kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
4 Ekim 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat

Kesin dönüş yapan bir Almancı gibi!

OLKAN ÖZYURT
02.10.2008
Almanya'da doğup büyüyen Fahriye Evcen'in, kafasındaki Türkiye ile yaşadığı Türkiye arasında farklar var. Bir taraftan 'işini' yapmak isterken diğer taraftan da bu algı farklılığını halletmeye çalışıyor. Evcen "Her ne kadar benim gözüme 'ünlü olma hali sokulsa da' ben bu çember içerisinde kendimi görmüyorum. Tamamen işime odaklanıyorum," diyor..
Malum, son dönemin 'güzel' oyuncularından Fahriye Evcen'i algılamakta zorlanıyoruz. Sanki Beyza'nın Kadınları filminin şizofren karakteri. İnsanları kategorize ederek algılama hastalığının bir sonucu mu bilinmez ama ortada çeşit çeşit Fahriye Evcen algısı var. Memleketin dizi müptelaları onu Yaprak Dökümü'nün hata yapsa bile ayakları üzerinde durmaya çalışan Necla'sı olarak tanıyor.

*FAHRİYE EVCEN FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ...

İçindeki kim kiminle merakını dizginleyemeyenlerse onu Özcan Deniz'in sevgilisi olarak biliyor. Sadece güzellikle ilgilenenlerin Fahriye Evcen algısı pek fena: Yerli Monica Bellucci.
Ya başarı öykülerini sevenler... Onlar da Evcen'i yapımcıların dikkatini çekmeyi başaran 'güzel bir yüz' olarak görüyor.
24 Ekim'de vizyona girecek, Murat Şeker'in yönettiği Aşk Tutulması filmi vesilesiyle bir araya geldiğimizde, o beyazcama ya da magazin sayfalarına yansıyan algıları bir kenara bırakıp kategorize etmeden Evcen'in kendi öyküsünü dinleyelim, onun cephesinden işler nasıl gözüküyor öğrenelim istedik. Daha önce Aşk Tutulması'nın setinden olan tanışıklığımız, açıkçası ortaya bir güven probleminin çıkmasını engelledi. Hatta, genel olarak basına karşı olan mesafeli tavrını bir yana bırakıp bize daha sıcak davrandığını söyleyebiliriz.
Daha 20'lerinin başında bir kadın. Almanya'da doğup büyüdüğünü biliyoruz, ama nasıl bir çocukluk geçirdi? "Solingen'de doğup büyüdüm," diyerek giriyor söze "Solingen, kasaba şehir arası bir yerdir. Öyleki bir bar bile yoktu. Almanya'nın taşrası. Herkes birbirini tanırdı. Ayrıca orada fazla da Türk yoktu. Hatta ilkokulda sınıftaki tek Türk bendim. Düsseldorf'da üniversiteye gidene kadar hep bu çevrede yaşadım. Üniversiteye kadar sade bir hayatım oldu." Fakat bu 'sade' geçen yıllarda başlıyor oyunculuğa merakı. Lisede iki yıl tiyatro eğitimi almış. Ama Alman eğitim sisteminin kendini keşfetmesinde önemli katkıları olduğunu söylüyor. "İlkokuldan başlayarak sanatın bütün dalları çocuklara tanıtılır. Bale, tiyatro, müzik, sinema... Kimin hangi dala eğilimi varsa o alana yönlendirilir. Bu yüzden daha ilkokulda tiyatro yapmaya başladım, tabii çok bilerek olmasa da.
Ama yoğun olarak lisede ilgilenmeye başladım. Solingen Şehir Tiyatrosu'nda oyunlar sahneliyorduk. Bu deneyim sayesinde tiyatroyu tanıdım." Evcen, tiyatroyu tanısa da üniversite çağına gelince sosyoloji okumaya karar veriyor. Aslında bu şaşırtıcı bir durum.
Hani bu kadar tiyatroyla ilgilenmişken sosyolojiye meyletmek pek de anlamlı gelmiyor. Fakat Evcen bir sürpriz daha yapıyor ve tiyatroyla eş zamanlı olarak sosyoloji, psikoloji ve felsefe gibi alanlarla da ilgilendiğini söylüyor.
Zaten üniversiteye girme aşamasında zor bir karar vermiş. "Çünkü," diyor "Almanya'da çok az konservatuar var.
Dolayısıyla bu konservatuarlara girmek zor. Gitmek istedim fakat sınavı kazanamayacağım düşünüp, sosyoloji okumaya karar verdim, bir yıl okudum." Sonrası bildik hikâye. Evcen Türkiye'ye tatile gelir ve seyirci olarak katıldığı bir programda keşfedilir.
Akabinde oyuncu olması için gelen tekliflere 'Evet' diyerek kendini setlerde bulur. Tabii bu durum onu mutlu etmiş. Evcen "Bir şeyi bu kadar isteyip bir ülkede yapamazken başka bir ülkeye gelip, ilk etapta çok çaba harcamadan oyuncu olunca, 'Olacağı varmış oldu,' dedim kendi kendime," diyor.
Aslında dizi çekimleri sürerken ve ufak ufak dikkatleri üzerine çekerken Evcen'in Türkiye'ye yerleşme niyeti çok da yokmuş. Oynadığı diziler bitince Almanya'ya gitmeyi düşünüyormuş, 'Hani sosyoloji eğitimimi tamamlayayım,' diye. Fakat reytingler pek buna izin vermiyor. Sonuç olarak o üç yıldır Türkiye'de ve artık burada yaşama kararı almış.


HOLLYWOOD USULÜ BİR İŞ
TANIMI Ama bu üç yılın kolay geçtiği de söylenemez. Ailesi Almanya'ya Samsun'dan göç ettiği için, çocukken Almanya - Türkiye hattında geçen arabalı yolculuklara o da çıkmış. Fakat hep anne ve babasının memleketine gittiğini düşünürmüş. Gün gelip Türkiye'de yaşamaya başlayınca epey zorluk çekmiş. Malum bu zorluğun arkasında ülkeler arası 'mentalite' farkı ve biraz da Fatih Akın sendromu var.
"Evde Türk gibi yaşasak da dışarıda Alman gibiydik. Sonuç olarak biz iki kültür arasında yaşıyoruz. Mesela dışarıdan Almanlar soğuk gözükebilir.
Ama bence bu biraz yanlış anlaşılıyor.
Bir şey olduğu zaman tavırları nettir.
Bu netlik bende de var. Fakat Türkiye'de durum biraz farklı. İnsan ilişkileri daha katmanlı. Birisiyle konuşurken sizinle ilgili ne düşünüyor anlamıyorsunuz. Bu kafamı epey karıştırdı ve zorlandım buradaki yapıyı anlamakta." Tabii Almanya'da 'taşrada' büyüyüp, Türkiye'de 'ünlü biri olarak' yaşamak da kolay değil. Ama Evcen 'ünlü' olunca hayatında pek de bir şey değişmediğini söylüyor. "Her ne kadar benim gözüme 'ünlü olma hali sokulsa da' ben bu çember içerisinde görmüyorum.
Tamamen işime odaklanıyorum," İş tanımı biraz Hollywood oyuncularına benziyor. "İşin özüne baktığımız zaman, insanların boş zamanlarını hoşça, eğlenceli geçirmesi için birtakım film ve diziler yaptığımız anlaşılır herhalde." Ama bu işleri yapınca istemeseniz de şöhret oluyorsunuz işte! Ancak Evcen şöhretle yaşamayı tercih etmediğini söylüyor. Yine bilimsel kitaplar okumayı sürdürüyormuş, çekimlerden fırsat bulunca biletini alıp sinemanın yolunu tutmayı devam ediyormuş.


ORTA YOLU BULMAYI BİLMİYORUZ
Peki sosyoloji okuyan ve hobi düzeyinde olsa da bu alanla ilgilenen Evcen'in gözünden Tükiye nasıl gözüküyor? Eee ne de olsa yerleşik bir demokrasi kültürü olan Almanya'da yetişmiş bir insan. Evcen "Türkiye muhteşem bir yer," diye söze giriyor. Acaba bir şey mi kaçırdık diye düşünürken bu muhteşem tanımını biraz açıyor. Meğer farklılıkların bir arada olabilme durumuna vurgu yapıyormuş. Ama pek ikna edici değil. O da anlıyor ve şüpheci bakışlarımız karşısında Türkiye'yi yeterince tanımadığını da kabul ediyor. 'Samsunlu olması' dolayısıyla biraz Karadeniz bölgesine aşinalığı var.
Tatiller sayesinde de Ege kıyılarını biliyor, henüz Anadolu'yu ya da Doğu'yu görmemiş. "Çok merak ediyorum ve fırsat buldukça gezeceğim," diyerek açığını kapatacağını söylüyor.
Hal böyle olsa da Fahriye Evcen Türkiye'nin kimi kodlarını çözmüş.
Mesela söz politikadan açılınca politikacılar arasında uzlaşma kültürü olmadığını, herkesin her koşulda kendini haklı gördüğünü fark etmiş.
Evcen "Orta yolu bulmayı bilmiyoruz.
Politikacılar, politikacılarla mücadele ediyor, halkla bağ kurmuyorlar. Ayrıca herkes politikayla çok ilgileniyor gözüküyor. Ama bu ilgi biraz lafta kalıyor," diyor.
İşin aslı Türkiye'ye dönüş yapan Almancılar gibi Fahriye Evcen.
Kafasındaki Türkiye ile yaşadığı Türkiye arasında farklar var. Bir taraftan 'işini' yapmak isterken diğer taraftan da bu algı farklılığını halletmeye çalışıyor. Ama bu esnada sosyolojinin ona ne kadar faydası olur, onu bilemiyoruz. Fakat Evcen'in bir 'sosyolog' gözüyle bakamadığını söylemek de hiç zor değil.
Haberin fotoğrafları