kapat

25.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


2000'e doğru Ortadoğu...

Bu sonbaharla birlikte Ortadoğu'da çok heyecanlı ve sürprizli bir döneme gireceğimiz anlaşılıyor. Özellikle 2000 yılında, Ortadoğu'da ve bölgenin uluslararası dengelere etkisi gözönüne alınırsa tüm dünyada yepyeni bir sayfanın açılışına tanık olacağız.

Bu izlenimim, özellikle, önceki gün Amerika'nın Ortadoğu'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Martin Indyk ile bir saatlik görüşmeden sonra iyice güçlendi. Martin Indyk'in odası, Ortadoğu'da son yıllarda cereyan eden akıl almaz barış hamlelerini belgeleyen simgelerle dolu. Bir duvarda, Kral Hüseyin ile İzak Rabin'i Clinton'un önünde el sıkışırlarken gösteren dev bir fotoğraf. Onun hizasında, o büyüklükte, hatta daha da enli bir başkası. Arafat, Rabin ve Peres kocaman bir masanın üzerinde imzalayacakları belgeleri inceliyorlar...

Indyk, yıllardır Amerika'nın Ortadoğu politikasına damgasını vuran isimlerin başında geliyor. Bu sütunda pek sık eleştiri konusu olan "dual containment" yani İran ile Irak'ın çifte tecritine dayanan formül onun eseri. Ancak, önceki günkü görüşmemizde, on yıla yakın süredir Amerika'nın Ortadoğu politikasının belkemiğini teşkil eden bu formülün bile belli ölçülerde değiştiğini gözledim.

Birbuçuk ay önce Kongre'de (Temsilciler Meclisi) Ortadoğu politikasını izah ederken, Irak için "containment until removal" yani "Saddam devrilene kadar tecrit" tanımlamasını yapmış; İran için ise "containment until engagement" yani "temas kurulana kadar tecrit" diye Irak'a oranla taban tabana zıt bir yaklaşımı dile getirmişti. Kendisine bunu hatırlattığımda ve İran'daki son gelişmelerden sonra "parantezin neresine yakın durduklarını" sorduğumda, "Politikamızda bir değişme yok" dedi.

Ardından söyledikleri, bir buçuk ay öncesine oranla değişme olmasa da, İran'a ilişkin Amerikan tutumunun son iki yılda dikkat çeker ölçüde değişiklik geçirmekte olduğunu ortaya koyuyor. İlişkilerin yeniden kurulması konusunda, "Onlar ne zaman hazır olursa, biz hazırız" diyor. "Onları bekliyoruz. Sabırlıyız. İranlıların kendilerine hiçbir husumet beslemediğimizi anlamaları lâzım. Bunda samimiyiz" diye ekliyor.

Benim tahminim beş yıl içinde Amerika-İran ilişkilerinde çok önemli gelişmeler yaşanabileceğidir. Martin Indyk'le konuştuktan sonra, bunun ipuçlarını daha kuvvetle hissedebiliyorum. Tabii ki, bir şartla; Cumhurbaşkanı Hatemi'nin şahsında temsil edilen özgürlükçü ve reformcu cereyanın yol alabilmesi kaydıyla.

Asıl başdöndürücü gelişmeler, Suriye-İsrail hattında yaşanacak. Çok büyük bir ihtimalle, Suriye ile İsrail arasında görüşmeler, Lübnan'ı da kapsayacak biçimde bu sonbahar başlayacak. 2000 yılı içinde, 2001'den önce Suriye-İsrail barışını görür gibiyiz. Aynı tarihin içinde, bir "Filistin devleti"nin kuruluşuna doğru yolun döşeneceğini de göreceğiz...

Bu arada, yıllardır iktidar yapılarında moral bozucu derecede yaprak kımıldamayan Ortadoğu'da kuşak değişimi de yaşanıyor. Kral Hüseyin sahnede yok. Yerine oğlu Abdullah var. Ehud Barak'la birlikte İsrail'de de artık yeni kuşak siyasetçiler dönemi pekişti. Fas'ın 38 yıllık kralı Hasan önceki gün sizlere ömür. Ortadoğu siyaset sahnesinin en tecrübelilerinden biriydi. Hafız Esad'ın uzlaşmaya bu kadar hevesli olmasında "halefiyet" meselelerinin rol oynadığına inanılıyor. Saddam, bu yeni Ortadoğu haritasında vebalı muamelesi göreceğe benziyor. Ona, istikbal yok.

Bu değişim tablosu içinde, Türkiye'nin de kaskatı kalabileceğini düşünmek zor. Bir yandan 2000 yılının Cumhurbaşkanlığı seçim yolu olduğunu ve siyasi mücadelenin onun çevresinde cereyan edeceğini biliyoruz. Diğer yandan, Suriye-İsrail uzlaşması sağlanırsa (sağlanacak) ve hele bir de İran-Amerika ilişkileri düzelme yolunda mesafe alırsa; Türkiye-İsrail ekseninin cazibe yitireceğini görebiliyoruz. Bu arada, Avrupa-Türkiye ilişkilerinin tamir döneminin başlaması için, Batı dünyası büyük gayret gösterecek. O da belli.

Türkiye de değişecek. Şöyle veya böyle...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır