Zehirli balık işi deprem öncesi gibi!
Balıkesir nere... İstanbul nere... Gemiyle gelsen arada 4 saat süren bir deniz var, karayoluyla gelsen 393 kilometre, en hızlı otomobille 6 saat çeker... Altı saat uzaklıktaki iki kentte hamsi yiyen 200'ü aşkın insan aynı anda zehirleniyor.

Tesadüfe bak...

Bu kadar olur...

Sanki örgüt işi...

Birbirinden 395 kilometre uzaklıkta yaşayan bu insanların, aynı balık satıcısından balık alıp yemeleri mümkün olmadığına göre hem Balıkesir'deki, hem İstanbul Beykoz'daki, hem Sarıyer'de, hem İstinye'de, hem Haseki'deki balıkçılar sattıkları hamsileri sanki sözleşmiş gibi aynı süre sıcak altında mı tuttular? Veya İstanbul Balık Hali'ne sabah saat 06.00'da getirilip müzayedeye sokulan, kabzımal esnafı tarafından satın alınan ve halka satsın diye perakende balıkçıya devredilen hamsileri Balık Hali'nin veterineri "kontrolden geçirmeden..." mi satışa izin verdi? Kontrolden geçirildiyse; dünyanın her yerinde buz üstünde satılan taze balık, bizim balıkçı tezgahlarında kart incir yaprağı üstünde ve güneş ışığı altında satıldığı için mi zehirledi insanları?

Hayret... Burada da raslantı...

Tam bingo...

Sanki aynı saat güneş altında tutarak; "Marmara hamsisi bunlar... Derya kuzusu..." diye bağırarak müşteri beklediler... Ve balıklar güneş altında aynı anda bayatladı, balık etinde histamin denilen kaşıntı yapan, kusturan, deride tüy döktüren bir madde oluştu ve onu yiyen 200'ü aşkın kişiyi zehirledi...

Yani böyle mi oldu?

***

Sağlık Bakanı susuyor.

Tarım Bakanı susuyor.

Çevre Bakanı susuyor.

İstanbul Anakent Belediye Başkanı susuyor. Bunlar balık yiyenlerden her yıl arttırılan oranda toplanan vergilerle maaş alıyorlar, makam otomobiline biniyorlar ve halk zehirlenirken onlar susuyorlar. Ayrıca İstanbul Balık Hali Müdürü susuyor, İstanbul'da balık satıcılarına balığı veren kabzımallar da susuyor, balıkçıların temsilcisi olan Esnaf Derneği de susuyor... İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Entitisü'nün Başkanı da susuyor... Sadece İstanbul İl Sağlık Müdürü Mecit Çalışkan konuşuyor: "Hamsi balıkları temizdir... Onların yaşadığı sular da temizdir... Korkacak, ürkecek bir şey yoktur... Hamsiler üzerinde İstanbul Bölge Hıfzıssıhha Enstitüsü'nde yaptığımız analizlerde ağır metallere ve kimyasal maddeye rastlanmamıştır... Zehirlenmeler, balık satıcılarının hamsileri sıcakta fazlaca bekletip satmaları üzerine, sıcaklığın hamsi etinde oluşturduğu histamin denilen bir maddeden ötürüdür...."

***

Bu kadar tesadüf...

Histamine bağlandı...

Bu hamsi dediğiniz balık, dört yıl içinde yakalanmazsa zaten eceliyle ölüyor. En fazla üç yıl yaşayan bir balıkta ağır metal ve kimyasal madde araştırması yapıp bunu inandırıcı bir kanıt olarak sunmak ne kadar bilimsel? Marmara Denizi'nde yaşayan bütün balık çeşitleri, bütün yenilebilir canlı türleri üzerinde geçen yıllarla kıyaslamalı olarak yapılmış kimyasal, biyolojik ve bakteriyolojik tahliler ortaya koymadılar.

Marmara deniz suyundaki;

Metil civa oranı nedir?

Toplam koliform nedir?

Bakteri seviyesi nedir?

Petrol seviyesi nedir?

Petrol düzeyi nedir?

Zehirli plankton seviyesi ve deprem sırasında tankları patlayıp, çatladığı için AKSA'nın denize sızdırdığı öldürücü akrilontril zehirli madde seviyesi nedir?

Bu oranlar...

Avrupa denizlerinde nedir?

Bizim Marmara'da ne...?

Umrunda olmadığı, farkında olmadığı, kavrama güçlüğü çektiği için halkın önüne bilimsel çıkmıyorlar...Balık zehirlenme işi tam deprem öncesi gibi... Mutlaka 17 bin kişinin ölmesi mi gerekiyor..

3 Bakan'ın 3'ü de....

Anakent'in Belediye Başkanı da...

Hesap vermek zorunda...