kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Mayıs 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Hastane odasında olması gerekirken o soluğu sokaklarda aldı. Boğazında mikrofonla asla yaşayamayacağını söylüyor ama mikrofonu elinden düşürmüyor.

Fısıldayan haberci: Savaş Ay

Esra TÜZÜN
03.05.2008
Biri Savaş Ay'ı ikna etsin. Boğazının delinmesi ve mikrofonla konuşmak ona kabus gibi geldiği için tedaviyi kabul etmiyor. Şu sıralar hastane odasında tedavisini yaptırması gerekirken o, fısıldayarak haber peşinde koşuyor. Doktorlar 'acil ameliyat' derken o otla, meyveyle, sebzeyle tedavi oluyor..
Savaş Ay herkesin, hepimizin ağabeyi... Artık sesi çıkmıyor... Ciddi hasta aslında. Sevmediğimiz 'kanser' kelimesi onun da hayatında. Tedavi olması gerekli ama bir türlü ikna olmuyor... Bu röportajı, o 1 Mayıs'a hazırlanırken, elinde gaz maskesiyle gazete içinde koştururken yaptık. Elinde fotoğraf makinesi, aslında hastalığını reddediyor. Boğazının delinmesi, sonra mikrofonla konuşması riskini asla kabullenmiyor. "Tamamlayıcı tıp kullanıyorum," diyor; otlarla, meyveyle, sebzeyle besleniyor o kadar. Doktorlar da arkadaşları da ona söz dinletemiyor. Dünyanın belki de tek 'fısıldayan habercisi' olarak zar zor çıkan sesiyle hâlâ haber peşinde. Bu röportajı "Belki biri çıkar da onu tedaviye ikna eder," diye dua ederek yazıyorum...

- Neden fısıldayarak röportajlar yapıyorsunuz?
- Çünkü artık sesim çıkmıyor.

- Neden?
- Çünkü 10 yıl önce gırtlak kanseri teşhisi kondu. Ameliyat oldum, radyoterapi gördüm, tedavi işe yaradı. İki yıl sigarayı bıraktım. Sonra şımardım, unuttum, stres filan derken bugünlere geldim. Hastalık tekrarladı.

- Hastalığın tekrar yakanıza yapıştığını gördüğünüzde neler hissettiniz?
- Bu defa biraz yalnız hissettim kendimi, kiminle konuşacağımı, ne yapacağımı bilemedim.

- Hastalığın yeniden hortladığını nasıl anladınız?
- Sesim gidene kadar anlamadım, sesim hiç çıkmaz hale geldiğinde bile anlamamak için direndim. Ali Kırca, Show TV'ye transfer olduğunda haberin başına benim öğrencim, kardeşim Yaşar Gürsoy geldi. Koşturmak istiyorum, o biraz farkında gibi, beni durdurmaya çalışıyor. Yılbaşını Diyarbakır'da izleyeyim dedim. 3 Ocak'ta da döneceğim. Bütün gün koşturduk. Tam akşamüstü "Bir saat uzanayım," dedim, patlama oldu. Otelin camından baktık, göz gözü görmüyor. Her yer duman içinde. Olayın içindeyiz. Dumandan boğazım yandı, o sırada ambulans geliyor, kapısı açık, içinde su var gördüm. Aldım kafama diktim, saf alkolmüş. Yandım, doktorlar beni ambulansa bindirmeye çalışıyor. Direniyorum, oksijen maskesi takmışlar ben hâlâ ambulansın içinden çekim yapıyorum. Ses o an gitti, ama ben hâlâ atv haberi arıyorum, olanları anlatacağım. Ama ses çıkmıyor, ben farkında değilim, telefona çıkan bana "Kontörün bitecek, arama sapık," diye telefonu kapatıyor. Kim olduğumu bile anlatamıyorum. Ben hâlâ sesimin çıkmadığının farkında değilim. Dumandan, koşturmadan, en fazla içtiğim saf alkolden sanıyorum. Ses çıkmıyor ama "Canlı yayına çıkacağım," diye tutturuyorum. Hemen bir görgü tanığı buldum. Onu konuşturdum. Zannediyorum ki geçecek.

- Bu biraz delilik değil mi, insanın kendini bu kadar hor kullanması doğru mu?
- Ben haber ortamında kendime hakim olamıyorum, Robocop gibi bir şey oluyorum. Ben, ben olmaktan çıkıyorum. Her şeyi unutuyorum. Bu yaptıklarıma bakınca bana da tuhaf geliyor. Neyse, İstanbul'a gidince doktorda aldım soluğu. Zaten o sırada hiç sesim çıkmamaya başladı. Sonra pek çok doktor gezdim. Bu ses kısıklığı, bildiğimiz nedenlerden değilmiş. Tümör, nefes boruma kadar yaslanmış, baskı yapıyormuş. Ben küçük bir pipetten nefes alır gibiymişim, ona karşın durmadan koşturuyorum. "Biyopsi alınması lazım, etrafının temizlenmesi lazım," dediler. En sonunda, "Sesini de kurtararız," dediklerinde ikna oldum. Doktor beni ameliyathaneye götürüyor, ben elimde kamera hâlâ çekim yapıyorum. Çıkınca konuşacağım zannediyorum. İki saat sonra ameliyattan çıktığımda bir baktım, mevcut sesim de gitti. Doktor bana "Hiç merak etme," demişti. Bundan hiç bahsetmemişti. "Ne oluyor?" diyorum, bana geçici olduğunu söylüyor.

- Geçti mi?
- Geçmedi, iki aydır böyle...

- Doktora gidip 'Neden?' diye sormadınız mı?
- Sormadım, ameliyattan sonra bir daha görmedim çünkü görürsem kötü şeyler olabilir.

- Şimdi doktorlar ne öneriyor?
- Boğazımı delmeyi öneriyorlar, elime mikrofon verip öyle konuşmamı öneriyorlar. Böyle bir yaşamı kabul edemem. Bu bana çok ağır geliyor.

- Böyle yaşayan birçok insan var, kamuoyu önünde olanlar var, Refik Baydur yıllardır bu durumda...
- Onunla da görüştüm zaten. Refik Baydur çok tatlı biri. Bana yaşadıklarını anlattı, ameliyatı tavsiye etti ama ben kendimi ikna edemedim. Ameliyatın sonrası çok meşakkatli, bir yığın enfeksiyon riski var, aylarca uzak kalmam gerekecek, steril yaşamam gerekecek... Ben yapamam, ben sokaklarda olmalıyım, halkla iç içe olmalıyım, öyle kendimi kenara çekemem. Bu bana çok ağır gelir.
Haberin fotoğrafları