kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Mayıs 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Müjdat Gezen, Savaş Dinçel Sahnesi'nde hayranlarıyla objektifimize poz verdi.

Hayatta yamuk olan şeylere tahammül edemem

04.04.2008
Yılların deneyimli oyuncusu Müjdat Gezen, Patlıcan'ın şanslı üyelerine tiyatro sanatına bakışını anlattı ve gençlere tavsiyelerde bulundu..
İLİŞKİLİ HABERLER
Hayatta yamuk olan şeylere tahammül edemem
- Melisa: Tiyatro sanatçısının toplumsal misyonu nedir?
- Tiyatro sanatçısının öyle bir misyonu olmaz. Tiyatro sonuçta bir meslektir, herkes kendine bir meslek seçerken, tiyatrocu da kendine bunu seçmiştir. Dolayısıyla bir avukatın ya da eczacının konumundan farkı yok. İnsanları uyandırma, onları aklı selime çağırma gibi tiyatrocuya misyon yüklemenin anlamı yok bence.

- Taha: 29 Ekim 1943 doğumlusunuz. İlkokuldayken sahneye çıkıtınız. Siz 'Hâlâ eğitimim devam ediyor,' diyorsunuz. Bu durumu açıklar mısınız.?
- İnsan her zaman değişir. Her gün yeni bir hayatla karşılaşırsınız. Değişim yalnızca fizyolojik de değil. Sizinle konuşurken sakallarım biraz daha uzadı ama aynı zamanda bu röportajdan ben de bir şeyler öğrenerek çıkıyorum.

- Taha: Bu gözlemden yola çıkarsak, tiyatro eğitimi almak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
- Ne öğrenmek istediklerine bağlı. Mesela sen ne öğrenmek istersin?

- Taha: Tiyatrocu olmak isteyenlere neler tavsiye edeceğinizi merak ederim.
- Bir kere eğitim alınması ve bunun yanında çok çalışılması gerekir. Tiyatrodan bahsediyorsun, bir tiyatronun var olması için üç şey gerekli: Oyun, oyuncu, seyirci. Birisini çıkarırsanız ortada tiyatro kalmaz. Siz oyuncu olacaksanız, yeteneğiniz de varsa eğitimle birleştirip üzerinize düşeni yapmanız gerekir. İyi bir doktor ya da iyi bir mühendis olmak gibi bir şey bu.

- Ahmet: Müjdat Gezen olmak kolay olmamıştır. Karşınıza fırsatlar mı çıktı?
- Fırsat yoktur. 'Fırsat' diye neyi kastettiğini söyler misin?

- Ahmet: Ben Kahramanmaraş'tan geliyorum ve tiyatro eğitimi almak istiyorum. Benim oradan İstanbul'a gelmem bile mucize. Yani eğitim alma şansım pek yok.
- Hayatının tek sorumlusu sensin. Hayat çifte standart kabul etmez. Edebiyattan 10 aldım, matematikten üç aldım diye bir şey olmaz. İkisini de sen yaptın. Eğer sen tiyatrocu olmak istiyorsan, Kahramanmaraş'tan çıkıp yola koyulursun. Ben yıllarca figüranlık yaptım, sinemada araba ittim. Hiç şikâyetim olmadı. Günün birinde bunun eğitimini de alarak buralara kadar geldim. Ben hâlâ çalışıyorum. Mesela dün gece saat iki de oyun bitti, İstanbul'a döndüm. Bugün, Savaş Dinçel'in doğum günü dolayısıyla yapılacak etkinlikleri düzenledim. Okula gelip derse girdim. Bu yaşta bile sürekli çalışırım yani.

- Melisa: Türkiye'de sanata olan ilginin yoğunlaşmasını neye bağlıyorsunuz?
- 'Sanat' derken oyunculuğu mu kastediyorsun?

- Melisa: Bana göre sanatın olmaması için sorunlar yaşanmaması gerekir.
- Tam tersi ne kadar sorun varsa, o kadar sağlam sanat çıkar ortaya. Özellikle mizah, gücünü toplumsal sorunlardan alır. Bugün Amerikan sinemasının gücü biraz da toplumun yaşadığı sorunu yansıtabilme becerisiyle de ilgili.

- Taha: Günlük hayatta nelere gülüyorsunuz?
- Şu sıra gülemiyorum. Çünkü dişi ağrıyan bir adamı güldürmek zor.

- Ahmet: Türkiye'deki ailelerin çoğu çocuklarına tiyatrocu olmayı tavsiye etmez. Sizin aileniz ise tam tersini yaptı. Ben sanatçı olmak istiyorum ama onlar benim başka bir mesleği icra etmemi istiyorlar. Siz bu konuda neler tavsiye edersiniz?
- Babam bana "Okumayan adamdan tiyatrocu olmaz. Bitir okulunu ben seni tiyatroya götüreceğim," dedi ve sözünü tuttu. İyi ki de öyle yapmış. Konservatuarda okurken Şehir Tiyatroları'nda çalışmaya başladım. Ortaokulu bile bitirmeyen birisinden tiyatrocu olmaz. Bizim buraya üniversite üçüncü sınıfta okuyup, okula devam etmek isteyen biri geldi, benim ona tavsiyem; önce okulunu bitir sonra zaten yetenekliysen yoluna devam edersin şeklinde oldu. 16-17 yaşında pırlanta bir yetenek geliyor, biz ona burada eğitim veriyoruz ve ortaya başarılı bir oyuncu çıkıyor. Aileler çocuklarının kötü olmasını istemez. Seninki de öyledir ama yine de senin istediğin şey sanatçı olmaksa bunu yapmalısın. Mutlu olmak için kendi mesleğini seçmelisin.

- Ahmet: Aileler öyle düşünmüyor.
- Hayatından sonuçta sen sorumlusun, senin kötü olmanı istemezler o kadar. Topu ailene atmak yerine yapmak istediğin şeyle uğraşman gerekir.

- Melisa: Çoğu sanatçının aksine parlak bir geleceğin nimetlerini yaşamak yerine, yeni öğrenciler yetiştirmeye adadınız kendinizi...
- Ben aslında öyle ideal olsun, misyonumu yerine getiriyim diye düşünmedim. Bir keresinde yetenekli bir öğrencim harç parasını yetiştiremediği için sıkıntıya girmişti, cebimdeki parayı verdim ve o gün bu çocukların bedava okuyabileceği bir yer olması gerektiğinin farkına vardım. Gelecekte herkes benden bahsetsin diye bir derdim de yok. Ben öldükten sonra benden bahsedilmesinin anlamı yok. Ölülerin haberi olmaz.

- Taha: Uzun bir oyunculuk deneyiminiz var. Dönüp geriye baktığınızda 'İyi ki yapmışım' ya da 'Keşke yapmasaydım' dediğiniz bir şey var mı?
- İyi ki yapmışım dediğim çoktur. Keşke yapmasaydım dediklerim de vardır ama iyi ki yapmışım dediklerimin sayısı daha fazladır. Hata insan dair bir şey, hata ikinci kez yapıldığında hatadır.

- Melisa: Türk tiyatrosuna devletin katkısı yeterli mi?
- Ben bu konuyla ilgilenmiyorum. Biliyorsunuz devlet yardımını bilinçli olarak reddetim. Çünkü bağımsız, kendi başıma çalışmayı seviyorum. Bu arada devletin özel tiyatrolara yardım etmesini doğru buluyorum. Ben politik tiyatro yapıyorum ve bunun için de bağımsız olmam gerekiyor.

- Taha: Seyircilerden memnun musunuz?
- Kesinlikle. Eskişehir ve Kütahya'ya gideceğiz, dün gece bin 500 kişiye oyun oynadık. Seyirci bilinçlidir, sizi seçer.

- Ahmet: Teknolojiyle aranız nasıl?
- Çok fena. Bilgisayarı açabiliyorum. Çünkü biz İkinci Dünya Savaşı yıllarında doğmuşuz, evdeki tek radyoya dokunmamız yasaktı. İlk teybi 19 yaşında gördüm.

- Melisa: Montaigne'nin bir sözü var: "Halk o kadar şaşkın ve öyle başı boş bir kılavuzdur ki ne kadar zeki olsak da ona ayak uydurmamız zordur" der. Siz seyircinize mi ayak uyduruyorsunuz?
- Bu sözü beş sene önce Cumhuriyet gazetesinde ki bir yazımda kullanmıştım. Halk başka seyirci başka bir şey. Burada halktan kasıt nitelendirilen belirsiz bir kütle. Seyirci ise sizi seçer, seyredeceği oyunu, görmek istediği oyuncuyu bilir. Dolayısıyla Montaigne'nin sözü seyirci için kullanılacak bir varsayım değil.

- Ahmet: Dizileri seyrediyor musunuz? Çok fazla sayıda dizi var.
-
Evet çok var ama ben açıkçası belgesel seyretmeyi seviyorum. Dizi meraklısı değilim, boks maçı seyrederim.

- Melisa: Parasal kaygılarla yapılan oyunculukları nasıl yorumluyorsunuz?
- Öyle bir şey olduğunu sanmıyorum. Bir örnek verirsen belki daha iyi anlatabilirim.

- Mesleği oyunculuk olmayan ya da oyunculuk eğitimi almayan birisinin oyunculuğundan bahsediyorum.
- Türkan Şoray, Cüneyt Arkın eğitim almadı ki. Tamam sinema için belki çok fazla eğitim gerekmiyor ama Gazenfer Özcan'ı, Nejat Uygur'u mesela Zeki Alasya'yı tiyatroculuk eğitimi almadığı için oyuncudan saymayacak mıyız? Onlar çok özel yetenekler, eğitim gerekli ama her şey de demek değil.

- Ahmet: Sizin batıl inançlarınız ve de Bunaklar Derneği'niz varmış.
- Evden çıkmadan önce ve de sahneye çıkarken dokuz kere tahtaya vururum. Tüm Bun Der yani Tüm Bunaklar Derneği'nin başkanı Ateşböceği Ercan, günde iki defa eşyasını kaybeder, başkanımız derneğe çok uygun bir isim. Derneğin açılış günü bile konuşmaya başlamadan önce 'Benim anahtarımı gören var mı?' diye sormuştu.

- Taha: Bir de simetri saplantınız varmış.
- Okula bir kere dönemin kültür bakanı Fikri Sağlar gelmişti. Fotoğraf da çekilmişti. Fotoğrafa bir baktım ki Fikri Sağlar, kurdela kesiyor ben Sağlar'ın kravatını düzeltmekle uğraşıyorum. Hayatta yamuk olan hiçbir şeyi sevmem. Hem fiziki hem de insani davranış açısından yamuk şeylere tahammül edemem.