kapat

25.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
NEBİL ÖZGENTÜRK(nebilo@sabah.com.tr )


"Uzakta" bir festival

"Adıyaman'ın Tut kasabasında bir kültür ve sanat festivali... Apo Davası Mahkeme Başkanı Turgut Okyay'ın da memleketi. Türkülerin yakıldığı bu uzak kasabada Turgut Okyay'dan belediye başkanına, gencinden yaşlısına kadar yüzlerce Tutlu türkülere eşlik ediyor."

Uzak çok uzak bir kasabadayız... Adıyaman'ın Tut kasabasında.

İstanbul'da bunca festival yapılıyor yapılmasına ama biz tuttuk buraya geldik!... Tut Kültür ve Sanat Festivali'ne...

Bu yazının çıktığı gün, festival sona ermiş olacak. Ama üç gündür kasabada bir şenliktir ki gidiyor...

Bölge halkı yıllardır bir festivale hasret belli ki. Daha yakın zamana kadar Olağanüstü Hal Bölgesi kapsamında olan Adıyaman ve havalisinde geçen yıllarda değil bir festival, şenlik ya da konser; bir panel dahi söz konusu edilemezdi.. Zaman çok şeyi alıp getirmiş ve dağların doruklarında keyifli mi keyifli anlamlı mı anlamlı bir kültür sanat festivali nasip eylemiş Tut kasabasına...

Bu ülkenin kuytu mekanlarından birinde, Adıyaman Tut'ta, günlerdir Batı kentlerindeki festivallere nazire yaparcasına birbirinden coşkulu akşamlar yaşanıyor... Coşkulu olduğu kadar da ilginç ayrıntıları olan bir festival. (Bu yazıyı Tut Belediyesi Zabıta Odası'nda yazıyorum ve festival alanından ünlü "Baba" filminin müziği yankılanıyor, o bitiyor Fahir Atakoğlu'nun birbirinden güzel besteleri, o da bitiyor, Titanik fon müziği...)

***

Şimdi bunca lafın ardından bu "uzak ve yalnız gibi" gözüken kasabaya, yani Tut'a girişimizden çıkışımıza kadar görüp gördüklerimizi ve bize keyifli, ilginç gelen anları anlatmaya başlayalım. Özetle izlenimlerimizi...

İstanbul'dan Gaziantep'e uçak, Gaziantep'ten de uzunca bir kara yolculuğundan sonra akşamın ilerleyen saatlerine doğru Tut sınırlarına varıyoruz. İnanılmaz bir güvenlik çemberi sarıyor bizi... Apo Davası'nın Mahkeme Başkanı Turgut Okyay da burada... Kucağında torunu el çırpıyor sahnedeki sanatçının müziği eşliğinde... Az sonra da halaya kalkıyor.. Dostlara soruyoruz işin detayını öğreniyoruz.

Tut, Turgut Okyay'ın doğup büyüdüğü, Hukuk Fakültesi'ne yollandığı köyün (sonradan ilçe olmuş) adı.

Yani Turgut Okyay'ın memleketindeyiz özetle... Okyay, biraz da festivale denk düşmüş galiba, yıllık iznini geçiriyor akrabalarının hemşehrilerinin yanında.. Ve oldukça da çok seviliyor.. Zaten alanı dolduran kalabalık sıklıkla Okyay'ı alkışlıyor. Ve Okyay festival süresi boyunca bizlerle sohbet ediyor ve yoksul geçen zamanları, kuş uçmaz kervan geçmez yolları ve mahrumiyet zamanlarını anlatıyor...

***

Evet, festivaldeki ilk gece sahnedeki sanatçı Şükriye Tutkun... Birbirinden güzel Anadolu türküleri okuyor bu Anadolu kasabasında...

Repertuvarında "Çökertme" de var Bodrum'dan, "Arda Boyları" da var Rumeli'den... Bir de ardı ardına Livaneli besteleri...

Tüm bu şarkı ve türküler, protokolüyle, davetlisiyle, kasabalısıyla hep bir ağızdan söyleniyor...

Şarkı ve türkü aralarında da Nazım şiirleri okunuyor...

Nazım'ın "Vasiyet" şiiri mesela. Festivalin anlamına oldukça uygun bir biçimde hem de. "Ölürsem o günden önce yani, öyle gibi de görünüyor, Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni. Ve de uyarına gelirse tepemde bir de çınar olursa taş maş da istemez hani..."

Bir de "Bugün Pazar, bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar, ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar geniş ve mavi olduğuna şaşarak dayadım sırtımı duvara" diye başlayan şiiri...

Evet, son yılların "en güzel türkü sesi" diye lanse edilen Şükriye Tutkun, kelimenin tam anlamıyla gerçekten coşturdukça coşturuyor, hüzünlendirdikçe hüzünlendiriyor festivalcileri... Derken, son iki şarkısına geliyor Şükriye Tutkun... "Bir sabah erken" diyor, "Bella Çav" diye tempo tutturuyor kalabalığa... Ve bitiriyor konserini..

"Dünyaya geldik bir kere, Her şeyi bırak her gün bu şarkımı söyle... Hayat bayram olsa... İnsanlar elele birlikte, birlik olsa. Hayat bayram olsa..."

En çok alkışı da bu şarkı alıyor, tekrar söyleniyor.

***

Ve sabah oluyor yemyeşil Tut kasabasında... İşte Fikret Otyam da burada... Eşi Filiz Hanım'la, kendi deyimiyle "canları"nı görmeye, söyleşmeye gelmiş, yine genç gezginler Coşkun Aral ve Tayfun Talipoğlu'yla birlikte dut ağaçları altında konuşma yapacak, dertleşecek... Zaten Fikret Ağabey'i bağlasan durmaz yaşadığı Antalya Gazipaşa'da. İlla ki yıl içinde birkaç kez gelecek Anadolu'nun bir uzak köşesine... Bu kez Tut'ta... "Canlar, bacılar merhaba" diyor önüne gelene... Tut'a en son 62'nin Mart ayında gelmiş Fikret Otyam... Bu bölgede elli yıl boyunca gönlünü zenginleştiren usta, yine "zenginliğine zenginlik katmaya devam ediyor" yani...

O Fikret Usta ki, hani uçsuz bucaksız Anadolu yollarını yıllar yılı mekan eylerdi ya. Anadolu'ya ve özellikle Güneydoğu'ya bir pencere açardı. Elinde fotoğraf makinesi, yüreğinde Anadolu sevdasıyla yorgun, yoksul ve çaresiz kalmış doğu insanını anlatırdı bir bir...

"Anadolu insanının Fikret Abisi" Ankara'ya ulaşan gür sesi Fikret Otyam... Vefalı, sevgi dolu bir yazı sevdalısı, "gide gide" milyon kilometreler yol kateden can arkadaş Fikret Otyam bizlere Tutlular'a anılarını anlatmaya devam ediyor yine... Şiirler okuyor gür sesiyle, türküler söylüyor, türkülerin yakıldığı yerde...

"Beşikler vermişim Nuh'a" diye başlıyor... Ve devam ediyor. "Salıncaklar hamaklar... Havva anam dünkü çocuk sayılır Anadoluyum ben tanıyor musun? Alaşafakta pusuyum... Asi dağlar delisiyim.. Ve yürekler dolusuyum. Anadoluyum ben tanıyor musun?"

Ve bir meydana Fikret Otyam adı verilyor festivalin ikinci günü...

Dostlarla kasaba merkezine iniyoruz, pırıl pırıl insanlar bizlere memlekette yaşanan pek çok arsızlık uğursuzluk ve cıvıklık konusunda şikayetlerini dile getiriyor burada. Orta yaşlı bir adam yanımıza geliyor. Adı Cuma Gezici. "Memleketimizi merak ediyor musunuz?" deyip önümüze bir şiir bırakıyor. Dinleyin tarif edeyim, bizim ilçe Tut ilçesi bilmeyenler gelsin görsün güzel yerdir Tut ilçesi/İlçe oldu bin dokuz yüz doksanda fakirlikten nüfusumuz dışarıda bir yanı çalışır bahçe bağda, garibandır Tut ilçesi/Suyumuz yok verim vermez tarlalar işyeri yok dolup taşar kahveler gezer gurbetlerde geçimini sağlar, garibandır Tut ilçesi.

İşte bir konser daha, yılların ustası Edip Akbayram sahnede. Protokol aynı protokol Turgut Okyay yine torunuyla. Akbayram "Eşkıya Dünyaya Hükümar Olmaz" diye başlıyor ve eşkıyaların olmadığı bir dünya diliyor iki şarkı arasında. Sivas'ta yakılan insanlar için "türküler yanmaz" diyor ve festival alanında dev bir koro oluşuyor o akşam. Peki kimler organize ediyor eksiksiz ve aksaksız süren şenliği? Oteli dahi olmayan kasabada bunca sanatçı nerede kalıyor? İşte bu soruların yanıtları ayrıntılar da gizli. Tut'ta tam bir dayanışma örneği sergileniyor. "Her eve bir davetli konuk ediliyor ve kimse açta, açıkta kalmıyor. Kadir Dursun ve Nusret Demir adında iki genç kasabalı "modern bir organizasyon" sağlayarak festivalin sonunda herekese uğurlar olsun diyor.

Ve final... Bunca türkü, şarkı, söz yetmiyor, son gün Nemrut Dağı'nda Vivaldi ses buluyor. Gürer Aykal yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası Vivaldi eserlerini göğe ulaştırıyor, bir çığlık gibi. Adıyamanlısı, Tutlusu, Besnilisi, Kahtalısı Vivaldi'yle tanışıyor. Bu muhteşem konseri "ruhlar" da dinliyorlar bir köşeye çekilip sessiz sedasız. Sözün olmadığı sadece nağmelerin yükseldeği bu konseri... Ama enstrümanlar yine de fısıltıyla bir söz sıkıştırıyorlar araya... "Hayat bayram olsa insanlar el ele birlikte birlik olsa hayat bayram olsa."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır