kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
29 Aralık 2008, Pazartesi
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Sistemle hesaplaşıyorum

Olkan ÖZYURT - SABAH
28.12.2008
2008'in önemli Türk filmlerinden Sonbahar uluslararası alanda övgüler almaya devam ediyor. Geçen hafta vizyona giren Sonbahar, Film New Europe'un 2008 seçkisinde yer aldı. Filmin yönetmeni Özcan Alper 'Sinema yapmak benim için sistemle hesaplaşmaktır," diyor..
Genç yönetmen Özcan Alper'in ilk filmi Sonbahar 2008'in öne çıkan önemli Türk filmlerinden biri oldu. Adana Altın Koza Film Festivali'nde ilk defa gösterilen ve En İyi Film ödülünü alan Sonbahar hem yurtiçinde hem de uluslararası alanda adından epey söz ettirdi. Geçen hafta 36 kopya ile vizyona giren film, 36 bin kişi tarafından izlendi. Sinema yazarları filmden övgüyle bahsetti. Sonbahar'a övgülerin ardı arkası kesilmiyor. Avrupa sinemasının prestij kurumlarından Film New Europe, 2008 seçkisinde Sonbahar'a da yer verdi. Sinema dergisi Daily Variety, filmi "Sonbahar'ın karlı tepelerinin üzerine çöken melankoli havası, beraberinde Türk sinemasından etkileyici, yeni bir sesin memnuniyet veren duygusunu getiriyor" şeklinde değerlendirdi. Sonbahar, temelde 90 Kuşağı'nın hem politik arenada hem de hayattaki hayal kırıklıklarına odaklanan bir yapım. Filmin kahramanı Yusuf, 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu'ndan sonra ciğerleri iflas edince salıveriliyor ve son günlerini memleketi Hopa'da annesiyle geçiriyor.

YOL'DAN SONRA YENİDEN
Yılmaz Güney'in Yol'undan sonra memleketin bir nevi hapisheneye dönüştüğünü tekrar çağrıştırması, politik film olmasına rağmen izleyiciyi ajite etmemesi, öte yandan özünde taşralı bir erkeğin kadınlarla (hem annesi hem de sevdiği kadınla) ilişkisini gerçekçi bir şekilde anlatması, Karadeniz'in estetik görselliğini şiirsel bir dille sunması, Sonbahar'ın erdemleri arasında başa güreşiyor. İlk filmi Sonbahar için, "Kendi yaşamımdan damıtarak çektim," ifadesini kullanan Alper, tıpkı filmin kahramanı Yusuf gibi, '90 Kuşağı'nın bir üyesi. Çocukluğu Artvin-Hopa'da geçen, Trabzon'da liseyi okuyan Alper, 1991'de İstanbul Üniversitesi'nde fizik okumak için 'taşradan' metropole yatay geçiş yapıyor. Daha çocuk yaşlarında başlayan okuma merakı ona edebiyatın satırlarında uzun uzun dolaşma fırsatı tanıyor, fizik ise bilimin kapılarını aralıyor. Sinemayla ilişkisi elbet eskilere dayanıyor ama gerçek anlamda önemli yönetmenlerin filmlerini TV'den izliyor. "TRT 2'de yayımlanan Vecdi Sayar'ın 2 Film Birden, Rekin Teksoy Sinema ve Edebiyat ve Atilla Dorsay'ın Sinema Büyüsü kuşağı, bizim kuşak için sinematek işlevi gördü," demesi bu yüzden. Üniversitede sinemaya gönül verince Mezopotamya Kültür Merkezi'ndeki sinema atölyelerine katılarak işin inceliklerini öğreniyor. İleride asistanı olacağı Yeşim Ustaoğlu ile burada tanışıyor. Sonra Atıf Yılmaz'la çalışıyor. Bir yandan da kısa filmler, belgeseller çekerek öğrendiklerini sahada da tatbik ediyor.

BİR KIRILMA NOKTASI
Fakat sinema sevgisinin yanı sıra 12 Eylül sonrası demokratik taleplerin arttığı Türkiye'de, 90'lardaki her yurttaş gibi o da Türkiye'nin zincirlerini kırması ve baskıların ortadan kalması ve insanların daha özgürce yaşaması için haykırıyor. Tabii 'devlet baba'nın ona ve kuşağına karşı kaşları çatılıyor. Alper ülkenin son 20 yılına bakarken Hayata Dönüş operasyonlarının bir kırılma noktası olduğunu düşündüğü için filminde bu olayı işlediğini söylüyor ve "90'lı yıllardaki politik sürecin içerisinde bulunan insanları, eleştirsek bile iyi niyetli olduklarını düşünüyorum ve toplu olarak bu mücadeleye de fatura Hayata Dönüş operasyonunda kesildi. Bence operasyonlarla yaşanan süreç toplumsal muhalefet sonucu kazanılan hakların yeniden geri alınmasının bir başlangıcı oldu," diyor Alper, filmin bu kadar çoşkuyla karşılaşmasından memnun; ama bu coşkunun havasına kendini kaptırmanın da tehlikeli olduğunun farkında. "Sinema yapmak benim için sistemle hesaplaşmak," diyen Alper, didaktik ve ajitatif bir anlatım benimsemeyeceğini, her daim en sert politik hikayeleri anlatsa bile mutlaka insani duyarlılığı gözeteceğini söylüyor. 1980 sonrası politik filmlerde insani duyarlılığın göz ardı edildiğini belinten Alper, "Didaktik anlatım insanları politik filmlerden soğuttu. Oysa sinema da tıpkı hayata benziyor, insanı merkeze almanız gerekiyor. Sonbahar'ın bu kadar insanları etkilemesinin arkasanda bu durumun yattığını düşünüyorum," diyor.