kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Mart 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

"Fitne" üstüne

Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la birlikte Hollanda'dayız. Aylardır diken üstünde olan Hollanda'da.
"Laleler Diyarı"ndaki müthiş gerilim, kendini "Liberal" olarak tanımlayan ama siyasi yelpazenin iyice sağında yer alan milletvekili Geert Wilders'in elindeki bombanın pimini her an çekebileceği olasılığından kaynaklanıyor.
Fas kökenli fanatik bir dindar tarafından öldürülen yapımcı Theo van Gogh'un yakın dostu olan Geert Wilders, dediğine göre, "Fitne" adını verdiği kısa metrajlı (15 dakikalık) bir film çekti. Kimsenin henüz izlemediği ama bizzat Wilders'in açıklamalarından Kur'anı Kerim'e açıkça hakaret edildiği anlaşılan filmin, gösterildiği takdirde, kıyameti koparacağı kesin. Hatta geçen hafta görüştüğümüz İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun ifadesiyle,
böyle bir girişim İslam alemindeki fanatikler için "Dinler savaşının ilanı" anlamına gelecek.

Balkenende panikte
Gerçi Geert Wilders'in başvurduğu tüm sinema salonları filmi gösterime sunmayı reddettiler. Ayrıca tüm TV kanalları da ambargo koydular. Dahası Wilders'in "O halde ben de internette yayınlarım" resti üstüne, kişisel sitesine "Hosting" hizmeti veren Amerikan "Network Solutions" şirketi de blokaj kararı aldı ama yine de provokatör siyasetçinin tüm seçeneklerini tükettiği söylenemez: Şimdi de "Filmi DVD olarak çoğaltıp halka ücretsiz dağıtacam" diyor!
Hollanda Başbakanı Jan Balkenende de panik içinde Hıristiyan dünyasında destek, İslam dünyasında anlayış arıyor. Avrupa Parlamentosu'nun tüm grupları dayanışma sözü verdi. AB Komisyonu ve üye ülkeler de yanında olacaklarını vaat etti. İslam Konferansı Örgütü ise filmin gösterimi halinde patlak verecek olaylar için sorumluluk kabul etmeyeceğini ama Balkenende'nin iyiniyetli çabalarını not edeceğini belirtti.
Hollanda hükümetinin paniklemesi boşuna değil: İslam ülkelerindeki diplomatik misyonları ve diplomatları için kaygı duyuyor. Neredeyse 1.5 milyar kişinin yaşadığı İslam coğrafyasının olası genel boykotundan korkuyor. Ve en önemlisi Afganistan'daki birliğinin (Üstelik Taliban'la göğüs göğse savaşıldığı güney bölgesinde görev yapıyor) hedef gösterilmesinden müthiş endişeleniyor.
Ne var ki tüm bunlar Geert Wilders'in umurunda değil. O, girişiminin "Tombouctou'dan (Mali) Kabil'e (Afganistan) kadar yeryüzünün çok geniş bir kesiminde Müslümanlar'ı sokağa dökeceği, böylece İslam ve Hıristiyan alemleri arasında geriye dönüşü olmayan bir hesaplaşmayı başlatacağı" iddiasıyla ve bu iddianın kendisine yüklediğini vehmettiği "Misyon"la, elindeki bombanın pimini çekip duruyor.
Wilders'in ilk Haçlı Seferi'nin öncüsü Papa 2'nci Urbain'e rahmet okutan fanatizminin, Avrupa'da İslam'la ilgili tartışmalarda düşünce ve ifade özgürlüğü ile hakaret ve aşağılamanın sınırlarının birbirine karıştığı bir "Fitne" döneminde uç vermesi, Medeniyetler İttifakı projesine içtenlikle inananları da, ne yazık ki, çaresizliğe itiyor.

İslamofobi ve gelecek
İKÖ geçenlerde Senegal'in başkenti Dakar'da yapılan 11'inci zirve toplantısında "İslamofobi" konusunda kapsamlı bir rapor yayınladı. Dinlerarası diyalog açısından pek iyimser ifadelere rastlayamadığımız raporda, Samuel Huntington, Daniel Pipes, Steve Emerson ve Bernard Lewis gibi bir avuç Hıristiyan aydının İslam'a karşı bilinçli olarak başlattıkları saldırının uyuyan volkanları uyandırdığı veya fay hatlarını harekete geçirdiği, bunun sonucunda dünyayı gücü ve tahribatı kestirilemeyecek bir depremin kucağına attığı ifade ediliyor.
Biz o kadar karamsar değiliz. Tam tersine, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Lübnan ve Suriye başta olmak üzere birçok İslam diyarında (Türkiye sayılmıyor; çünkü laik bir ülke) şarap üretiminin hem nicelik, hem de nitelik olarak son yıllarda müthiş ivme gösterdiğine ilişkin raporu okuduktan sonra iyimserliğimiz arttı. Raporda bir "Simge"ye dönüşmüş olan şarap sanayiinin İslam topraklarında yeniden canlanmasının nedenleri şöyle sıralanıyor: "Para, demokrasi ve barış..."
Bu etkenlere yakında "Hoşgörü"nün de ekleneceğinden kuşkumuz yok. Çift taraflı hoşgörünün.
O nedenle biz Avrupa'daki ölçüsüz, kasıtlı ve insafsız saldırıları, yeni bir dönemin doğum sancıları olarak görüyoruz. Görmek istiyoruz! Yanılmayacağımızı umuyoruz. Ummak istiyoruz!