kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Roman Polanski 1977 yılındaki dava sırasında medyanın ilgi odağı oldu. Observer gazetesi geçen hafta sonu bu konuya geniş yer ayırdı.

Polanski'nin taciz davası 31 yıl sonra gündemde

Derleyen: Kaya GENÇ
1977 yılında, 13 yaşındaki bir kızla seks yaptığını kabul eden film yönetmeni Roman Polanski, mahkeme önüne çıktı. 50 yıl hapis yatacağı kesin görünüyordu. Fransa'ya kaçan ve bugün hâlâ yakalanma korkusu yaşayan Polanski hakkında yapılan bir belgesel, 31 sene önceki davada Polanski'ye haksızlık edildiğini öne sürüyor..
Sundance Film Festivali'nin bu yılki programında yer alan Roman Polanski: Wanted and Desired (Roman Polanski: Aranan ve Arzulanan Adam) isimli belgesel, 31 yıl öncesinde kalmış bir dosyayı açıyor ve Roman Polanski'nin ABD'ye gitmesini hâlâ imkânsız kılan taciz davasının ayrıntılarını gözler önüne seriyor. 1977 yılında, o günlerde 43 yaşında olan film yönetmeni Polanski, 'reşit olmayan biriyle yasadışı ilişki kurma' suçunu işlediğini kabul etmiş ve cezasını ABD'de hapis yatarak çekmek yerine Fransa'ya kaçıp orada yaşamaya karar vermişti. Sundance'de hâlâ kamuoyunun hafızasında taze duran bu meseleyi şaşırtıcı iddialar ve çok iyi düzenlenmiş arşiv görüntüleriyle gündeme taşıyan Marina Zenovich imzalı belgesel o kadar başarılı oldu ki, filmin hakları için milyon dolarlık teklif yarışları da hemen başladı. En sonunda Miramax'ın eski beyin takımının sahibi olduğu Weinstein Company, belgeselin uluslararası dağıtım haklarını satın aldı. Belgesel bu yılın sonlarında BBC televizyonunda da gösterilecek.

NAZİLERDEN KAÇTI AMA...
Roman Polanski: Wanted and Desired'ın başlığı, yönetmenin en yakın arkadaşlarından prodüktör Andrew Braunsberg'in sevgili dostuna söylediği bir laftan esinlenilerek konulmuş: "Polanski, Fransa'da arzulanan, ABD'de ise aranan biridir." 100'den fazla kişiyle yapılmış söyleşiler üzerine kurulu belgeselde, Polanski olayının ayrıntılarına vakıf pek çok kişi ilk defa konuşuyor. Belgesel, herkesin konu hakkında sahip olduğu bilgileri de sarsacak türden iddialara sahip. Zenovich, gayet ikna edici biçimde Polanski'nin Amerikan adaletinden değil, bilakis adaletsizlikten kaçtığını öne sürüyor. New York Times gazetesinin belgesel hakkında yayımladığı eleştiri yazısında söylendiği gibi: "Polanski, Naziler'in Musevi Soykırımı'nı ve 1969 yılında Charles Mason'ın havarileri tarafından karısı Sharon Tate'in öldürülmesini bir biçimde atlattı. Onun canına okumaya en çok yaklaşan ise, Amerikan hukuk sistemi oldu."

BAZI ÜLKELERE GİDEMİYOR
Yasadışı cinsel ilişkiye girdiği 13 yaşındaki Samantha Geimer, Geimer'ın avukatı ve davaya bakan savcı dahi, yaklaşık 50 yıllık hapis cezasını çekmek yerine Roman Polanski'nin ABD'den kaçmasının mantıklı olduğunu söylemişti. Ne de olsa bu sansasyonel davaya, olayı bilen tüm hukukçuların da üzerinde uzlaştığı gibi, yasalar veya hukuktan çok kendi imajını önemseyen bir yargıç bakıyordu. Geimer'in avukatı olan Larry Silver da: "Polanski'ye karşı öfke beslemiyorum içimde, elbette müvekkilim Samantha'ya yaptığı yanlış ve kabul edilemezdi, ama mahkemede adil yargılanması gerektiği ve adil yargılanmadığı da bir gerçekti," diyordu. Belgeselin Polanski'nin tutuklanma emrinin kaldırılması, bu sayede yönetmenin ABD'ye girişinin serbest olması yönündeki çağrıları yeniden gündeme getireceği kesin gibi. Halen yaşadığı ülke olan Fransa, aynı zamanda doğum yeri de olduğu için Polanski'nin ABD'li yetkililere teslim edilmesi hukuken mümkün değil. Ancak Britanya gibi kimi ülkelerin onu ABD makamlarına teslim etmesinden korktuğundan, Polanski bazı ülkelere hiç gidemiyor. Belgesel, Polanski'nin zengin ve ünlü olduğu için adaletten kaçtığını düşünenleri ise ikna edemeyecek. Zenovich, Polanski'nin yaşadıklarıyla 2003 yılında, yönetmenin The Pianist (Piyanist) filmi Oscar aldığında ilgilenmeye başladığını anlatıyor. O günlerde Geimer ve avukatı, CNN'de Larry King'in programına konuk olmuştu. "Geimer'in avukatı, Polanski'nin ülkeden kaçtığı günün ABD adaleti açısından üzücü bir gün olduğunu söylemişti. Ben de, 'Nasıl yani?' dedim kendi kendime." Zenovich olayı inceledikçe, gerçekte olup bitenleri kimsenin bilmediğini anlamış. Polanski'nin yakın çevresi, önce bu konuda bir belgesel yapılmasına itiraz etmiş. Ama sonra Rosemary's Baby'de rol alan Mia Farrow gibi Polanski'nin kimi yakın dostları, Zenovich'le konuşmayı kabul etmiş. Polanski ise konuşmayı reddetmiş, ancak belgeselde olayın geçtiği yıllarda Clive James ve Russell Harty'le televizyonda yaptığı söyleşilerin kayıtları kullanılmış. Mahkeme süreci başladığında, Chinatown'u henüz tamamlamış olan Polanski, Hollywood'un en başarılı yönetmenlerinden biri olarak görülüyordu. Ancak sanatçı aynı zamanda üzerinde kara bulutların dolaştığı bir figürdü de: Sekiz buçuk aylık hamile karısı Sharon Tate, Charles Manson'ın havarileri tarafından 16 defa bıçaklanarak öldürülmüştü. Aylar boyunca çözülemeyen bu cinayeti izleyen yıllarda Polanski genç kızlarla pek çok kez eğlenirken görüntülendi. İlişkileri başladığında Nastajssja Kinski 15 yaşındaydı. Cinayetten sekiz yıl sonra, 13 yaşında bir kızla cinsel ilişkiye girdiği haberleri çıkınca, yıllar sonraki Michael Jackson ve OJ Simpson davalarına benzer bir medya ilgisi yaşandı. Geimer'in ismi gizleniyor, ama fotoğrafları çarşaf çarşaf basılıyordu. Bugün 45 yaşında olan Gerimer: "Okulda herkes olup biteni biliyordu. Kameralarıyla televizyoncular okula geliyorlardı, sürekli bir şeyler söyleniyor ve yazılıyordu. En kötüsü de kimse bana inanmıyordu." Gazeteler Musevi karşıtı bir yaklaşımla Polanski'yi çarmıha geriyorlardı, basınla benzer bir bakış açısına sahip yargıç Rittenband da en sonunda baskılara boyun eğip onu 90 gün boyunca katillerin cezalarını çektiği Chino hapishanesine göndermeye karar verdi.

YARGICI KIZDIRDI
Polanski o günlerde yeni filminin prodüksiyon hazırlıklarıyla meşgul olduğundan, yargıç sürecin 90 gün geciktirilmesine karar verdi. Polanski de filmi üzerinde çalışmak için Avrupa'ya gitti; sonra büyük bir şanssızlık eseri, Münih'de Oktorberfest'te iki güzel genç kızın arasında otururken çekilen fotoğrafı gazetelerde basıldı. Aptal yerine konulduğunu düşünen yargıç öfkeden deliye dönmüştü. Polanski'nin derhal ABD'ye dönmesini emretti ve onu Chino'ya yolladı. Polanski'yi orada ziyaret eden arkadaşı Braunsberg: "Çok ürkütücü bir yerdi. Ortalık katillerle doluydu. Roman güvende değildi. İnsanların öldürüldüğü bir yerdeydi," diyor. Biraz da hapishane yetklileri güvenliğinden endişe ettiği için Polanski 42 gün sonra Chino'dan çıkarıldı. Bu Rittenband'ı daha da öfkelendirdi. Rittenband avukatları bürosuna çağırdı ve Polanski'yi en ağır biçimde cezalandıracağını söyledi. Bu da 50 yıllık hapis cezası anlamına geliyordu. Polanski, kararın açıklanmasından önceki akşam avukatı ve arkadaşlarıyla konuştu. Ertesi sabah, 1 Şubat 1978'de Londra'ya giden bir uçağa bindi. Oradan da Paris'e uçtu. Belgeselin yargıcın psikolojik ve etik sorunlarını ön plana çıkaran içeriğine karşın, Polanski'yi tutuklayan Los Angeles Emniyet Müdürlüğü'nden Phillip Vannatter, yönetmenin işlediği suçun cezasını hiç çekmediği görüşünde: "42 gün hapis yatmak nedir ki?" Görüşlerine başvurulan bir savcı ise: "13 yaşında bir kızla beraber oldu, onunla her türlü biçimde cinsel ilişkiye girdi, ayrıca ona esrar ve alkol içirdi," diyerek Polanski'nin bir kahramana dönüştürülmesine karşı çıkıyor. Kimileri ise Geimer'in annesini suçluyor. Geimer'in bugün Hawaii'de yaşayan annesi, belgeselde kendini şöyle savunuyor: "Ona güvenmiştik. Çünkü ünlü biriydi."
Haberin fotoğrafları