kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Ekim 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ÜLKÜ TAMER

Kediler ve ölümler

Kedisever ulus olduğumuz söylenir. Palavra. Kediseverlerin şamatası daha fazla olduğu için öyle sanılıyor. Çevrenize bir bakın. Yavru kedi alıp azıcık büyüyünce sokağa atanlar... "Ne şirin şey" deyip tekmeyi basanlar... Kedi cenneti sayılan, daha doğrusu sanılan Topağacı'nda bile zulmün daniskası var. Kuaförü bahçede kedi görürse kafasını taşla parçalayacağını söyler, kapıcısı apartman temizliğini bırakıp kedi temizliğine girişir.
Bir süre önce çocuğun biri kapı önündeki kediye saldırdı. Yanında annesi. Pencereden duruma el koyacağım tuttu. "Bırak kediyi," dedim çocuğa. Annesi gülerek, "Bu çocuk böyle işte. Kedi düşmanı," demez mi. "Eh," dedim, "ben de şu anda çocuk düşmanı oldum."
Kedimiz Bico öldüğünde ilk mesaj İzmir'den, şair dostum Fergun'dan gelmişti:
"Bico şimdi melek. Keşke kedi tamircisi olsaydım."
Yazar dostumuz Tarık Gülmen hemen damlamıştı. Neslihan'la birlikte bebek sırtlarındaki bir hayvan barınağının geniş arazisine gitmiştik. Tarık almıştı kazmayı küreği eline. Dofkafa Bico'yu denize nazır bir ağacın altına "defnetmiştik".
Bico her gece tepemizdeydi. Gerçekten tepemizde. Yastıklarımızı paylaşır, kendini uzun uzun sevdirmeden gitmezdi. Gittiği yer de neresi... Ayaklarımızın üstü. 14 kilo olmasa yakınacağımız yoktu.
Benim bildiğim, kedi dediğin 3 kilo olur, 4 kilo olur, bilemedin 6 kilo olur. Bir yere götüreceğimiz zaman koca kafesine sığmıyordu. Son yolculuğunda havaalanındaki görevliler onu görünce dehşete düşmüşlerdi. Uçakta bizim yanımıza verebilmeleri için 6 kiloyu geçmemesi gerekiyormuş. "Resmen" kedi olduğunu üstlerine kabul ettirebilmek için az ter dökmemişlerdi. Sağolsunlar. Bizimki "fiilen" bile kedi değildi.
Eski Mısırlılar kedilere taparlarmış. Bico'yu görseler ya tanrılar tanrısı ilan ederlerdi onu ya da "alın size beyaz bir buzağı" diye Hindistan'a postalarlardı.
Bico öldükten birkaç gün sonra Yahya Efendi Camii'ndeydik Neslihan'la. Orada, mezarlar arasında dünyanın kedisi var. Atılmış. Garip. Arada bir yaptığımız gibi, kuru mama götürmüştük. Yağmur altında koşarak geldiler, mamalara saldırdılar.
Bir de baktık, ufacık bir yavru. Olsa olsa üç aylık. Beyaz. Sarı, siyah lekeleri var. Mamaya gitmedi. Ayaklarımıza sürünmeye başladı. Neslihan onu kucağına alır almaz da başladı yanaklarını öpüp mırlamaya.
"Ben bunu alıyorum," dedi Neslihan.
Aldık da.
Eve gelinceye kadar mırıltısını sürdürdü yavru. Evde kucağımızdan inmedi. Bizi öptü. Pati pati yaptı. "Ben mama değil, sizi istiyorum," diyordu sanki. O arada boyuna aksırıyordu.
Neslihan, "Bunun adı da Bico olsun," dedi.
Veteriner dostumuz Ali Erkan'ı aradık hemen. "Getirin, parazit aşısı yapalım," dedi.
Götürdük. Aşısı yapıldı. "Bu fena halde nezle olmuş," dedi Ali Bey. Ustalığıyla onun da çaresine baktı.
Bu arada, bilmediğimiz bir şey öğrendik. Üç renkli kediler, dünyanın neresinde olursa olsun, dişiymiş.
Aksırığı tıksırığı kısa sürede geçti. Tuvaleti, kumunu hemen öğrendi. Neslihan'ın kedicesini pek sökemedi önceleri. "Pati pati yap, titana yap, didini dit, çitini çit" ne anlama geliyor, çıkaramadı. Ama nereye gitsek peşimizden geldi. Yattığımızda yatağa atladı, bize öpücükler verdi, kimbilir kaç desibellik mırıltılar yaydı. Odayı talan etti.
"Tıpkı Bico," dedim.
"Değil," dedi Neslihan. "Bu Biconun kendisi. Bico geri geldi."
Evet, galiba Bico geri gelmişti.
Ölümlerle başlayan bir yaz sona erdi.
Ali Püsküllüoğlu'nu Fethi Naci, Suna Pekuysal, Hadi Çaman, Bahri Beyat, Orhan Günşiray, Arslan Kaynardağ, Ahmet Sezgin, Avni Anıl, İlhan Berk, Metin And izledi.
Güz de ölümlerle girdi Güneydoğu'da.
Ne edeyim, şu anda oturup kedileri yazmak geliyor içimden.
Bağışlayın.
Başa döneyim... Ulusça kedisever olmadığımız kesin. İnsansever bile değiliz, nerede kedisever olacağız...
En kedisever ulus hangisiymiş, biliyor musunuz? Ben yeni öğrendim. Japonlarmış. Kedinin uğur getirdiğine, mutluluk getirdiğine inanırlarmış. Japon Budistleri ölen kedileri öteki dünyaya törenlerle yolcu ederlermiş.
Tokyo'da kedilere adanmış bir tapınak bile varmış. Kedi resimleriyle, heykelleriyle, rölyefleriyle dolu tapınakta rahipler "göçmüş kediler" için her gün dua ederlermiş.
Ey Bilge Karasu ... Yoksa sen de Japon muydun?