kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Milyoner'de İngiliz usulüyle Oliver Twist, Amerikan tarzıyla Annie, Türkçesiyle Sezercik'e uzanabilecek bir hikâye söz konusu.

Oliver, Annie ve Sezercik

YEŞİM TABAK
27.02.2009
En iyi film Oscarı'nın en yeni sahibi Milyoner'in, yapım koşullarıyla dünya ölçeğinde 'gariban' bir film olduğu iddia edilemez. En azından, gariban Türkiye'nin en pahalı filmlerinden Kurtlar Vadisi-Irak'tan birkaç milyon dolar fazlaya (13 milyon dolara) mal olmuş durumda. Yine de Oscar şaşaasına göre mütevazı kalıyor.
Bu da filmin milyoner varoş çocuğu hikâyesiyle örtüşmek için yanıp tutuşan bir bilgi. O halde bu 'küçük' bütçeli filmin başında kahramanıyla ilgili sorulan "Cemal 20 milyon rupi'yi nasıl kazandı?" sorusunun şıklarını Milyoner'in yönetmeni Danny Boyle'a uyarlamak serbest: A) Hile yaptı B) Şanslı C) O bir dahi D) Kaderinde vardı.
C seçeneğini derhal eleyebiliriz. Eğer Boyle'un dehasından bahsedeceksek bile -ki bunu yaparsak biraz ileri gitmiş oluruz- yönetmenin ilk dönemlerine, Mezarını Derin Kaz ya da Trainspotting'e uzanmak icap eder. Milyoner, dehadan çok, sıkı bir zanaatkarlığın ürünü.
Hikâyesiyle de, 'isterseniz bugün kendinizi biraz iyi hissedin'den fazlasını öneriyor değil. B ve D seçeneklerini, 'Oscar'ın doğası' eliyor. Oscar, yolu kaderle ve şansla nadiren kesişen bir ödül. Ne de olsa beş-on kişinin kişisel zevklerine kalmış bir jüri sisteminin değil, 5 bin küsur Akademi üyesinin yansıttığı (tamam, çoğu kez çarpık) 'kolektif bilinç'in sonucu. A seçeneğindeki hileciliği öne sürmek için de, yeterli kanıtımız yok. Milyoner, gerçekçiliğinden bahis açılamayacak kadar hayallerle dolu bir hikâye, ama oryantalist damgasını hak etmeyecek kadar da karikatürleştimeden veya 'tuhaf, mistik Doğulular' edebiyatından uzak.
Şayet bu bir Hollywood filmi olsaydı, muhtemelen olaylar bir Amerikalının iyi niyeti veya kahramanlığıyla gelişecekti.

KLASİK MUCİZE HİKÂYESİ
Boyle, 'Bombay'da bir İngiliz adam'ın maceralarını anlatmak yerine, dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanında geçebilecek türde bir öksüz-yetim masalını, 2000'lerin Hindistanı'na yerleştirmiş. İngiliz usulüyle Oliver Twist, Amerikan tarzıyla Annie, Türkçesiyle Sezercik'e uzanabilecek bir hikâye söz konusu: Karadan da daha kara bahtlı, öksüzyetim bir çocukcağız önce o, sonra bu, en sonunda da diğer belalardan temiz yüreği fakat sokak çocuğu bitirimliğiyle sıyrılarak sonunda zengin ve sonsuza dek mutlu bir yaşama geçiş yapar; kötüler avcunu yalar, seyirci alkış tutar... Tüm bunlar bizi E) seçeneğine götürüyor; o da şu ki, bu klasik 'mucize hikâyesi' her daim seviliyor.
Roman Polanski'nin 2005 yapımı Oliver Twist'i, Milyoner'e taş çıkartan prodüksiyonuna rağmen, Oscar'larda tamamen es geçilmişti. Hem ortada daha sükseli (ve tabii duygu sömürücü Crash ya da 'taraflılık şaheseri' Münih gibi korkunç) rakipleri olduğundan hem de 'tarihin en bahtsız çocuklarından' Polanski, mucize hissini ortadan kaldıracak kadar karanlık bir ton tutturduğundan. Boyle, sefaletin içinden bir mutluluk masalı çıkarmayı tercih etmiş. Sonuç: Zararsız ve hem keyfini çıkarmaya hem de unutulmaya müsait.