kapat

06.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Kara şair ölüme direniyor
Şiirin "Kara Şairi" Ece Ayhan, tek başına tüm hayatının muhasebesini yapıyor bir hastane odasında. Tıpkı "kamikaze kuşlar"ı misali...

Tam on gündür, Çapa Tıp Fakültesi'de Ece Ayhan'ı arıyorum. Hastane kazan, ben kepçe...

Önce Genel Cerrahi'ye bakıyorum. Ardından Nöroşirurji, Ortopedi, Fizik Tedavi... Hangi kapıyı çalsam, cevap aynı: "Taburcu oldu."

"Kara Şair"in bedeni görünmese de kimliği, Bilgi-İşlem Merkezi'nin bilgisayarında: Datça doğumlu, şair ve yazar, 69 yaşında, baba adı Behzat...

Ama "Kara Şair"i koskoca hastanede bulmak mümkün değil.

Sonunda, şairi Fizik Rehabilitasyon Merkezi'nde, 6 numaralı yatakta buluyorum.

Beni görünce yatağından doğruluyor. Sarılıp öpüşüyoruz.

TARİHİMİ Mİ UNUTTUM?
Sözü hastalığına getirmek istemiyorum.

Ama o, söz sandığının kilidini söküyor:

"Buraya ne zaman geldiğimin tarihini tutamıyorum. Bir mi, iki ay mı oldu? Önce Ortopedi'de yattım. Sonra Genel Cerrahi'de, sonra bir yere daha götürdüler, galiba Nöroloji. Sonra bir yer daha, şimdi de burası... Her halde görevlerini yapıyorlar, ne bileyim. Çanakkale'de hastanede yatıyordum. Metin Üstündağ telefon etti. Çok karamsardım. Alıp buraya getirdiler işte..."

Peki, şimdiki hastalığın?

"Şimdi damar tıkanıklığı var. Şeker de ortaya çıktı."

"Şeker gibi adam olduğun için..." diyorum.

"Keşke olsam" diyor.

Bir süre önce de Heybeli'de yatmış...

"Ne bileyim, lenf tüberkülozu dediler. Ondan önce de Koşuyolu'nda... Orada da kalp büyümesi teşhisi kondu."

'NASIL BULURUM ONCA PARAYI?'
"Nasıl geçiyor burada günlerin? diye soruyorum.

"Sabahları biyolojiye gidiyorum. Öğle vakti oksijen tüpüne sokuyorlar. Hani vurgun yiyen süngercileri soktukları tüp var ya, işte ona... Her seansı 25 milyon imiş. 50 seans alacaksın dediler. Nerden baksan bir buçuk milyar... O para bende nerde yahu? Bugün radyolojiye gidecektik, haber gelmedi. Yarın götürürler artık."

- Burada okuyabiliyor musun?

"Her gün ancak bir gazete alabiliyorum. Pazar günleri ise bazen iki gazete..."

- Buradan çıkınca ne yapacaksın?

"Galiba İstanbul'a yerleşeceğim. Şimdi bana soruyorlar, herkes seni çok seviyor diye, neden buradasın? Ne diyeyim? Getirip buraya koydular beni. Bu işin tam bir tedavisi yok. Her halde tam iyileştiremezler."

Ve kendi hayatını anlatır gibi, kuşların "kamikaze" hikâyesini anlatıyor:

"Kuşlar, kışın sığınacak sıcak bir yer ararlar. İçlerinden biri kendisini feda eder. Kamikaze misali, bir caminin ya da kilisenin vitrayine gagasıyla saldırır. Vitray kırılır, kuş ölür, ama arkadaşları kırıktan girerek sıcak bir yuva bulurlar. Leyla Gencer, bir tarihte Aya İrini'de konser veriyordu. Birden kubbede bir güvercin alkışı koptu. O kuşlar da kamikaze arkadaşlarının ardından sığınmıştı Aya İrini'nin kubbesine. Leyla Gencer çok şaşırmıştı."

Şiirimizin "Kara Şair"i, bir süredir, bir başına hayatının muhasebesini yapıyor bir hastane odasından bir başkasına koşturularak. Tıpkı o "kamikaze kuşlar"ı misali hayatın ak, ölümün kara vitrayine şiirini ve bilincini çarpa çarpa... Orada, akşamın alacasında "bakışsız bir kedi" olarak bırakıyorum onu.

"Dirim kısa ölüm uzundur" diye tanımladığı "cehennet"inde...

Geç saatlerin denizinde "meçhul bir öğrenci anıtı" olarak...

Günün lambasını üflüyor ve çıkıyorum.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır