kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Haziran 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ÖMER TAŞPINAR

İran-İsrail-ABD cephesi gergin

Beyrut

Ortadoğu'dan bir yandan iyi öte yandan kötü haberler geliyor. İyi haberler daha çok Arap-İsrail cephesinde. Artan gerginlik ise İran-İsrail hattında. Bu iki durum arasındaki ilişki de ayrıca son derece önemli.
Önce Arap-İsrail cephesindeki olumlu gelişmelere bir göz atalım. Bilindiği üzere İsrail için Arap cephesinde hep üç büyük tehdit vardır: Filistin'de Hamas, Lübnan'da Hizbullah ve Suriye'de Esad rejimi. Son iki aydır bu üç tehdit odağıyla Tel Aviv arasında diyalog ve ateşkes çalışmaları devam ediyor. Suriyeİsrail diyaloğunun dolaylı şekilde Türkiye üzerinden yürüdüğü hepimizin malumu. Mısır'ın yaklaşık iki aydır sürdürdüğü arabuluculuk da nihayet geçen hafta sonuç verdi: İsrail hükümetiyle Hamas yönetimi arasında ateşkes sağlandı . Bu durum İsrail'in Filistin cephesini bir nebze olsun rahatlattı. Lübnan'da ise Arap ligi ve Katar sayesinde zar zor istikrar sağlandı. Hizbullah şimdilik hükümetin içinde. Bütün bu gelişmeler işin "iyi haberler" cephesi.

ABD yeşil ışık yakar mı?
Ancak bir de geçen hafta ortaya çıkan bir haber var ki bu olumlu tabloyu hemen karartıyor. New York Times'ın ortaya çıkardığı ve Bush yönetiminin de hemen konfirme ettiği habere göre İsrail hava kuvvetleri İran'ın nükleer tesislerini vurmaya yönelik tatbikatlar yapmaya başladı.
Bu zamanlama Arap-İsrail cephesiyle İran-İsrail cephesi arasındaki bağlantıyı da hemen gözler önüne seriyor. Zira Arap cephesinde biraz rahatlayan İsrail hiç vakit kaybetmeden asıl büyük tehdit olarak gördüğü İran üzerine odaklanmaya başladı. Hatta bir adım ileri giderek İsrail'in Arap cephesiyle barış arayışının arkasında yatan temel nedenin kendisine daha rahat bir stratejik hareket alanı sağlayıp, gerekirse İran'a daha rahat saldırabilmek olduğunu bile iddia edebiliriz.
İşte bu nedenle çok riskli potansiyel bir İsrail-İran çatışması dönemine giriyoruz. Böyle bir ortamda gözler hemen Washington'a dönüyor ve herkesin aklında aynı soru beliriyor: Washington İsrail'e yeşil ışık yakar mı? Bu soru önemli, zira İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurması için ABD tarafından kontrol edilen Irak hava sahasından geçmesi gerekiyor. Yüzlerce sorti gerektirecek böyle bir operasyon için Türkiye'nin kendi hava sahasını İsrail'e açmayacağını varsayıyoruz.

Pentagon'daki soru işaretleri
Washington'da benim edindiğim izlenim şu yönde: en şahin neokonlar bile İsrail'in kendi başına böyle bir operasyona girişmesinden yana değil. Bunun üç temel sebebi var: Birinci neden böylesine riskli bir misyonun zorluğu. Washington'un İsrail'in savaş kapasitesi konusunda ciddi endişeleri var. İsrail'in 2006 yazındaki Lübnan fiyaskosu Pentagon'da ciddi soru işaretleri uyandırdı. Washington'u İsrail'i frenlemeye itecek ikinci neden, İran'ın böyle bir saldırıdan Amerika'yı sorumlu tutacak olması. Zira İran'ın gözünde İsrail ve ABD yapışık ikizler konumunda. Bu nedenle Tahran'ın misillemesi sadece İsrail'e karşı olmayacak. İran'ın öfkesinden Irak'taki 140 bin Amerikan askeri de nasibini alacak . Irak'ta Tahran tarafından kontrol edilen Şii milisler ülkeyi hemen kan gölüne çevirecek güce sahip. Washington'u korkutan üçüncü neden ise tabii ki petrol fiyatlarında yaşanacak olan büyük şok. Zaten 140 dolar seviyesinde giden varil fiyatları olası bir İranİsrail savaşı durumunda kısa zamanda 200-250 dolar seviyesine gelecektir. Seçim yılında olan ve McCain'in kazanması için uğraşan Beyaz Saray nezdinde böyle bir ekonomik kriz, seçimleri Obama'ya hediye etmek anlamına gelecektir.
İşte bütün bu nedenlerle Washington İsrail'e yeşil ışık yakmak niyetinde değil. Ancak İran İsrail'i bariz şekilde provoke ederse hesaplar değişebilir. Peki Tahran böyle bir kışkırtma içine girer mi? Ve de o zaman ABD işi İsrail'e bırakmak yerine kendisi İran'ı vurmaya kalkar ? Bu zor soruları da izninizle bir dahaki yazıda ele alalım.
Not: Türkiye'nin futbol zaferi Lübnan halkını coşturdu. Bu durum galiba "stratejik derinliğimizin" sadece dış politika ile sınırlı olmadığını açıkca gösteriyor(!)