kapat

16.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Gerçek ekspres
Türkiye'deki hapislik yılları hakkında yazdığı kitap, meşum 'Midnight Express' filmine kaynak oldu. Film tek taraflıydı. Oysa Billy Hayes, Türkiye'yi acısıyla tatlısıyla yaşamıştı, 'Türk hapishanelerinde yatmayı tercih ederim' diyecek kadar... Hayes SABAH gazetesine 'gerçek öyküyü' anlattı

- Billy nasılsın?

- İyiyim. Teşekkür ederim. Sen nasılsın?

- Ben de çok iyiyim. Billy, Türkçe konuşabiliyor musun?

- Biraz konuşuyorum. Unutmuşum. Unuttum. Ne denir ona? Praktik lazım.

- Türkçe konuşmanın ardındaki gerçeği lütfen açıklar mısın? Türkçe'yi nasıl öğrendin?

- 5 sene hapis yattım. 1970'ten 1975'e kadar İstanbul'da bir hapishanede tutukluydum, Türçe'yi burada öğrendim. İyi bilmiyorum ama, derdimi anlatacak kadar konuşabiliyorum.

- Bildiğin gibi, bazı nedenlerden dolayı Türk toplumu açısından da önemli bir kişisin. Ben aslında, bunun ardında yatan gerçekleri öğrenmek istiyorum.

- 70'lerdi, İstanbul'daydım ve esrar içiyordum, içmekle kalmayıp esrar kaçakçılığı da yapıyordum, o zamanlar bu bana cazip bir iş gibi gelmişti. Esrarı koltuğumun altına aldım ve havaalanında yakalandım. Aslında polisler esrar aramıyordu. FKÖ Libya'da uçak kaçırmış, iki PANAM uçağını havaya uçurmuştu. Her yerde havaalanı güvenlik birimleri alarma geçmişti. Havaalanında herkesi arıyorlardı. Polisler koltuğumun altındaki esrarı keşfettiklerinde önce onu bomba sandılar. Müthiş telaşlandılar, paniğe kapıldılar, herkes donup kaldı ve silahlarını çekti... Sonra biri gömleğimi sıyırdı ve "Esrar! Ohh! Esrar! diye bağırdı. Hepsi mutluydular.

İmralı, firar adası
- Siz kendinizi nasıl hissettiniz?

- Ben çok kötüydüm, 5 sene hapis yatacaktım, büyük bir ümitsizliğe kapıldım. Aslında çok şanslıydım. İstanbul'dan Öcalan'ın şu anda bulunduğu İmralı Hapishanesi'ne nakledildim. İmralı'da, balıkçı tekneleri adaya uğruyorlar, meyve ve sebze satın alıyorlardı ve bu teknelerin her birinin arkasında küçük bir sandal vardı. Fakat gece limanda kalamazlardı. Bir gün fırtına çıktı, açıktaki tekneler fırtınayı atlatmak için ada limanına yanaştılar. Ben Menderes'in mezarı üzerinde oturmuş düşünüyordum. Menderes'in mezarı İmralı Adası'nda.

- Evet.

- İşte o mezarın üzerine oturmuş limana bakarken, böyle bir fırsatta kaçmayı planladım. Birkaç ay sonra yine büyük bir fırtına koptu. Limana yanaşan teknelere kadar yüzdüm, bir sandalı çözerek kürekle Bandırma yakınlarında bir yere kadar gittim. Oradan da İstanbul'a geçtim. Bir arkadaşım vardı. Onun beni saklayacağını düşünüyordum. Ama onu bulamadım. Saçımı boyadım. Sürekli kaçıyor ve saklanıyordum, sonunda şeye gittim, eeee nereyeydi bakayım... Yunanistan sınırında. Yunanistan sınırında büyük bir şehir. Adını unuttum, Adrianapolis (Hayes Edirne'yi kastediyor olmalı)... Ardından daha aşağılarda Karakasım adında küçük bir köyden geçtim. Açık kırlık arazide yoluma devam ettim. Sonunda, Maritas (Meriç) nehrine geldim, nehri yüzerek Yunanistan'a geçtim.

- Tam bir firar öyküsü bu...

- Tam Hollywood filmi gibi...

- Evet. Ve ardından bir kitap yazdın.

- Evet.

- Yazdığın kitap, Midnight Express filmiyle aynı mıydı, Oliver Stone eseri bazı kısımlarını değiştirdi mi?

- Midnight Express'in hikayesi benim hikayemdi. Türkiye'de bazı insanlar kitaptan dolayı rahatsız oldular. Ancak, o kadar da fazla değil. En nihayet bunlar benim başıma gelen şeyler, benim yaşadıklarımdı. Ardından film gündeme geldi. Metinleri yazan Oliver Stone filme bir sürü şey kattı. Bunun bence büyük bir sakıncası yoktu. Filmi izleyenler hapishanenin nasıl bir yer olduğu konusunda bir izlenim sahibi oluyorlar. Türkiye olsun, İran veya Amerika ya da neresi olursa olsun, hapishane kötü bir yerdir. Sanıyorum filmin böyle olmasında bu düşüncenin etkisi vardı. Ama daha önce söylediğim gibi, benim üzerinde durduğum konu, film ile benim sorunum şu ki, filmde hiçbir iyi Türk yok. Filmdeki bütün Türkler, istisnasız hepsi, kötü...

Türk hapishaneleri özgür
- Sen birkaç gün önce bana Türkiye'de çok iyi dostların olduğunu söylemiştin... Bu iyi insanları filmde göremediğin için mi rahatsız oldun?

- Gayet tabii. Çok iyi Türk arkadaşlarım var benim. Filmde ise bir tane iyi Türk yok ki... Filmdeki Türk karakterlerin hepsi, sanki Türkler'in karikatürü gibi, bu nedenle de insanların izlenimi son derece olumsuz oluyor. Tekrar ediyorum, ben Türkler'i seviyorum, severim. Türk arkadaşlarım var. Türkçe'yi öğrendim. (Türkçe söylüyor) Buyrun mirim, yani, nasılsın. Filmden sonra herkes Türkler hakkında kötü düşündü. Bu durum beni çok üzdü. Gardiyanlar bile o kadar kötü değildi. Tamam, bir gardiyan vardı, adam sadistti, acı vermekten, korkutmaktan zevk alıyordu. Ama gardiyanların bir çoğu gayet iyi insanlardı. Güç koşullar altında, zor bir işi yapmaya çalışan insanlardı. Ailelerini geçindirmek için didinip duruyorlardı, ama maaşları çok düşüktü. Bu nedenle, (Türkçe söylüyor) bahşiş ve rüşvete açıktılar. Gardiyanların çoğunluğu filmde gösterildiği gibi acımasız değildi.

- Evet.

- İşte bu nedenle rahatsızlık duydum, biliyorum Türkiye'de rahatsız oldu. Çünkü bu film Türkiye'yi etkiledi. Bu nedenle sürekli olarak, sürekli olarak bu konu hakkında konuşmak zorunda kaldım. Keşke bu hadise olmasaydı. Keşke, iyi Türk karakterlere de yer verselerdi. Ve daha dengeli bir film olsaydı. Belki de bazı avukatlar konabilirdi, çok daha insancıl görünümler içinde... O zaman Türkiye'nin nasıl bir yer olduğu hakkında çok daha genel anlamda bir etki yapardı. Türkiye için de benim için de iyi olacaktı.

- Amerikan hapishaneleri hakkında bilgin var mı? Türk ve Amerikan hapishanelerini karşılaştırabilir misin?

- Amerika'da hapis yatmadım çok şükür, ancak çok hapis yatmış insan tanıyorum ve bazı yönlerden, Türkiye'de hapis yatmayı yeğleyeceğimi sanıyorum. Türkiye'de seni hapse koyuyor, üstüne kapıyı kilitliyorlar ve sonra zamanın geçmesini bekliyorsun. Sistematik psikolojik baskı uygulamıyorlar; Amerika'da hapishane düzeni çok daha kısıtlayıcıdır.

- Yani Türkiye'dekiler daha özgür diyorsunuz?

- İzlemeniz gereken yolu, işin kurllarını öğreneceksiniz, aksi takdirde çok acımasız olabilir. Hapishane alemine, ortamına uyumu bir kez öğrenince, hapiste olma gerçeğinin dışında çok fazla problemim olmadı. Benim için en kötüsü, ailemi özlememdi. Suçluydum, esrar kaçakçısıydım, ancak annem babam günahsızdı ve her gün ama her gün acı çekiyorlardı. İşte bu, benim Türkiye'deki yaşamımın en zor tarafıydı, yoksa

- Filmde kötü gardiyanı öldürüyorsunuz... Böyle bir şey gerçekten oldu mu? Ya da onu başka birisi mi öldürdü? Bana doğruyu söyler misin?

- Ben öldürmedim. O gardiyan, gerçekten kötü bir insandı. Dayakçıydı, tüm mahkumları döverdi. Türk mahkumları çok kötü dövüyordu. Bir keresinde mahkumların birinin üstünde biraz esrar buldu. Esrarın kaynağını öğrenmek için mahkuma işkence etti. Üç gün dövdüler adamı. Adamın ağzından 'Allah'tan başka laf çıkmadı. Hem dövüyorlar hem ana-avrat küfrediyorlar. İki yıl sonra, bu gardiyan, Hamido, bu onun gerçek adıydı, işe gelmeden önce kahvede çay içiyormuş. Bu mahkum da çıkmıştı, 'Hamido Bey' diye sesleniyor, 'beni hatırlıyor musun' diyor ve silahını ateşliyor. Bam! Bu annem için. Bam! Bu babam için. Bam! Böyle 8 el ateş ediyor. Polise teslim oluyor sonra. Hamido'nun öldüğü haberi hapishanede af çıktı haberi gibi karşılandı. Cümle tutuklu bayram etti.

- Bunu sordum, çünkü herkes sizi o gardiyanı öldürdünüz sanıyor...

- Bu biraz canımı sıkıyor. Birincisi, işin yasal bir tarafı var. Kaçmak için birini öldürsem, serbest olamazdım, ne Amerika'da ne de başka bir yerde. Ben özgür olmak istiyordum. Ben bir esrar kaçakçısıydım, katil değil.

- Gelecekte Türkiye'ye gelmek istiyorsunuz gibi anlaşılıyor. İstanbul'u veya Türkiye'yi özlediniz mi?

- İstanbul'u seviyorum. Türkiye'ye gelmeyi gerçekten de çok isterdim. Ama doğrusu, filmin yarattığı kötü izlenimden dolayı biraz korkuyorum. Geceyarısı Ekspresi'nden dolayı kötü bir olay yaşamak gibi belki. Aşırı milliyetçilerden veya benzeri kişilerin bir tepkisinden çekiniyorum. İstanbul'un çok değiştiğini duydum, çok görmek isterdim.

- Evet, çok değişti.

- Galata Köprüsü'nü özlüyorum. Galata Köprüsü'nü seviyorum. Köprüde oturup o küçük sandallarda yakalanan balıkları yerdim ve çay içerdim. Muhallebiciye, Laleli'dekine gitmeyi özledim. Belki sizinle oraya gidebilirim.

- Gelecekte ne olacağını göreceğiz. Bu arada bütün hikâyeyi bize anlattığın için çok çok teşekkür ederiz. Sizinle bağlantı kuracağız. Çok teşekkürler.

-Buralarda olacağız. Görüşürüz.

'Yeşil' Midnight Express'e de binmiş...
'Geceyarısı Ekspresi' 1978'de gösterime girdi. Film Türkiye'nin imajına acımasız, haksız bir çizik atmıştı. Dolayısıyla Türkiye'de büyük tepkiyle karşılandı. Ancak dünya film piyasaları için Türkiye'ye yapılan bu haksızlık bir! şey ifade etmedi. Yönetmen Alan Parker bu filmle 'birinci sınıf' yönetmenler ligine terfi etmiş sayıldı. Daha önemlisi, Hayes'in kitabından yararlanarak yazdığı senaryoyla filmin Türkiye hakkındaki uyandırdığı kötü izlenimlerin dolaysız sorumlusu olan Oliver Stone, bu çalışmasıyla 1979'da senaryo dalında Oscar kazandı. Yine aynı yıl, İngiliz Akademi Ödülleri'nde, Parker Midnight Express'le, en iyi yönetmen ödülünü kazandı.

Geceyarısı Ekspresi'nin yönetmeni Alan Parker da, senaryo yazarı Oliver Stone da, daha sonraları filmin yanlı bakışı için, dolaylı bir biçimde de olsa özür dilediler. Filmde, Türk insanını kötülemenin amaçlanmadığını, dünyanın her yerinde olduğu gibi hapishane hayatının acımasızlığının vurgulanmak istendiğini ifade ettiler.

Ancak Parker ve Stone'un samimiyetine inanmak güç. Çünkü, olayların gerçek kahramanı Hayes'in vurguladığı gibi, film tam da sadece bunu yapmanın dışında, bilinçli biçimde bütün Türkleri kötü gösteriyor.

Ama bugünden bakıldığında Geceyarısı Ekspresi'nin bizim için matrak bir tarafı bile var. Çünkü filmin Türk kahramanlardan biri de, Franco Diogone'nin canlandırdığı 'Yeşil.' Yeşil'in görüyorsunuz, her yerde parmağı var...


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır