kapat

25.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
TUĞRUL TUNA(ttuna@sabah.com.tr )


Bir dövme çek usta imajımız süslü olsun..

Basketbolcu Nedim Abi, elindeki magazin dergisini karıştırıyordu.. Talat televizyonu tamire gönderdiğinden beri kahve sakinlerinin ilgisi yoğun olarak gazete ve dergilere yönelmişti..

Aslında bundan Talat da memnundu.. Hem daha fazla oyun kuruluyor hem daha fazla çay kahve tüketiliyordu.. Becerebilse televizyonu bir daha geri getirmeyecekti kahveye..

Ancak müdavimlerin elinden kurtulmasının zor olduğunu kendi de biliyordu.. Özellikle de Sökeratar Faik Bey televizyonsuzluktan sıkılmıştı.. İkide bir;

- Talat şu mereti hâla yapamadılar mı? deyip sorgu başlatıyordu..

Talat da her seferinde "Trafosunun parçasını bulamadılar.." türünden bir bahane buluyordu.. Sökeratar Faik Bey o gün de televizyonun akıbetini merak etti:

- Nerde kaldı şu alet, diye sordu..

Talat "Yarın getirecekler Faik Abi.. Bir gün daha sık dişini.." cevabını verince "Hah şöyle.." dedi.. "Televizyon olmayınca dünyadan haberimiz olmuyor canım.."

Baba Tunç "Ne yapacaksın haberin olsa?" diye takıldı.. "Kavanoz dipli dünya işte.. Senden habersiz de döner durur.."

- Öyle deme Tunç kardeşim.. Şu Kosova olaylarını merak ediyorum..

- Akşam eve gittiğinde televizyona bakmıyor musun?

Sökeratar Faik Bey güldü.. "Yok be kardeşim açıyorum açmasına da.. Yemekten sonra bir rehavet bastırıyor.. Dalıp gidiyorum.. Ne haber kalıyor ne bir şey.."

Basketbolcu Nedim Abi elindeki derginin sayfasını Faik Bey'e doğru çevirerek "Ne yapacaksın dünyanın gidişatını.. Bak haber burada.." dedi..

- Ne haberiymiş o? Cinayet mi?

- Kendin bak bakalım..

Sökeratar Faik Bey okuma gözlüklerini takıp sayfadaki fotoğrafa dikkatle baktı.. Fotoğrafta güzel bir TV programcısının fotoğrafı vardı.. Altına üstüne yazılanlardan da bir mânâ çıkaramadığından "Ne olmuş buna? Evden mi kaçmış?" diye sordu..

Bu sorusu diğerlerinin gülüşmesine yol açtı.. Bu kez meraklanan Gazeteci Teoman Bey'di.. Dergiyi kendine doğru çevirdi.. Mesut da arkadan üzerine abanmıştı.. Fotoğrafa bakar bakmaz Sökeratar Faik Bey'in göremediği şeyi gördüler.. Teoman Bey:

- Akılsızın yaptırdığı dövmeye bak, dedi..

Mesut "Bütün omuzbaşını kapamış.." diye ekleyince Faik Bey dergiyi yeniden önüne çekti.. Gerçekten de güzel sunucunun omuzunda kocaman bir dövme vardı..

- Allah Allah, diye söylendi.. Omzuna resim yaptırmış bu..

- Resim değil Faik Abi, dövme.. Yani tattoo..

- Ulan anladık.. Tattu mattu.. Resim işte..

Mesut kendi kendine "Allaaaah.." diye homurdandı.. "Şimdi işin yoksa Faik Abi'ye tattoo brifingi ver.."

Talat arkadan Mesut'u dürtüp dergi fotoğrafını incelemekte olan Faik Bey'i işaret etti.. "İlk uzmanlık sorusu şimdi geliyor işte.." dedi.. Gerçekten de Talat lafını bitirmişti ki Faik Bey, yanında oturan Gazeteci Teoman Bey'e döndü:

- Bu çıkmaz değil mi?

- Çıkmaz.. Çıkmaz.. Deri altına boyalı iğne ile işlendiğinden ömür boyu kalır..

- Şimdi güzel duruyor ama bu kız kocadığında omuzu çok çirkinleşecek..

"Akıl işi değil.." dedi TRT'ci Nevzat Bey.. "Hiç düşünmeden yaptırıyorlar bu dövmeleri.. Sonra başlarına bela oluyor.."

Teoman Bey "Bu işin ne manyakları var bir bilsen.." diye ekledi.. "Bütün vücudunu uzakdoğu motifleriyle bezetenler var.. Adamlar soyundukları zaman ejderha gibi görülüyorlar..

O ana kadar lafa hiç karışmayan Şaban dayanamadı.. "Bizim bölükte de İstanbullu bir oğlan vardı.. Adını Denizkızı Süleyman koyumuşlardı.." dedi.. Şaban'ın konuyla ilgisi pek anlaşılmayan bu sözleri üzerine Mesut bir kahkaha attı:

- Ne alâka şimdi, diye sordu..

- Mesut Abi.. Böyle pazusunun üzerine deniz kızı resmi çizdirmişti.. Pazuyu şişirince kızın memeleri, kuyruğu oynardı..

Diğerleri gülüşürken Mehmet Bey "Demek sen askerlik yapmadın sinema seyrettin.. Kalk şimdi bakalım, bana bir orta kahve yap.." deyip, Şaban'ı bir anda konu dışı bıraktı..

Baba Tunç'un aklına ise başka bir şey gelmişti.. "Eskiden böyle şeyler pek moda değildi.." diye anlatmaya başladı.. "Ne zaman ki Amerikalı bahriyeliler İstanbul'a geldi.. O vakit gençlerin arasında dövme modası çıktı.."

- Amerikalı değil İngiliz gemicilerdi, diye itiraz etti Nedim Abi..

- Amerikalılar'dı canım..

- Yok yok.. Sen yanlış hatırlıyorsun.. 1962'nin Eylül ayıydı.. İngiliz Amiral Gemisi Blake gelmişti İstanbul'a.. Nereden biliyorsun dersen, ben o zaman askerdim.. Tezkereme bir ay vardı, oradan hatırlıyorum..

- Olabilir.. Benim aklımda Amerikalılar diye kalmış her neyse.. İngiliz olsun.. İşte o bahriyeliler çarşı pazar dolaşmaya çıktılar.. Tabii üzerlerinde yazlık üniformalar var.. Kısa kollu.. Hepsinde bir dövme.. O vakit gördük dövmenin her çeşidini..

Gazeteci Teoman Bey "Ben o zaman İngiliz denizcilerle bir röportaj yapmıştım.. Fotoğraflarıyla çıkmıştı gazetelerde.. İyi hatırlıyorum.." dedi..

- Hay yaşa, diye ekledi Baba Tunç.. İstanbul kahvelerinde günlerce bu dövmeler konuşulduydu..

- Birminghamlı Gibbins diye bir erle konuşmuştum.. Hatta onunla birlikte fotoğrafımızı basmışlardı.. O anlatmıştı bana.. Denizcilerin hastalığı bu dövmelermiş.. Gittikleri her limanda dövmeciler olurmuş. Eğer bir yeri severlerse oranın hatırası adına bir dövme yaptırırlarmış..

Baba Tunç güldü.. "Bizimkiler de pek heveslendiler.." dedikten sonra devam etti:

- Tabii o zaman bizde dövme yapmayı bilen sanatkarlar filan yok.. Zaten millet bunun iğnenin boyaya batırılarak yapıldığını da bilmiyordu.. Yine de çok heveslendiler..

- Kendileri mi yaptı dövmelerini? diye sordu Mesut.. Baba Tunç başını salladı:

- Yaptılar ama dövme filan değil tabii.. O zamanlar tükenmez kalemler yeni çıkmış.. Bizim heveslilerin imdadına tükenmez kalem yetişti.. Herkes birilerine tükenmez kalemle dövme türü şeyler çizdiriyordu..

- Allaaah! Ne gömlek kalmıştır ne atlet..

- Ne demezsin.. En çok da kartal modaydı..

Sökeratar Faik Bey hasta bir Beşiktaşlı olarak fırsatı kaçırmayıp "Ne fasulye ne piyaz, en büyük siyah beyaz.." sloganını hemen attı.. Ardından da "Kartal da her yere yakışır birader.." diye ekledi..

Basketbolcu Nedim Abi "Hırsız Burhan'ı hatırlıyor musun Teoman?" diye sordu.. "Hani sizin gazetede de fotoğrafları çıkmıştı.. Her yanına jiletle resim yaptıran Hırsız Burhan'ı.."

- Hatırlamaz mıyım manyağı, dedi Gazeteci Teoman Bey.. Sonra Mesut'a döndü:

- O da bizim dövme şampiyonumuzdu.. Gazetelerde çıkan İngiliz gemicilerin dövmelerini görüp heveslenmiş.. Başlamış vücuduna jiletle, ustura ile resim çizdirmeye..

- Ne oldu? Müzeye mi kaldırdılar?

- Yok canım.. Gazetelerde boy boy resimleri çıkardı.. Böyle belden yukarısı çıplak..

"Göğsünde Dumlupınar denizaltısının bile resmi vardı.." diye ekledi Basketçi Nedim Abi.. Teoman Bey ile birlikte Hırsız Burhan'ın vücuduna çizdirdiği resimleri saymaya başladılar:

- Atatürk resmi vardı.. Bir ayyıldız vardı..

- Bir kalp yaptırmış, içinden ok geçen.. Bir de kara yılan vardı kolunun üzerinde.. Hatırladın mı?

- Evet.. Gemi çıpası vardı, Hançer vardı.. Haaa.. Dumlupınar denizaltısının üzerine "Şehit" diye yazdırmıştı.. Bir de Mısır Kralı Faruk'un karısının çok beğenirmiş.. Göğsünün alt yanına da bir Arap kızının resmini çizdirmiş.. Soranlara "Nişanlım.." dermiş..

- Sırtında da bir kız resmi vardı.. O mu?

- O başka, diye düzeltti Teoman Bey.. O aşık olduğu bir kıpti kızmış.. Kral Faruk'un karısından ümidi kesince o kızın resmini çizdirmek istemiş.. Göğsünde yer kalmadığından kızın tayinini sırtına çıkarmış..

Mehmet Bey, Şaban'ın getirdiği kahveden bir yudum aldıktan sonra "O vakitler berduş takımı bu işe heves ederdi.. Şimdi okumuşlar, aklı başında bildiklerimiz heves ediyor.." diye kendince muhabbete noktasını koydu..

Şaban da bir şeyler söyleyecekti ama muhabbet çoktan başka bir yere kaymıştı.. Belki de kimsenin bilmediği bir yerdeki dövmesinden söz edecekti.. Onun kafasını sallaya sallaya ocağın arkasına gittiğini gören TRT'ci Nevzat Bey böyle düşünmüştü..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır