kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Güzel ve manik depresif ülkem mucizeleri sever

Metin SEVER
Sizce Hrant Dink'in katillerinden Yasin Hayal'in, Nobel almış Orhan Pamuk'a "Akıllı ol," demesiyle, mucize müptelalığı arasında bir bağ yok mu? Milli Takım yarı finale çıkınca ise laikleriyle, dindarıyla mucize konusunda birleşiverdik. Ama mucizenin tetikleyicisi konusunda yine bölündük..
Avrupa Futbol Şampiyonası bizim için bitti. Coşkuda tavan yaptık. Bazen son saniye gollerine, mucizelere sığındık. 'Tanrı Türkçe konuştu' ve kazandık. Bazen Almanya maçındaki gibi yalnız inanmakla yetinmedik, aklımızı kullandık, çok çalıştık, çok istedik, modern futbolun gereklerini yerine getirdik. Yenilsek de, kişilikli bir top oynadık. Sonuç olarak, her şey cillop gibi, hatta aliyyüâlâ ve dahi ra'na. (En üstün ve en güzel.) Hal ve gidiş böyle olunca, biz de medyadaki genel teamüle uyarak, çocukları alınlarından öpüp, futbol faslına bir nokta koyalım. Lakin, bu başarının izahında hem Batılı spor adamları hem de biz oldukça zorlandık. Genel olarak mucizede karar kıldık. İşin emeği ilgilendiren kısmına şapka çıkardıktan sonra, mucizenin perde arkası üstüne biraz top çevirelim. Aliyyüâlâ ve dahi ra'na deyimini boşuna kullanmadık; mucizeler âlemine uygun bir girizgâh yapalım, metafizik âlemin ruhunda bizim de payımız olsun!

'TÜRK DELİLİĞİ'

Edip Cansever, o ünlü şiirinde "Ah güzel Ahmet abim benim/insan yaşadığı yere benzer" der ya... İşte bu Avrupa Şampiyonası'ndaki saha içi ve saha dışı halimiz, öyle bir Türkiye fotoğrafı verdi ki, ince kesilmiş kaşar peyniri mübarek. Şöyle eline alıp bakınca tüm milli hasletlerimiz göz önünde. Kazandığımız maçlarda, yumurta kapıya gelmeden hareket etmeme, her şeyi son dakikaya bırakma gibi karakteristik davranışlarımızı sergileyerek, mucizeleri çağırdık. Sağ olsun, o da bizi kırmadı ve geldi. Bir tek yeşil sarıklı evliyaların sahaya girip, rakip oyuncuların ellerini kollarını bağlamadığı kaldı. Bu anlaşılamama hali rakip hocaların ruh sağlığını bozdu. Bakın Hırvat takımının hocası Slaven Bilic, neler söylüyor: "Türk Milli Takımı'nın son üç maçını da seyrettim. Fakat hâlâ hangi taktikle oynadığını bilemiyorum. Hangi futbolcu nerede oynuyor, hangi strateji takip ediliyor, teknik heyetimiz tarafından çözemediğimiz bir şey..." İspanyollar işin içinden çıkamadı, 'Türk deliliği' diye başlık attı. Hadi Hırvat hoca yenilmiş olmanın sıkıntısıyla böyle konuştu. Ama yaşananları normal kabul etmek gerçekten zor. Almanya maçından önce üç maç yaptık, toplam 409 dakika oynadık. Ancak, bu sürenin sadece sekiz dakikasını galip sürdürebildik. Yani dört maçtan üçünü kazanırken, oynadığımız sürenin sadece yüzde 2'sinde öndeydik. Ve bu üç maçta da son saniyelerde kefeni yırttık. Normal bir durumdan söz edebilir miyiz? Zaten her şeyin normal olduğu yerde mucizenin işi ne?

MUCİZE HANIM!
Biz toplum olarak bu Mucize Hanım'ı zaten çok severiz. Bir düşkünlüğümüz vardır. Çünkü hiçbir şeyimiz normal değil. Dışarıdan bakınca, benim güzel ve manik depresif ülkem, "Ben mucizenin kendisiyim bayım," diye bağırıyor. Yalnız bu mucize müptelalığının, afyon müptelalığından da kötü bir yanı var. Yani madalyonun öbür yüzü. Yani bıldır yediğin hurmalar gelir kıçın tırmalar hikâyesi. Viyana'da ve Basel'de yaşadıklarımız mucizenin iyi tarafı, sevimli yüzü olmasına rağmen saha içi ve saha dışı hallerimizden ortaya çıkan fotoğrafta, milli hasletlerimizin tamamını görmek mümkün: Disiplin eksikliği, sürekliliği sağlayamama, kurumlaşamama, birey olamama, toplumsal kimliğimizin ezilmiş ve horlanmışlığı. Bireysel yırtma çabası. Sevinçleri de üzüntüleri de abartarak yaşama alışkanlığı. Say say bitmez. Futbol takımı zafer kazandıktan sonra sevinç zayiatı veren kaç toplum var? Silahla kutlama yapan benim bildiğim bir Irak kaldı. "Fazla gürültü yaptınız," diyen bir insanı döverek öldürme hangi akılla izah edilebilir? Zaferin tadını çıkarırken bile hesaplaşma yapıyoruz, seviniyorum derken adam öldürüyoruz.

KATİLDEN UYARI
Hadi gelin siyasi hayatımıza bakalım. Burası da bir türlü 'normalleştiremediklerimizden'. Darbelerin üstünden TIR gibi geçtiği bir siyasi tarih bu. Kendisini bu vatanın gerçek sahibi gören askerler, askerlerin gözündeki makul ve makul olmayan vatandaşlar. Şemdinli iddianamesinin iyi çocukları, e-muhtıralar, y-darbeler. Uzatmaya kalksan buradan Van'a yol olur. Sizce Hrant Dink'in katillerinden Yasin Hayal'in, Nobel almış Orhan Pamuk'a "Akıllı ol," demesiyle bu mucize müptelalığı arasında bir bağ yok mu? Bence var. Mucizenin kod adımız olması gibi ancak bu topraklarda hayatında iki kitap okumamış adam Nobel almış yazarı "Akıllı ol," diye uyarabilir ve sırtı devlet tarafından sıvazlanır. Şaka gibi, ama kötü bir şaka. "Akıl akıl gel şeyime takıl," tekerlemesi bize ait. Feylesofa deli muamelesi yaparsan, felsefe geleneğin tabii ki olmaz. Hal böyle olunca da akıl 'hayal' olur. Birileri de peşinden 'yasin' okur. Benim güzel ve manik depresif ülkemde Şu Çılgın Türkler isimli kitap satış rekorları kırdı. Nasıl kırmasın. Çılgınlığın sonu yok! Milli Takım kazanınca laikleriyle, dindarıyla mucize konusunda birleşiverdik. Ama mucizenin tetikleyicisi konusunda yine bölündük. Birileri "Allah yardım etti," derken, diğerleri hemen Atatürk'ün ipine sarıldı. "Yedek kulübesinde Atatürk posteri vardı. Oyuncular ona bakarak motive oldu," diye yazanlar çıktı. Daha ne olsun! Başarısızlıklarını, kötülüklerini irrasyonalite ile kapatan bir toplum olduk. Fatih Terim'in oyunculara sınırsız güven ve inanç aşısı yaptığından dem vuruluyor. Bir an önce akıl ve demokrasi aşısı bulamazsak, işimiz gerçekten Allah'a kalacak gibi görünüyor.
Haberin fotoğrafları