kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
8 Ocak 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
YAVUZ DONAT

Nâzım'ın öyküsü

Konya'daki Şebi Arus törenlerinde Ertuğrul Günay "bazen Başbakan'la bir şeyler fısıldaştı..."
Bazen de "Deniz Baykal'la."
"Neler konuşulduğunu" kimse bilmiyor.
Bilinmesine de olanak yok.
Zira yanındakine bir şey söyleyen "dudak okuma yöntemi ile sözleri anlaşılmasın diye" ağzını eliyle kapatıyordu.
- Sayın Ertuğrul Günay... Sayın Deniz Baykal'la ne konuştunuz?
- Hiiiç?... Nasılsınız, iyi misiniz?.. Ya da Mevlana üzerine bir şeyler.
- Onun dışında bir şey?
- Hayır.
- Siyaset... Eski partiniz?.. Hükümet?.. Eski arkadaşlık falan?.. Bu konulara hiç mi girmediniz?
- Hiç.
- Ertuğrul Bey... Ya sayın Başbakan'la neler fısıldaştınız?
- Yine Mevlana'yı konuştuk... Özellikle de Mevlana'nın hoşgörüsünü... O gece çok etkileyiciydi... Onun için törenden sonrası çok önemli.
- Ne oldu törenden sonra?
- Mevlana "ne olursan ol yine gel" diyor ya... Törenden çıktık... Ve sonra sayın Başbakan bana dedi ki...
- Ertuğrul Bey... Sizinle Nâzım Hikmet'i konuşmak istiyorum... Durum nedir?
- Efendim yasa gerekmiyor... Bir kararname ile yapılabilir.
- Öyleyse sizden rica ediyorum... Yarın derhal kararnameyi hazırlayın, getirin... Hoşgörü diyoruz... Hoşgörülü olacağız... Nâzım Hikmet'le ilgili kararname bir barış, uzlaşı ve hoşgörü belgesi olacak.
- Hayhay sayın Başbakan'ım... Ayrıca, bu duyarlı yaklaşımınız için şükranlarımı sunarım.
İşte büyük şairle ilgili "iade-i itibar" kararnamesinin öyküsü.