kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Türkler yelken sporuna uzak mı?

TURGAY NOYAN
TURGAY NOYAN
Bir spora yatkınlık insanın genlerinde mi vardır? Buradan yola çıkarak başka türlü söyleyeyim; insanlar yalnız genlerindeki sporu mu yapmalılar? Eğer gerçekten işlere bu açıdan bakarsak bizim ata sporu dediğimiz güreşten başka bir spor yapmamamız lazım. Haaa bakın bir de konkurhipik olabilir tabii. Atalarımızın ömrü at sırtında geçmiş bunca zaman... Bu hesaba göre futbolu ya da ralliyi zaten aklımızın köşesinden geçirmememiz gerekiyor aslında... Bunları böyle yazıyorum ya inandığımdan değil, bazı insanların yelkene uzak duruşlarından sıkıldığım için... Türkler denizci olabilir mi, olamaz mı tartışmalarına en güzel noktayı koymak için tarihe bakmak yeterli... İlk Türk denizcisi olarak bildiğimiz Emir Çaka Bey'in denize çıkışıyla Alpaslan'ın Malazgirt Zaferi'ni kazanması arasında geçen süre sadece 10 yıl... Yani diyeceğim odur ki, denizcilik bize pek uzak bir iş değil. Günümüzden de yelkencilerle ilgili örnek vereceğim ama geçenlerde beni çok ama çok güldüren başka bir olay yaşadım. Patricia Muradi adlı yazar dostum lütfedip benim Denizden Gelen Adam adlı kitabımla ilgili bir internet sitesine yazı yazmış. Yazıda Gaziantepli oluşumdan bahsederek "Antepli denizci olur mu?" diye sormuş. Yazıyla ilgili çeşitli kişiler yorum yazmış. Biri, "Sıkıldım bu Antepli-Doğulu meselesinden," derken bir diğeri, ki beni en çok güldüren de o oldu; aynen şöyle yazmış: "Gaziantep'ten denizci çıkar, hem de çok iyisinden. Mesela ben kaptanım. Kardeşlerim de benim gibi uzun yıllar gemilerde kaptanlık yaptıktan sonra Gaziantep'e döndüler ve bir denizcilik şirketi kurdular. İnanılmaz gibi gelecek ama şirket merkezi Gaziantep'te oradan tüm işlerini idare ediyorlar. Şaşırmayın sakın, diğer şirketlerin de gemilerini deniz kenarından mı idare ettiklerini sanıyorsunuz?" Vallahi hemşehrilerimin çalışkanlıklarını, kıvrak zekâlarını iyi bilirim ama Gaziantep'e bir denizcilik şirketi kurulması işine gerçekten de çok güldüm. Onları kutlarım, hem de bütün kalbimle... Aslında yeterli imkân verilmemesine rağmen yelkende son derece güzel işler çıkartıyoruz. Dünya şampiyonumuz da var, Avrupa ve Balkan da... Yeter ki imkân verilsin. Örneğin 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları'nda ülkemizi beş yelkenci temsil hakkını kazandı. Bilindiği gibi bu iş "Ben şunları gönderiyorum," diyerek olmuyor. Daha önce alınan dereceler, yapılan elemelerde başarılı olmak gerekiyor bu vizeyi alabilmek için. Bu başarıyı kazananlar şunlar:

* Laser standart sınıfında Kemal Muslubaş (İstanbul Yelken Kulübü),

* Finn sınıfında Ali Kemal Tüfekçi (İstanbul Yelken Kulübü),

* Widsurf RS:X Ertuğrul İçingir (Fenerbahçe),

* 470 sınıfında Deniz ve Ateş Çınar (İstanbul Yelken Kulübü).

Bu iki kardeşten bahsederken onları bugüne kadar yetiştiren Foça Yelken Kulübü'nü de atlamamamız lazım. Deniz ve Ateş Çınar kardeşler, üzerinde biraz daha fazla duruyorum, çünkü onlar bu işin gerçekten de en taze elemanları. 2005'ten beri 470 sınıfında yarışıyorlar. İstanbul'da Şubat 2007'de şimdiki antrenörleri Tolga Rangavis ile tanışmalarından bu yana onunla birlikte olimpiyata hazırlanıyorlar. Ege'den gelen en genç yelkencilerimizin 2008 Dünya Şampiyonası'nda 17 ülke arasından yedinci olarak ülke kotasını aldıklarını ve sponsor arayışında olduklarını da ekleyelim. Tabii iş tek bir kulüple filan bitmiyor. Türkiye Yelken Federasyonu Başkanı Nazlı İmre, Asbaşkan Naci Kuriş, yapılan tüm program ve bütçelere onay verdiler. İstanbul Yelken Kulübü eski ve yeni başkanları Erol Türkmen'le Seyhun Binzet, Genel Sekreter Adnan Yurdum akla gelen ilk destekleyicilerden... Uluslararası 470 Sınıf Birliği Sekreteri Yalçın Gürkan, İzmir Deniz Ticaret Odası ve tabii ki gençlerin ebeveynleri... Bir avuç yelkenciyle buralara geliyorsak, yelkene neden daha fazla eğilmeyelim ki, kim demiş yelken bize uzak bir iş diye...