kapat

16.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Vergiyi kolay alın, ne olur?..

Türkiye'nin "Vergi Dahisi" demiş, Aktüel Para, yazarımız Şükrü Kızılot için..

Doğrudur. Konuyu çok iyi bildiği için sadece eleştirmiyor, öneriler yapıyor, çözümler getiriyor. Allah böyle eleştirmeni her bakana nasip etsin..

Sevgili Şükrü, her vatandaşın aslında mutlak okuması gereken bu yazısında DSP tarafından çıkarılan vergi yasasının aksak noktalarını anlatıyor. Yapılması planlananları, yapılması gerekenleri özetliyor.

Benim derdim başka..

Ben sıradan bir vatandaş olarak, bu ülkede kolay vergi ödemek istiyorum.

Ne demek kolay vergi ödemek?..

Uygar ülkelerdeki gibi.. Bankama bir telefonla, icabında..

Bu ülkede vergi usulleri sanki vergi vermeye niyetli olanı pişman etmek üzerine kurulmuştur.

Nasıl, ama nasıl formalite, nasıl bürokrasi..

Üç kuruşluk çevre vergisi ödeyeceksiniz belediyeye, ananızdan emdiğiniz süt burnunuzdan gelir. Emlak vergisi öyle.. Şimdi telif vergisi de öyle.. Şimdi futbolculardan alınacak vergi de öyle..

Yahu ne alacaksanız, ne kadar alacaksanız alın, ama kolay alın..

Sabah'ta yazarken NTV'de programa çıktım diye niye ille de defter tutayım, beyanname vereyim..

Sabah da, NTV de vergilerimi peşin kesiyor zaten. Az mı?.. Oranı yükseltin isterseniz, ama beni süründürmeyin..

Ben bu işleri bilmem.. Ne olacak?.. Birini tutacağım defterlerimi tutsun beyannamemi doldursun diye..

Sonra o birisi, bir yanlış fatura koyacak..

Al sana yanıltıcı belge.. 6 aydan 3 yıla hapis.. Eskiden kasıt aranırmış "Bilerek kullanma" diyormuş yasa.. Şükrü'nün yazısını dehşet içinde okuyorum.. "Bilerek" lafı kaldırılmış.

Yani haberim bile yokken olup bitenden hapse gireceğim..

Yahu sanayici olsam, tüccar olsam, işim bu olsa tamam.. Zaten şirketimin bu işlere bakan birimi var.

Ama ben ücretli bir vatandaşım. Şirket mirket değil.. Vergisini hem de enflasyondan muaf, peşin ödeyen ücretli.

Yani benden bugün kesilen bin lira vergi, vergisini bir yıl sonra ödeyenlere göre, 2 bin lira aslında.. O zaman beni niye zora koşuyorsunuz, efendiler?..

Sevgili Sümer Oral,

Sevgili bakanım, sevgili dostum..

Futbolcuların vergisini bir kuruş indirme.. Daha 30 yaşına gelmeden trilyoner olanlar ödesinler vergilerini.. Ama kolay ödesinler.. Kes peşin peşin ne keseceksen.. Çocuktan defter, beyanname isteme.. Aldığı para belli.. Veren belli.

Milli olmak suç bu ülkede bilir misiniz?. Çünkü milli takımdan galibiyet primi aldınız mı, "İki işverenli işçi" sınıfına giriyorsunuz. Gelsin defter, gelsin beyanname..

Çocuklar milli takımdan kaçacaklar..

Sevgili Sümer Oral,

Vergiyi bilmem.. Onu Şükrü anlatıyor..

Ben sıradan bir vatandaş olarak, "Usul" üzerinde duruyorum..

Her, ama her türlü vergi ödemeyi kolaylaştır, vatandaşı vergi dairelerinde sürünmekten kurtar.

Eloğlu gibi bankamıza bir telefonla, günlük yaşama giren vergileri ödeyelim. Gelir vergisinde de, bizim gibi ücretlilerle, bize bu ücretleri veren patronları ayni kaba koyma..

Ne keseceksen kes.. Ama baştan kes, bitsin.. Beni ve benim gibileri uğraştırma.. Vergiyi verdiğine vereceğine pişman etme.. Beni vergi kaçırmaya zorlama..

Tane!..
Türkçeyi kalıba da değil, cendereye sokmaya çalışanlardan Üstad Hüseyin Movit, "22 tane futbolcu" dememe takılmış, televizyonda..

Sebep, ayni (Ben Türk milletinin yüzde 90'ı gibi ayni derim, aynı değil.. Boşuna uğraşmayın) terane.. "Tane" insanlar için kullanılmazmış..

Belli, üstada bugüne dek hiçbir sevgilisi "Bir tanem" dememiş!..

"22 tane insan denmez, 22 insan" denir diyor..

"22 tane armut" da denmez aslında üstad.. "22 armut" denir.. "22 hıyar, 22 ayı, 22 kaplan.."

"Tane" sözcüğü, sayısal anlamı kuvvetlendirmek, vurgulamak için kullanılır.

"22 futbolcusu vardı" cümlesi ile "22 tane futbolcusu vardı" arasında arif olanların seçebilecekleri bir nüans vardır, benim bir tanecik üstadım!..

Bir Tavsiye

Kurdun özürü ne?..
Yaşı 65.. Ama Amerikan kadınları onu hala dünyanın en seksi erkeği seçiyorlar.. Kimi olacak?.. Hani şu bana benzeyen adam.. Sean Connery..

Kurda Tuzak filmine gittik..

Kurt, bizim Sean!..

Müthiş bir hırsız.. Nerdeyse bilimkurgu hırsızı.. Hiç yakalanmamış.. Çünkü ilkeleri var ve bunlara kesinlikle uyuyor.

Bunlardan biri de, iş ilişkilerine gönül ilişkilerini karıştırmamak..

Sinemanın yeni "DİŞİ"lerinden Catherine Zeta Jones, iş ortağı, filmde..

Ateşle barut durumları yani..

Öyle bir an geliyor ki, tahmin edeceğiniz gibi.. Ortada ilke, milke kalmıyor, diyeceksiniz tam.. Sean geri çekiliyor:

"Kusura bakma, özürüm var.."

Bre aman, dünyanın en seksi erkeğinde ne özürü bu?..

Filmin sonuna kadar bu konuda açıklama yok.. Bitti, çıktık, Ünal'la tartışıyoruz, acaba özürü neydi diye..

Yani.. Yani filmde bundan başka tartışılacak şey yok..

Yani.. Tam bir kafa dinleme filmi.. Çok iyi çekilmiş bir çağdaş Arsen Lüpen serüveni.

Bir nokta kafama takıldı..

Filmin nerdeyse yarısını kaplayan, lazer ışınları ile alarmlanmış bir salonda, ışınları kesmeden hedefe ulaşma işi, 1960 yılında çekilen Under Ten Flag adlı filmde aynen vardı. 40 yıl sonra bu sahnenin unutulacağı düşünülmüş olabilir.

Kafamı karıştıran o değil..

1960 filminde olaylar 1942 yılında, 2. Dünya savaşında geçiyordu ve o zaman Nazi karargahına girip, kasadan şifreyi alıp kaçan Van Heflin, gözüne taktığı bir gözlükle bu ışınları görüyordu.

1999'daki filmde ise, böyle bir gözlük yok Catherine Zeta Jones'ta.. Işınları dışarda bekleyen Sean Connery bilgisayarda görüyor ve talimat veriyor, telsizle.. Yani iş daha zorlamış da, 1942'den 1999'a bilim niye bu kadar gerilemiş acaba?.

Yoo.. Yoo.. Güzel film, vakit geçirmek için.. Hele bunaltıcı yaz sıcaklarında, klimalı bir salonda serin serin izlemek çok daha güzel..

* * *

Filmin başlamasını MHP'nin koalisyona girmesi ile bağdaştırmıştım ya, iki hafta önce..

Filmin mesajına bakın şimdi..

Kurda tuzak kuranlar, asıl kendilerinin tuzağa düştüklerinin farkına bile varmazlar!..

Anne S. Miller öldü!..
"Anne Sheafe Miller, 90 yaşında öldü.."

Amerikan gazetesindeki haberin başlığı buydu..

Kim mi?..

Ben de okuyunca öğrendim.

1942 Mart'ında, ciğerlerinde ölüm derecesinde bir zatürre ile hastaneye yatmıştı. Ateşi 42 dereceye çıkıyordu. Sık sık komaya giriyor, ayık olduğu zaman da sayıklıyordu. Doktorlar, bilinen tüm ilaçları denediler, kan verdiler, hatta ameliyat ettiler. Hiçbir işe yaramadı.

Doktorlar bunun üzerine henüz deney safhasında olan bir ilacı insanda kullanmaya karar verdiler.

Bayan Miller, "Penisilin" sayesinde hayatı kurtulan ilk insan olarak tarihe geçti.

Dr. Alexandre Fleming'in 1928'de tesadüfen bulduğu ilaç 12 yıl süren deneylerin ardından insanlarda ilk kez kullanılmış ve Bayan Miller'e 48 yıl daha armağan etmişti.

Penisilin daha sonra milyonlarca insanı kurtardı. Üç yaşında hem de çok şiddetli zatürreye yaklanan kardeşim Kemal dahil!..

Sevilen birinin dikkatine!
Önünde pekçok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman herhangi birine öylece girme, otur ve bekle.

Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle.. Dur sessizce dur ve yüreğini dinle.

Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git!..

BİZİM DUVAR
Yaptığınızı bir başka budalanın, bunları sizden beklediğini düşündüğünüz için yapıyorsanız.. Onun sizden bunları beklemesi de, sizin onun bunları beklediğini umduğunuzu sandığından ileri geliyorsa, herkes istemediği bir şeyi yapıyor demektir. O zaman ortaya budalaca bir durum çıkar.

G. Bernard Shaw

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır