kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Şubat 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
YÜKSEL AYTUĞ

Biz nasıl bu kadar duyarsız hale geldik?

Cumartesi gecesi saat 22.00 suları... Gözüm, Kanal 7'deki Mahmut Tuncer Şov'a takıldı. Birazdan anlatacaklarım, televizyon uğruna hep beraber nasıl "insanlıktan çıktığımızı" gözler önüne sermesi açısından ibret vesikası niteliğindedir. Anlatacaklarımın hepsi, birebir yaşanmış ve iki kez kayıtlardan kontrol edilmiş "gerçek" görüntülerdir. Lütfen "gazetenizin ayarları ile" oynamayın. İşte o "tarihi" program: Mahmut Tuncer her hafta olduğu gibi bir çifte canlı yayında resmi nikah kıyacaktı. Bu sürprizi damadın babasına da telefonla bildirdiler. Adam araç kullanıyordu. Birkaç dakika sonra adamla yeniden telefon bağlantısı kuruldu. Damadın babası güçlükle konuşarak, "Ben kaza geçirdim. Arabayı yan yatırdım, Şimdi acil servisteyim. Müşahede altına alındım" dedi. Belli ki müjdeli haber dikkatini dağıtmış, buzlu yolda kayan aracı devrilmişti. Bu arada müstakbel kayınpederin stüdyoda bulunan eşi, yani damadın annesi aldığı bu haberle fenalaşıp, yere yığıldı. Hemen reklam arası verildi. Dönüşte Mahmut Tuncer ne yapacağını bilemez haldeydi. Zira kayınvalide stüdyoda bir sedyede baygın yatıyor, kızı başında ağlıyor, sağlık ekipleri acil müdahalede bulunuyordu.

TÜRKÜLERE DEVAM
Damat Zafer ise babasının ve annesinin durumuyla yıkılmış, başı ellerinin arasında gözyaşı döküyordu. Gelin Şehnaz da en mutlu gününde büyük bir şaşkınlık ve üzüntü yaşıyordu. Mahmut Tuncer, "Bu durumda belki programı yapmayabilirim. Kusura bakmayın" dedi. Bu arada stüdyoda bayılan annenin tansiyonunun 2'ye 5 olduğunu söyleyince damat iyice panikledi. Tuncer daha sonra topu, stüdyodaki türkücü konuklarına bırakmayı uygun gördü. "Kürşat kardeş sen en iyisi bir türkü söyle ben de bu arada hanım teyzemizle ilgileneyim" dedi. Kürşat söylemeye başladı. "Her dem Azrail gelip, canımı ister. Boynumda bir ilmik, ecel tuzakta. Olsun be güzelim, varlığın yeter..." Bu arada sedyedeki kadına serum takılıyordu. Endişe içindeki kızı, annesinin ellerine sarılmış, kamera ellere yakın plan çekim yapıyor. Sanırsınız ki, "fırsat bu fırsat" şarkıya klip çekiliyor!.. Diğer yanda stüdyodaki genç kızların elleri havada, bir o yana bir bu yana sallanıp, şarkıya eşlik ediyorlar. Kürşat coşmuş bir kere: "Boynumda bir ilmek, ecel tuzakta... Olsun be güzelim, varlığın yeteeer..." Aynı anda gelin Şehnaz, beyaz duvağıyla kayınvalidesinin üzerine kapaklanmış. Stüdyodaki izleyiciler, şarkıyı bitiren Kürşat'a bağırıyor: "Bi daha, bi daha!.." Mahmut Tuncer acil servisteki babayla yeniden telefon irtibatı sağlıyor: "Baba sen bize dedin ki acildeyim, müşahede altındayım... Biz burada müşahede altına girdik vallahi... Bu arada hanımınızı da tebrik ederiz. Sizi o kadar seviyor ki, düştü bayıldı burada. Ama oğlunuz ağlıyor..." (Yahu, acil servisteki babaya söylenecek söz mü bu?) O sırada babanın sesi kesiliyor. Mahmut Tuncer endişeyle, adamın oğluna yani damada dönüyor: "Baba iyi değil herhalde. İyi olsa konuşurdu çünkü. Baban iyi mi, sen tanırsın! Sesi iyi miydi?" Damat şaşkın: "Değildi herhalde."

HEM SERUM HEM TÜRKÜ
Mahmut Tuncer bu sefer diğer türkücü konuğu Seyfi Doğanay'a dönüyor: "Seyfi Ağabey bir şarkı söyler misin?" Doğanay isteksiz: "Yok, söyleyemem şimdi." Tuncer ısrarlı: "Abi ama hayat devam ediyor. Bir tarafta cenaze bir tarafta düğün. Hayat da böyle bir şey işte..." İkna olan Seyfi Doğanay, acıklı türküsüne başlıyor: "Oldu gelin, oldu gelin, gözleri yaş doldu gelin. Ben seni sevemedim, neden boynun büktün gelin..." (Sanki bu geceye özel repertuar, önceden hazırlanmış) Bu arada damat, elleri başının arasında gözyaşı döküyor. Gelinin de makyajı akmış. Sağlık ekipleri baygın yatan anneye serum takmaya çalışıyor. Stüdyodaki kızlar simli mendil sallayıp, oturdukları yerden oynuyor. Bazıları dayanamayarak ayağa kalkıyor ve göbek atıp, halay çekmeye başlıyor... Kadın hala sedyede ve yaralı babadan henüz haber yok... Mahmut Tuncer eline mikrofonu alıp bir uzun havaya başlıyor. Kürşat ile Seyfi Doğanay da ona katılıyorlar: "Yolcu yoluna kurban oliim, kalmadı derman bendeee..." Stüdyo kızları zılgıt çekiyor, eler havada, mendiller sallanıyor. Sonunda hep beraber "Urfa'nın etrafı dumanlı dağlar" a bağlıyorlar. "Gezme ceylan bu dağlarda, seni avlarlar. Aneyden, babeyden, yardan ayrı koyarlaaaar..." Türkü bitiminde Mahmut Tuncer, "Hazır söz ceylandan açılmışken bizim Urfa Ceylanpınar'da devlet ceylan yetiştirip, doğaya salıyor, biliyor musunuz?" diyor. Bana göre iş çoktan kontrolden çıktı ama nedense stüdyoda kimse bunun farkında değil. Rejiden ikaz eden de yok. Damadın annesiyle babası ölüm-kalım savaşı veriyor ama düğün gecesi canlı yayında "tüm hızıyla" devam ediyor. Reklam arasından sonra stüdyoda nikah masası kurulmuş. Bir belediye başkanı, önünde defterle masada. Gelin ile damat gözyaşı dökmeye devam ediyor. Mahmut Tuncer "Bu akşamki trafiğimiz biraz virajlı oldu ama ne yapalım bu nikahı kıymak zorundayız" diyor. Başkan, "Saat 12'ye kadar kıymamız lazım, yoksa tarih değişecek" diyor. Mahmut Tuncer "Güngören'deki bir sahayı çimlendirdim. Adı Mahmut Tuncer Tesisleri oldu. Bütün halkımız burada ücretsiz spor yapabilir" diyor. Bu araya bu cümleleri niye sıkıştırdığını kimse bilemiyor. Gözlerini, ceketinin koluna silen damat "Annem orada baygın, babamın ne olduğu belli değil. Telefonlarına ulaşamıyoruz" diye ağlıyor. Mahmut Tuncer, stüdyonun diğer ucuna, sedyedeki kadına sesleniyor: "Anne iyi misin? İyiysen bir el salla bize... Hah, bak el sallıyor." Damat cayıyor: "Ben bu nikahın yapılmasını istemiyorum..." Mahmut Tuncer bozuluyor: "Yahu olur mu? Biz burada her şeyi, sanatçıları filan ayarlamışız. Olan olmuş, kalan sağlar bizimdir." (Vallahi de billahi de böyle söylüyor)

KASAP ET DERDİNDE
Bu arada Şanlıurfa'dan bağlanan "kirve", gelin ve damadın tüm beyaz eşya ihtiyacını karşılama sözü veriyor. Ayrıca, "Mahmut Ağabey her hafta olduğu gibi bize yine keyifli, neşeli bir program izlettiriyorsun" diyor. (Yahu iki kişi can çekişiyor, ne keyfi?) Mahmut Tuncer, "Artık beyaz eşyalara elektrik süpürgesi de dahil oldu, onu da verecek misin?" diyor. Kirve "He, vereceğim" diyor. Arada damat, telefonla yaralı babasına ulaşıyor. Annesinin yanına gidiyor. İkisinin de "iyice" olduğunu öğrenince rahatlıyor ve nikah kıyılıyor. İmzalardan sonra vur patlasın, çal oynasın... Tepeden konfetiler yağıyor, sedyedeki kayınvalidenin üzerine... Stüdyo kızları, folklor ekibiyle birlikte halay çekiyor. Bekliyorum ki, finalde Mahmut Tuncer kameranın karşısına geçip, "Bunların hepsi birer şakaydı sayın seyirciler. Biraz eşek şakası oldu ama olsun" diyecek. Yok, demiyor... Onlar eriyor muradına, ben yanıyorum insanlığımıza...