde bir solukta bitti. Son sahne şu an Avrupa'da çok meşhur bir koregraf Mauro Bigonzetti tarafından sahneye konmuş.

17-18 Aralık'ta tekrar İstanbul'a geleceklerlermiş.. İstanbul Festivali'ne katılmak istiyorlar..

İstanbul'a gelirken onlara "Bu zamanda pek fazla izleyici bulamazsınız" demişler ve çok yanılmışlar. Gözlerimle görmesem inanmazdım. Müthiş kalabalık ve çoğunluk gençler..

Ne kadar güzel bir akşamdı. Bu organizasyonu gerçekleştiren Nurol'a ve beni gelmeye ikna eden Leyla Güven hanıma teşekkür borçluyum.

Tabii Fener maçını tercih ederek davetiyelerini bana bırakan Hıncal Bey'e de..

SEVDİĞİM LAFLAR
Sırnaşık, 'Nasılsınız' dediğinizde size nasıl olduğunu anlatmaya başlayan adamdır.

Leston Taylor

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır