kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Şubat 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

İmza vermeyenlerin göz ardı ettiği tehlike

Liberal demokrat, sol liberal ya da sol demokrat gibi sıfatlarla anılan... AKP'nin ve hükümetin, özellikle AB'ye üyelik yönündeki hemen her girişimini destekleyen... Üstüne üstlük kendileri de " üniversitede türbana serbestlik " isteyen bazı öğretim üyeleri, bu yöndeki bildiriye imza koymadı.
Bildiriye imza vermeyenlerin görüşlerini birkaç maddede özetlemeye çalışayım:
- "Üniversite bir kurum olarak özgür değil. AKP türbanda odaklanarak diğer sorunları es geçiyor."
- "AKP'nin asıl hedefi, yaklaşmakta olan yerel seçimlere yatırım yapmak."
- "Türban sorunu elbette çözülmeli ama yöntemi bu olmamalı. Yangından mal kaçırır gibi iş yapıyorlar."
- "22 Temmuz seçimlerinde yüzde 47 oy alan AKP, ne yaparsa yapsın destekleneceğine inanıyor."
- "Türban meselesini böyle çözmeye çalışacağına, geniş bir demokratikleşme paketi içinde ele alabilirdi. Ama parti, reformculuğunun sınırlarına dayandı. Milliyetçiliği öne çıkmaya başladı."
- "Özgürlükçü bir yeni Anayasa bağlamında bu sorun da çözülürdü."

AKP tek başına yapamazdı
Bu saptamaların ve itirazların bir kısmına ben de katılıyorum. Ancak haksızlık da etmemek gerek.
Şu soruyla başlayalım: AKP kendi başına üniversitede türbana serbestlik getirebilir miydi?
Bu partinin yüzde 47 oyla ve 340 milletvekiliyle Meclis'te yer aldığı doğru. Ancak "türban" kararını kendi başına alamaz.
Çünkü türban diğer konulardan farklı... 2007 ilkbaharında burada neler tartıştığımızı hatırlayın: Türkiye'de " bürokratik elit " adını verdiğim bir kesim var.
Bu kesim, maddi ve manevi imtiyazlarını savunurken çeşitli değerleri kullanıyor. Bunların başında da laiklik ilkesi geliyor. Üniversitede türban yasağının laiklikle hiçbir alakası yok. Ama sanki varmış da, türban serbest kalırsa, laiklik elden gidermiş gibi bir hava yaratılıyor.
Yine defalarca altını çizdiğimiz gibi bürokratik elitin, siyasette ve toplumda uzantıları ve müttefikleri var.

Sayısı az, gücü çok
Birkaçını sayalım: CHP, İP, TKP gibi küçüklü büyüklü partiler... Çoğu profesyonellerden oluşan, kentli, laikçi orta sınıf ... Alevilerin bir kısmı... Bazı sivil toplum kuruluşları (mesela Atatürkçü Düşünce Derneği, Lions-Rotary tipi dernekler, kulüpler)...
Ayrıca, gündemdeki konuya göre, TÜSİAD ve benzeri ekonomi temelli kuruluşlar da bürokratik elitle ittifaka girebiliyor.
Unutmayalım: Yuvarlak hesapla toplumun yüzde 30'unu oluşturan bu kesimlerin medyadaki "etkisi, gücü, oranı" yüzde 70 ... Hatta daha da fazla. Bitmedi: Bir de " O partiye kapatma davası açılabilir " diye aba altından sopa gösteren "savcılar" var!
İşte böyle bir bloğa karşı AKP tek başına mücadele edemezdi. O da MHP ile ittifak yaptı. DTP de " evet " diyeceğini açıkladı. Ve nihayetinde Anayasa değişikliği dün Meclis'te kabul edildi.
Peki, tasarı bir paket halinde gelseydi ne olurdu? Mesela Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesiyle birlikte?
İşte o zaman MHP, AKP'yi yalnız bırakırdı. " Arkadaş, kusura bakma, türbana özgürlükten yanayım ama 301 'in AB'nin istediği biçimde değiştirilmesini tabanıma anlatamam " derdi.

Yeni Anayasa zedelenirdi
Peki, yeni Anayasa içinde olsaydı?
O zaman da " Bu Anayasa'nın aslında tek amacı var, o da türbanı özgür kılmak " diye yaygara kopardı. Böylece yeni Anayasa'daki en olumlu maddeler dahi şaibe altında kalırdı.
Özetle: Türbanın, diğer öğelerden soyutlanarak ele alınması doğru bir stratejidir.
Artık diğer konulara geçebiliriz:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan, " 2008 Avrupa Yılı Olacak " sözünü verdi. İşte bunu sıkı biçimde takip etmek gerekiyor.
TCK 301 kalkacak mı?.. Alevilerin sorunları halledilecek mi? Azınlık vakıflarının durumu ne olacak? Dink cinayeti aydınlatılacak mı? Ergenekon davasında sonuna kadar gidilecek mi? YÖK yasası değişecek mi? Kürt meselesinde hangi açılımlar yapılacak?