kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Nasuh MAHRUKİ (AKUT Kurucu Başkanı ve üyesi)

İstanbul'u kurtarmaya, Anadolu'dan başlamalıyız

"Depreme hazır olmak, içinde bulunduğunuz bina hazır değilse, yani depreme dayanıklı inşa edilmediyse hiçbir anlamı olmayan bir cümle. Çünkü depreme ve depremin yıkıcı etkisine ancak binalar hazır olabilir. İnsanlar depremin yaratacağı korkuya ve acıya, geçmiş deneyimlerine dayanarak psikolojik olarak hazırlıklı olabilirler ve sonrasında yapılması gerekeni o şartların elverdiği ölçüde yerine getirebilirler, tabii ki buna ne kadar hazırlık denilebilirse. Depreme hazırlıklı olmaktan anladığım, depremde meydana gelebilecek yapısal olmayan hasarlara karşı hazırlıklı olmak, ki çoğumuz eşyalarımızı sabitleyerek, tesisatlarımızda gerekli önlemleri alarak, ev deprem planı yaparak ve benzeri ev içi önlemlerle depreme hazırlanmaya çalışıyoruz zaten. Ancak bunların bir anlamı olabilmesi için oturduğumuz binanın taşıyıcı yapılarında yıkıcı bir hasar oluşmaması, yani binamızın yıkılmaması gerekiyor. Aksi takdirde hazırlıklarınızın bir anlamı olmayacaktır. Depreme hazır olmak demekten; yaşadığınız binanın deprem yönetmeliklerine uygun olarak depreme dayanıklı olacak şekilde inşa edilmiş olmasını ve sizin de, ev içinde bulunan ve deprem sırasında sağa sola fırlayarak evde bulunanlara zarar verebilecek eşyaları sabitlemiş olmanızı, tesisatlarda ve pencerelerde gerekli önlemleri almış olmanızı, tüm ev halkını kapsayacak şekilde bir deprem planı yapmış olmanızı ve tabii ki ilk yardım ve temel yangın müdahalesi gibi konularda kendinizi yetiştirmiş olduğunuzu anlıyorum. Büyükbabamın yaptırdığı sağlam bir evde yaşadığımı düşünüyorum, bu nedenle bu konunun en önemli zorluğuyla ilgili bir çekincem yok. Diğer konularda da birtakım hazırlıklarım var. İstanbul için söylenen afet senaryoları bilim insanları tarafından bile farklı şekillerde dile getirilmekte ve bu durum zaten iyice endişeli İstanbul halkını daha da tedirgin etmekte. Bu konuda bilimsel bir uzmanlığımız olmadığı için bu konularda yorum yapmamaya özen gösteriyoruz. Ancak ortada ciddiye alınması gereken bir tehlike olduğu da tartışılmaz.

RESMİ KURUMLAR YETERSİZ
Resmi kurumların bu konudaki çabalarını, özelikle Dünya Bankası'ndan alınan kredilerle yapılanlar ve TOKİ projelerini iyi niyetli ve başarılı olmakla birlikte yetersiz buluyorum. 1999 Gölcük depreminden sonra yüzde 70'inin kaçak olduğu söylenen, birçoğunun da ekonomik kullanım ömrünün zaten bittiği İstanbul'un mevcut yapı stoklarına neler yapılabileceğine odaklanmak yerine, her kurumda çok sayıda arama kurtarma ekibi oluşumuna gidilmesini ve önemli kaynakların bu yönde kullanılmasının çok doğru olmadığını düşünüyorum. Doğru bir afet planlamasının en önemli safhası olan afet öncesinde alınması gereken önlemler ve hazırlıklardan oluşan risk yönetimi yerine, ancak afet sonrasında yapılabilecekler olan müdahale ve iyileştirme çalışmalarından oluşan kriz yönetimine dönük hazırlıklara daha fazla ağırlık verilmesinin kaynakların verimsiz kullanılması anlamına geldiğini düşünüyorum. İstanbul'un afete dayanıklı hale getirilmesi için yılda 400 bin kişiye varan kontrolsüz göçün ve buna bağlı olarak kontrol edilemeyen plansız kentleşmenin ve kaçak yapılaşmanın mutlaka durdurulmasının, hatta Anadolu'da alınacak uygun önlemler ve doğru yatırımlarla büyük şehirlere yaşanan göçün artık tersine çevrilmesinin en önemli konu olduğunu düşünüyorum. Giderek artan nüfus sadece deprem konusunda değil, asayiş, güvenlik, trafik, kirlilik, yaşam kalitesi, toplumsal huzur gibi başka pek çok konuda da büyük sıkıntılara yol açıyor. Bence Türkiye'nin kalbi olan İstanbul'un nüfusunun azaltılması ve bu dünya güzeli tarihi şehrin bir finans, kültür ve turizm kentine dönüştürülmesi gerekiyor. Bunu başarmak mutlaka yıllar alacaktır ama bir yerden başlamak zorundayız. İstanbul'un afete dayanıklı modern bir kent haline dönüştürülebilmesi için, çalışmalara Anadolu'dan başlanması gerektiğini düşünüyorum. Anadolu'da yaratılacak iş ve istihdam olanakları sadece İstanbul'un değil diğer büyük şehirlerimizin de karşı karşıya olduğu kontrolsüz göç ve plansız kentleşmeye karşı etkili bir önlem olacaktır. Büyük bir coğrafyaya sahip bir ülkede yaşadığımız halde, geçmiş politikalar, muhtemelen oy avcılığı nedeniyle hep şehirlere göçü özendirecek şekilde kurgulanmış. Bugün bunun sıkıntılarını yaşıyoruz büyük şehirlerde, bu politikanın artık değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün ülkedeki her beş kişiden biri İstanbul'da alt alta üst üste yaşamaya çalışıyor. İki deniz arasında dar bir alana sıkışmış İstanbul 13 - 14 milyon insanı barındırırken ne afete dayanıklı bir şehir yapılabilir ne de bu şehirde yaşam çoğunluk için güvenli, kaliteli ve huzurlu olabilir."